Anasayfa
<bgsound src="http://www.literotica.com/audio/2010/sound_2010_09/anonymous_ohyou.mp3" loop="true">

Ayça...

          Ayça, uluslararası bir şirketin satış-pazarlama bölümünde ürün müdürüydü. Size onu biraz tanıtayım: Doğuştan gelen bir sıcaklığı, cilveli bir havası vardı; fakat kesinlikle hafif bir kadın değildi. 6 yıldır evliydi. Eşi, Tolga da iyi bir firmada çalışıyordu. Çocukları yoktu. Onca koşturmacanın içinde çocuk yapmaya fırsat bulamamışlardı. Şimdilerde bu konuyu sık sık gündeme getiriyorlar, artık zamanının geldiğini düşünüyorlardı.

          Ayça 29 yaşında, kısa sarı saçlı, beyaz tenli, uzun boylu, kahverengi gözlüydü. Yüzü çok güzeldi; biçimli ve zarif dudaklar, küçük bir burun. Uzun ve biçimli bacakları, iri kalçaları vardı. Göğüsleri normal boyutlarda ama dimdikti. İş yerinde dozunda bir dişilik sergiler, sürekli diz hizasında veya biraz daha kısa ve dar etekler giyerek biçimli bacaklarını ve sıkı kalçalarını ortaya çıkarırdı. Erkeklerin kendisiyle ilgilendiklerini bilir, bundan tatlı bir zevk alırdı. Yine de hiç bir zaman abartmaz, kimseye ümit vermezdi.

          İşi gereği sık sık seyahat eder, özellikle Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'ya giderdi. Buralarda genellikle bayi toplantılarına katılırdı. Akşamları bayilerle yemek yemek ve şirket, memleket meseleleri hakkında sohbet işin bir parçasıydı. Ayça sıcak kanlı, hoşsohbet bir kadındı. Bu sayede işini gerçekten iyi yapar, her seyahat dönüşünde mutlaka bir kaç iş bağlamış olurdu.

          Anadolu'daki bayiler arasında zaman zaman Ayça'ya özel bir ilgi gösteren, bunu hafiften belli edenler olurdu. Ne de olsa Ayça çok hoş bir kadındı. Fakat Ayça kibarca ve karşısındakini rencide etmeden araya mesafe koymayı iyi bilirdi. Bekarken hızlı bir yaşamı olmasına karşın, evlendikten sonra eşini hiç aldatmamıştı...

          Ayça ve Tolga'nın hayatlarındaki her şey Ayça'nın bir Kayseri gezisinden planladığından erken dönmesiyle değişti. Yola çıkmadan önce Kayseri'den Cuma akşamı 19.00 uçağıyla dönmeyi planlamıştı fakat işler umduğundan çabuk hallolmuş, Perşembe akşamı aynı saatteki uçağa biletini değiştirerek İstanbul'a dönmüştü. Havaalanından eve giderken, Tolga'ya dönüşünü haber vermemekle iyi yaptığını, güzel bir sürpriz olacağını düşünüyordu.

           Saat 9 civarında oturdukları apartmanın önüne park etti ve kapıyı anahtarıyla açarak, apartmana girdi. Asansörle 4.kata çıktı ve zili çalmadan kapıyı yavaşça açtı. "Bizimki kendisini televizyona kaptırmış, akşam yemeğini unutmuştur", diye düşünüyordu; kendisi de kurt gibi açtı. Kapıyı açınca biraz şaşırdı çünkü antre ve salon karanlıktı. "Allah allah, Tolga evde değil mi acaba?" diye düşünerek ayakkabılarını çıkardı ve bavulunu antreye bırakarak mutfağa yürüdü. Buzdolabını kapatırken bir an sanki bir ses duydu. Sanki içeride, dipteki odaların birinde birileri konuşuyordu. Meraklanmış, biraz da korkmuştu. Tolga acaba yatak odasında mı televizyon izliyordu?

          Ses çıkarmamaya özen göstererek uzun koridor boyunca ilerledi. Yatak odasına yaklaştıkça, içeriden hafif bir ışık geldiğini görüyordu. Gece lambası yanıyordu. Koridordaki birkaç saniyelik yürüyüş sırasında Ayça'nın aklından bin bir türlü şey geçti. Yatak odasında sanki birileri fısıldaşıyorlardı. Kendi kendine, "Benimki tam film gibi oldu. Herhalde az sonra Tolga'yı bir kadınla yakalayacağım", diye gülümsedi. Böyle şeylerin sadece filmlerde olacağını düşünüyordu ama yine de aklı karışmıştı. Yatak odasının kapısında bir an durakladı. İçeriye paldır küldür girmeden kapının arasından şöyle bir bakmak istedi...

          Ayça gözlerine inanamıyordu. Çok sevdiği kocası, kendi yataklarında bir kadınla sevişiyordu. Nefesi daraldı, boğazına bir şey oturdu sanki. Bağırmak istedi, sesi çıkmadı. Gözleri ışığa biraz alışınca, kadını tanıdığını farketti: Mirey.

          Aptallaşmış ve kızgınlıktan ne yapacağını bilemez bir şekilde bir süre içeriye bakakaldı. Ne yapacağına, ne yapması gerektiğine karar verememişti. Sonunda kendini topladı, arkasını döndü ve hızla kapıya yöneldi. Antrede durmakta olan bavulunu kaptığı gibi kendini dışarı attı. Kapıyı çarpmayı da ihmal etmedi. Arkasından kimsenin gelmesini istemediğinden koşar adımlarla otoparka gitti, arabasına atladığı gibi hızla bahçeden çıktı.

          Bir süre amaçsızca dolaştı. Bir türlü gördüklerine inanamıyor, kafasını toplayamıyordu. Yoksa, hayal mi görmüştü? Saatin neredeyse gece yarısına geldiğini fark edince geceyi geçirecek bir yer aramaya başladı. Yalnız kalmak ve düşünmek istiyordu. Bu yüzden arkadaşlarını filan arayıp, işleri iyice dallandırmak istemedi. Arabasını şehrin merkezindeki büyük otellerden birine sürdü. Resepsiyondaki kıza dalgın bir ifadeyle,

          "Emin değilim, herhalde birkaç gece kalırım", diye cevap verdi ve asansörle odasına çıktı. Odaya girince ne kadar acıktığını fark etti. Oda servisine yiyecek bir şeyler ve kahve siparişi verdi. Cep telefonunu çoktan kapatmıştı; Tolga'nın söyleyebileceklerini duymak istemiyordu. Üstündekileri çıkarıp duşa girdi. Yarım saat sonra biraz kendine gelmişti. Karnı tok, elinde kahve fincanı, boğaz manzaralı penceresinin önündeki koltukta oturmuş, olanları düşünüyordu.

          Tolga'yla 6 yıldır evliydi ama evlilik öncesi dönemi de sayınca yaklaşık 9 yıldır birlikteydiler. Bu süre boyunca mutlu bir ilişkileri olmuş, birbirlerini hiç aldatmamışlardı. "Ben öyle sanıyormuşum en azından" diye düşündü. Daha önceden de farkına varmadan aldatılmış olma olasılığı midesini bulandırıyordu. Başka bir kadınla yatan kocasıyla hiçbir şeyi bilmeden ilişkisini sürdürmüş olmak, başkalarını öpen dudaklarının kendininkilere değmesine izin vermek...

          Zaman geçtikçe Ayça, Tolga'nın kendisini aldattığı kadını düşünmeye başladı. Mirey, Ayça'nın çalıştığı şirkette önceleri sekreter, sonradan insan kaynakları elemanı olarak çalışan musevi asıllı bir kızdı. Ne yalan söylemeli, Ayça da biliyordu ki, Mirey şirketteki tüm erkeklerin (hatta belki bazı kadınların!) hayalini süsleyen bir esmer güzeliydi.

          25 yaşlarında, uzun boylu, uzun siyah saçlı, mavi gözlü, dokunsan patlayacakmış gibi duran iri göğüsleri, biçimli kalçaları ve uzun bacaklarıyla gerçekten arzu uyandırması normal biriydi. İnsan bu kız neden burada çalışır da, gidip manken filan olmaz diye merak etmeden duramazdı. Mirey'i bu denli çekici yapan şeyler hem çok seksi giyinmesi, adeta her fırsatta kendini sergilemesi, hem de buna rağmen çok soğuk ve mesafeli tavırlarıydı. Şirkette kimseyle adı çıkmamıştı.

          Ayça'nın en çok şaşırdığı şey Mirey'in henüz 3 aylık evli olmasıydı. Kendisi gibi musevi bir işadamıyla çok yakın zamanda evlenmişti ve Tolga Mirey'i tüm şirketin katıldığı düğünde ilk kez görmüştü. Hatta Ayça'ya "sizin şirkette ne güzel kızlar varmış" diye şaka yapmış, Ayça da "bu şakayı beğenmedim" diye onu hafiften terslemişti. Şimdi aklı almıyordu; nerede samimiyeti ilerletmişler, nerede işi bu noktaya getirmişlerdi? Üstelik kız yeni evliydi ve bunca zaman hiç kimseyle yakınlaşmasını duymamışken, şimdi neden onun kocasıyla birlikte oluyordu? Tolga öyle bir bakışta hayran olunacak yakışıklılıkta bir adam değildi. Düğünde gördüğü kadarıyla İzak (Mirey'in kocası) Tolga'dan daha hoş bir adamdı. Anlayamıyordu...

          Ertesi sabah uyandığında kesinlikle işe gitmek istemiyordu. Bir kaç gün yalnız olmak, olanları düşünmek, belki bir takım kararlar almaktı niyeti. Şirketi aradı ve genel müdür yardımcısı Erman bey'e Kayseri'de üşüttüğünü, yataktan kalkamadığını, araya girecek hafta sonuyla birlikte üç gün dinlenirse iyileşeceğini söyledi. Erman bey anlayışlı adamdı. Zaten Ayça'yı hep sevmiş, işini, tavırlarını, sıcakkanlılığını hep beğenmişti. Ayça'ya kendisine dikkat etmesini, ona daha çok ihtiyaçları olduğunu filan söyledi. Telefonu kapattığında Ayça kendisini kesinlikle daha iyi hissediyordu.

          "Şu Erman bey ne tatlı adam. Üstelik karısına da ne kadar bağlı" diye düşündü. Böylece yeniden kendini berbat hissetmeye başladı...

          Kahvaltıdan sonra odasına döndüğünde bir süreliğine evi terk etmeye karar vermişti. Şimdi hazır Tolga evde yokken eve gidip, kendisine bir süre yetecek kişisel eşyalarını alacaktı. Tolga'ya kısa bir mektup yazarak, her şeyi gördüğünü, kendisini affedip affedemeyeceğini bilmediğini, zamana ihtiyacı olduğunu, vb. şeyleri anlatacaktı. Ne kadar süre için evi terk edeceğini, dönüp dönmeyeceğini, nerede kalacağını, bu durumu kimseye anlatıp anlatmayacağını filan bilmiyordu. "Bir süre otelde kalırım" diye düşünüyordu, "hem güzel bir otelde insan kendini bayağı iyi hissediyor".

          Öğlen civarında eve gitti. Bir suçlu gibi sessizce içeri girdi. Tasarlamış olduğu mektubu mutfak masasında yazdı. Eşyalarını almak için yatak odasına gidince yatağın, yataklarının darmadağın olduğunu gördü. Başının döndüğünü hissetti ve güçlükle yere oturdu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Dün geceden beri içine atmış olduğu gözyaşları sel gibi akıyordu. O şekilde ne kadar kaldığını kendisi de bilmiyordu. Sonunda kendine geldiğinde, saatin ilerlemiş olduğunu ve Tolga'nın eve gelebileceğini fark etti ve aceleyle eşyalarının bir kısmını valizlere doldurup, apar topar evden ayrıldı. Otele döndü ve resepsiyondaki kıza en az iki hafta daha kalacağını söyledikten sonra odasına çıkıp, eşyalarını yerleştirdi.

          Kafası oldukça karışıktı ve olanları birisiyle paylaşmak istiyordu. Biraz tereddüt ettikten sonra Piraye'yi aramaya karar verdi. Yaklaşık iki saat sonra Piraye'yle akşam yemeği yemek üzere kalabalık Cuma akşamı trafiğinde Boğaz yolunda ilerliyordu. Piraye duyduklarına çok fazla şaşırmamış, kendi deyimiyle, erkek milletinden böyle şeylerin her zaman beklenebileceğini söylemişti.

          Piraye, Ayça'nın liseden beri arkadaşıydı. Üniversite son sınıftayken üç yıldır çıktığı Hakan'la evlenerek herkesi şaşırtmıştı. Fakat evlilikleri kısa sürmüş, ikibuçuk yılın ardından boşanmışlardı. Evliliklerinin son altı ayında ikisi de birbirlerine olan sadakatlerini kaybetmişler ve aldatmışlardı. Boşandıktan sonra Piraye özgür bir hayatı seçmiş, bir dönem nerede akşam orada sabah, bohem bir yaşayış tarzını benimsemişti. Bir daha asla evlenmeyeceğini söylemiş, ancak seks konusunda kendini sınırlamamıştı. Dikkat çekici bir kumral güzeli olduğundan etrafında her zaman çok sayıda erkek olmuş, o da açıkçası kendini onlardan pek sakınmamıştı. Tüm dikkatine karşın, iki kez hamile kalmış ve kürtaj olmuştu.

          Piraye, çok hızlı yaşanan beş-altı yılın ardından hız kesmişti. Uzun süre birlikte olduğu bir erkek arkadaşı olmamış, kısa aralıklarla sevgili değiştirmişti. Ayça bunun belki biraz da Piraye'nin içindeki bir çeşit tatminsizlikten kaynaklandığını zaman zaman düşünmüş, ancak bundan Piraye'ye hiç bahsetmemişti. Piraye gönül işlerinde erkeklere de, kadınlara da güvenilmemesi gerektiğini, tekeşliliğin insanın doğasına aykırı olduğunu, belki ancak yaşlanıp, cinsel güdüleri sönünce, yalnız yaşamamak için birisiyle birlikte olabileceğini söylerdi hep.

          Ayça, bu görüşlere bugüne dek hemen hiç katılmamıştı. Tolga'yla gayet iyi bir evlilikleri vardı ve Piraye'nin Hakan'la evliliğinde mutluluğu yakalayamadığı için böyle iddialar ortaya attığını düşünürdü. Fakat artık ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Piraye'nin tezlerinin en azından erkeklerle ilgili kısmı doğrulanmış gibiydi...

          Ayça, kalabalık lokantada tek başına oturmuş Piraye'nin gelmesini beklerken kendisini çok yalnız hissediyor, fakat bundan pek de rahatsızlık duymuyordu. Kendini bekar veya dul bir kadın gibi diğer erkeklerin sözde çaktırmadan, veya yanlarında erkekleri olan kadınların potansiyel bir tehditmiş gibi bakışlarına muhatap hissetmiş ve bu da belli oranda hoşuna gitmişti. Güzel bir kadındı ve yanında Tolga varken de onunla ilgilenen erkekler olurdu. Ancak ne yalan söylemeli, Ayça bu tip durumlarla pek ilgilenmezdi. Gururu okşanmasına rağmen, karşılık vermezdi. Evlilikte sadakate inanırdı. Şimdi tüm olanları düşündükçe, bunu hak edecek ne yaptım, diye üzülmekten kendini alamıyor, içten içe Tolga'ya büyük bir öfke duyuyordu.

          "Hey, ne düşünüyorsun böyle arpacı kumrusu gibi?"

          Piraye'nin geldiğini fark etmeyen Ayça birden düşüncelerinden uzaklaştı ve ayağa kalkıp arkadaşına sarıldı. Piraye'yi epeydir görmemişti ve onu ne kadar özlemiş olduğunu fark etmişti. Ceketini sandalyenin arkasına geçiren Piraye arkasına yaslandı ve gülümseyerek Ayça'ya bakmaya başladı. Gerçekten çok şık giyinmişti ve kendinden son derece memnun bir hali vardı.

          Piraye işten geliyordu ve onu tepeden tırnağa şöyle bir gözden geçirince, ne kadar seksi giyindiğini fark etti. Kısacık siyah bir etek; seksi ince topuklu rugan ayakkabılar; beyaz, göbeği açıkta bırakan, hafif göğüs dekolteli bir body ve siyah bir ceket. Piraye bir reklam ajansında çalışıyordu ve reklamcılık camiasında insanlar kesinlikle finans dünyasındakiler gibi giyinmiyorlardı. Fakat yine de Ayça merakına engel olamadı:

          "Söylesene Piraye, bu giysilerle nasıl rahat çalışabiliyorsun? Hiç bir şey yapmasalar, akşama kadar seni bakışlarıyla taciz ediyorlardır."

          "Kızım önemli olan kimin beni istediği değil, benim kimi istediğim. İsteyen istediği kadar baksın. İpler her zaman benim elimdedir." İşte tam boşandıktan sonraki Piraye yaklaşımı. Hep vamp, hep kararlı, kendinden emin.Daha sonra. Yemeklerini yerken....

          "Son zamanlarda var mı birisi hayatında? Hani bir çocuk vardı epeydir sana kur yapan. Ne oldu o?"

          "Metin mi? Onunla bir ay filan çıktık. Aslında çok iyi biriydi. Ama pek bana göre değildi. Onun niyeti ciddiydi, hani neredeyse evlenme filan teklif edecekti. Yine de ondan hoşlanmıştım. İyi vakit geçirmiştik, yatakta da gayet ateşliydi. Ha ha ha..."

          "Çok ayıp. Hem umut verip, hem de onu terk mi ettin?"

          "Evlenecek değildim ya! Çok bile dayandım. Adam resmen gelip benim evimde yaşamaya kalktı. Her şeyimle ilgileniyordu. Evi topluyordu, bana yemekler pişiriyordu. Hatta dolaplarımı filan düzeltiyordu. Resmen aşıktı bana. Biraz benim de hoşuma gitti bunlar. Birinin seni kollaması, hayatını kolaylaştırması hoş bişey. Fakat sınırı belirlemek lazım. Ben de ona uysam, hemen roller değişir, beni sahiplenmeye, her şeye karışmaya başlardı. 'Bak Metin' dedim, 'Benim kötü bir huyum var. Aşık olamıyorum. Ve insanlardan çabucak sıkılıyorum. Benimle uzun bir ilişki yaşayamazsın. Böyle devam edemeyiz. En iyisi yol yakınken ayrılalım. Senden gerçekten hoşlandım. Arada sırada yine buluşup, bişeyler yaparız. Hem böylesi daha güzel olur.' Ve ayrıldık. Sonradan da bir iki defa buluştuk gerçekten. Bir gece onun evinde bile kaldım. Şimdi sanırım birisiyle çıkmaya başladı. Aramıyor. Onun için sevindim."

          "Ne zamana kadar böyle yaşayacaksın? Hep kaçan, hep kendini sakınan, yalnız kadın olmaya devam edeceksin?"

          "Her zaman. En azından şimdiki ben olduğum sürece. Gördün işte beraberliğin seni ne hale getirdiğini. Adama güvendin, her şeyini ona verdin, o da gitti personeldeki kızla yattı."

          "Böyle söyleme. Henüz çok yeni herşey. Çok kırgınım."

          "Seni üzmek için değil, gerçekleri gör diye böyle konuşuyorum. Artık boşanır mısın, ayrı mı yaşarsın, ne yaparsın bilmem. Ama lütfen Tolga'yı biraz aklından çıkar. Gençsin, güzelsin, hayatını yaşa.. Gör bak, kendini nasıl özgür, nasıl güçlü hissedeceksin."

          "Kolay değil Piraye. Bunca yıldır onunlayım. Ondan önce çıktığım çocuğun yüzünü bile hatırlamıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Hemen boşanma davası filan açmak istemiyorum. Boşanmak isteyip istemediğime emin değilim. Her şeyin bir açıklaması olmalı. Neden böyle yaptı, nerede hata yaptık?"

          "Hiçbir yerde. Ya da baştan hataydı hepsi. Tüm evlilikler böyledir Ayça. Tolga'ya çok kızmıyorum ben. O sadece cesur davrandı. Seninle sevişirken hoşuna giden kızları becerdiği fanteziler kurmadı. Gitti, gerçekten becerdi. Kız güzel mi bari?"

          "Evet, güzel. Şirketteki erkeklerin hepsi ona bayılıyorlar. Off Piraye, hiç aklımdan çıkmıyor. Nasıl da öpüşüyorlardı. Sanki hayatında ben hiç olmamışım, yıllardır sevgililermiş gibi. Düşündükçe kahroluyorum. Üstelik o da evli. Hem de çok yeni evlendi. Kocası da Tolga'dan hem daha yakışıklı, hem de zengin biri."

          "İlginç. Kız belki de nemfomanyaktır. Yine de şaşırmıyorum, bu işler böyle işte. Kendine işkence edip durmasana! İntikam istiyorsan, sen de git onun kocasıyla yat."

          "Daha neler? Olacak şey mi bu?"

          "Neden olmasın? Baksana adam da yakışıklıymış. Bir taşla iki kuş!"

          "Anlaşıldı, senin niyetin dalga geçmek."

          "Ne münasebet! Gayet ciddiyim. Çaktırmadan bak, şu çaprazımızdaki masadaki adamlar yarım saattir bizi kesiyorlar. Bence hoş tipler. Ne dersin, bir şans verelim mi?"

          "Nasıl yani, ne diyorsun sen şimdi? Tanımadığımız adamlara ne şansı verecekmişiz?"

          "Kendilerini gösterme şansı. Bazen böyleleri acayip iyi çıkar."

          "İnanmıyorum sana Piraye. Sen şimdi bana daha önceden böyle yabancılarla birlikte olduğunu mu söylüyorsun?"

          "Biri-iki maceram oldu. Ne var ki bunda, adı üstünde macera işte! En fazla ne kaybedersin? Merak etme, her önüme gelenle birlikte olmuyorum. Acayip seçiciyim. Korkma, kimin ne olduğunu anlarım. Bunlardan zarar gelmez bize."

          "Şaşırtıyorsun beni Piraye! Kusura bakma ama ben senin kadar hızlı değilim. Şurada yemek yiyip, dertleşelim dedik. Maceralarını ben yokken yaşa."

          "Tamam tamam, kızma hemen. Nasıl istersen. Göreceksin hak vereceksin bana zamanla. Tamam, seni yönlendirmeye çalışmayacağım. İstediğin gibi düşün, kararlarını kendin ver. Senden tek istediğim Tolga'yı aklına takmaman. Bir de hemen yarın eşyalarını toplayıp bana taşınman. Şu an sana en son gereken şey yalnız kalmak."

          "Sanırım haklısın. Biraz değişiklik bana iyi gelir. Hem eski günlerdeki gibi eğleniriz. Kız kıza..."

          Böylece hemen ertesi sabah Ayça Piraye'nin evine yerleşti. Artık işine oradan gidip geliyor, kimseye de Tolga'dan ayrı yaşadığını söylemiyordu. Ailesine bile durumu bildirmemişti onların bitmek tükenmek bilmeyecek sorularına, yorumlarına katlanacak gücü yoktu. Evden ayrılışının üzerinden bir hafta kadar geçmişti ki, Tolga aradı bir akşam. "Sesi mutsuz ve yorgun geliyor" diye düşündü Ayça. Terk edildiği için mutsuz olması hoşuna gitmişti. Fakat neden yorgundu? Geceler boyu Ayça'yı düşünmekten mi yorulmuştu? Belki de yokluğunu fırsat bilip Mirey'le sürekli birlikte oluyorlardı. Bu yüzden yorgun olamaz mıydı?

          - "Kusura bakma Tolga. Seninle konuşmak istemiyorum. Sana çok kızgınım ve kırgınım."

          - "Dinle beni Ayça. Bir hata yaptım. İnkar etmiyorum. Bir hataydı işte, anla lütfen. Ne olur yüz yüze konuşalım. Hatamı telafi etmek istiyorum."

           - "Demek kabul ediyorsun beni aldattığını. Güzel. Seni böyle kolay affedeceğimi nereden çıkarıyorsun? İnanmıyorum sana Tolga. Bu kadar basit mi her şey? Günlerdir soruyorum kendime, neden, neden...Neden aldattın beni? Neyimiz eksikti? Neyini tatmin edemedim senin?"

          - "Ayça, yanlış şeyler düşünüyorsun. İnan bana, herşey benim hatam değildi."

          - "Ne demek şimdi bu? Ne anlatmak istiyorsun?"

          - "Seni aldatmayı hiç düşünmemiştim. Bunca yıldır. İnan bana. Herşey çok ani oldu." "Söylesene Tolga, ne zaman başladınız Mirey'le kırıştırmaya? Nasıl bu kadar ilerlettiniz muhabbeti?

          - "Bana inanmayacağını biliyorum ama olanlar benim suçum değildi. En azından büyük bir kısmı. Sen Kayseri'ye gitmeden 1 hafta kadar önce bir akşam sana sürpriz yapmak için ofisinize gelmiştim. Kapıdaki güvenlikçi beni tanıdığından içeri girmeme izin verdi. Sizin katta kimse yoktu. O saatte çıkmış olamazdın. Sekretere sordum. Ofis çalışanlarının katıldığı bir yemeğe gittiğini söyledi. Önce Erman bey'le bir müşteriye uğrayıp, oradan da yemeğe katılacakmışsınız. Çaktırmadım ama biraz sinirlendim. O Erman bey'in öteden beri sana asıldığını biliyorum..."

          - "Dur bir dakika. Erman bey evli bir adam ve bana asılmıyor."

          - "Sen öyle san. Kaç defa farkettim sana nasıl baktığını. Neyse, işte onunla çıktığını öğrenince epey bozuldum. Sürprizim de mahvolmuştu. Çıkıp eve gitmeye hazırlanıyordum ki, onu gördüm."

          - "Mirey'i?"

          - "Evet. Düğünden tanışıklığımız olduğundan merhabalaştık. Havadan sudan biraz konuştuktan sonra bana benim de yemeğe mi katılacağımı sordu. Katılmayacağımı, aslında bundan haberim de olmadığını söyledim. Onun eşi de bir iş yemeğine gidecekmiş. O zaman biz de yalnız yemeyelim, birlikte yemeğe çıkalım dedi. Kabul ettim. Dediğim gibi sana da kırılmıştım. Mirey'le bir akşam yemeği yiyerek intikamımı almış olacaktım. Bunu da sana sen Erman bey'le gittiğin yemeği anlatana kadar söylemeyecektim."

          - "O yemeği tamamen unutmuşum. Tolga bu kıskançlığın aptalca. Erman bey şirketin genel müdür yardımcısı. Ben de ürün müdürüyüm. İş dışında aramızda hiçbir şey olmadı ve olamaz da."

          - "Her neyse. İşte o akşam Mirey'le yemeğe çıktık. Hafif bir yemek yedik ama o nedense gereğinden çok içti. Kısa sürede çakırkeyif oldu ve bana hiç beklemediğim şeyler anlatmaya başladı. Eşi İzak'la evleneli henüz 2-3 ay olmuştu ve bu süre zarfında İzak ona neredeyse hiç yaklaşmamıştı. Bir iki kez başarısızlıkla sonuçlanan girişimden sonra seks yapmayı denemeyi tamamen bırakmışlardı. Evlenmeden önce de hiç sevişmemişlerdi. Mirey bana bakire olmadığını, evlenmeden önce oldukça hızlı bir hayat yaşadığını söyledi. Bu durumda kocasıyla olan problemin sorumlusu kendisi değilmiş, vb. bu tarzda bir sürü şey anlattı."

          - "Maaşallah. Pek açık sözlüymüş."

          - "Ben de çok şaşırmıştım. İnan bana ona hiç çanak tutmadım. Hatta sarhoş olduğunu anlayınca artık onu evine bırakmayı teklif ettim. Sonra da evine bıraktım."

          - "O gece birlikte olmadınız mı yani? Bu kadar muhabbetten sonra?"

          - "Hayır, ne münasebet! Sonraki 1 hafta içinde beni 1 kez telefonla aradı işyerinden. O gece fazla içtiğini, dertleşmeye ihtiyacı olduğunu, bu yüzden bana açıldığını, kendisini herkesle yüzgöz olan biri olarak görmemi istemediğini filan söyledi. Senin Kayseri'ye gittiğin gün beni yine aradı. Senin iş için Kayseri'ye gittiğini bildiğini, kendisinin de o akşam yalnız olduğunu, istersem 1 hafta önceki yemeğin rövanşını yapabileceğimizi, bu sefer içmeyeceğini söyledi. Epey tereddüt ettim ama sonunda kabul ettim."

          - "Neden? Kızın niyeti gayet açık değil mi? Sana resmen asılmış!"

          - "Bu tip olaylara alışık olmadığım için tavırlarını yorumlayamadım. Yemekten bir şey olmaz dedim."

          - "Kabul et, Tolga. Mirey güzel bir kadın. Onun sana kur yapması hoşuna gitti!"

          - "Emin değilim, olabilir belki de. Her neyse. O akşam Profilo'daki bowling salonuna gittik. Bowling oynadık ve hamburger yedik. 1 hafta öncekinin tersine bu kez özel şeylerden bahsetmedi ve çok neşeliydi. Onu evine bıraktım. Ertesi akşam işten erken döndüm. Senin o gece geleceğini bilmiyordum. Televizyon seyredip, biraz kitap okumayı düşünüyordum.

           Saat 7.5 gibi kapı çaldı. Mirey gelmişti. Çok şaşırmıştım. Bana adresi şirketten aldığını söyledi. Canının çok sıkıldığını, benimle bir kahve içmek istediğini söyledi. Henüz 5-10 dakika oturmuştuk ki, ansızın benimle sevişmek istediğini söyledi. Kaç zamandır cinsel açlık çektiğini, çok güzel bir kadın olduğu için istediğiyle birlikte olabileceğini fakat asla böyle bir şey düşünmediğini, ama benden çok etkilendiğini anlattı. Ayrıca kocasının ilgisizliği yüzünden kendinden de şüpheye düştüğünü ve kendine olan güvenini yeniden kazanmak istediğinden söz etti. Bir yandan da soyunuyordu. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemedim. Sen de biliyorsun Ayça, o güzel bir kadın ve karşımda soyunup, benimle sevişmek istediğini söyleyince karşı koymam çok zordu."

          - "Ama imkansız değildi. Ah erkekler. Hepiniz aynısınız. Neden onu kapı dışarı edip, her kuşun etinin yenmeyeceğini söylemedin?"

          - "Yapamadım. Çok üzgünüm." "Peki hala birlikte oluyor musunuz?"

          - "Hayır. O gece ilk ve tekti. Yemin ederim anla beni. Seni seviyorum. Dön artık evimize."

          - "Herşeyi anlattığın için seni affedeceğimi mi sanıyorsun Tolga? Olanları sindirmem kolay değil. Zaman gerekir. Belki zaman da yetmeyebilir. Ama şu an eve dönmeye niyetim yok. Bu anlattıklarından sonra senin ne kadar zayıf ve iradesiz olduğunu düşünmeye başladım. Dönemem."

          - "Peki. Sen bilirsin. Sana istediğin kadar zaman veriyorum. İyice düşün. Birlikte yaşadıklarımızı, güzel günlerimizi düşün. Her insan hata yapabilir Ayça. Affedebilmek erdemdir. Seni zorlamak istemiyorum. Kararını kendi kendine ver. Senden ricam o Piraye şıllığından akıl alma sakın."

          - "Ne demek şimdi bu? Ne biçim konuşuyorsun?"

          - "Piraye'nin ne mal olduğunu gayet iyi biliyorum. Onu da uzun zamandır tanıyorum. Hakan'la ilişkilerinin nasıl bittiğini sen benden iyi bilirsin."

          - "İkisi de hatalıydı."

          - "Bence suç %80 Piraye'deydi. Neyse. Ona güvenmiyorum ve onun bizim ilişkimiz hakkında fikir beyan etmesini, sana akıl öğretmesini istemiyorum. Bir süre kendini dinle. İnanıyorum sonunda bana hak vereceksin ve evimize döneceksin. O zamana dek bekleyeceğim seni Ayça."

          Ve böylece bitti telefon görüşmesi. Ayça altüst olmuştu. Mirey resmen kocasını baştan çıkarmıştı. Tolga da büyük zaafiyet göstermiş, bunca yıllık sadakatinin belki de aldatma fırsatı çıkmamasından kaynaklandığını kanıtlamıştı. Bütün bunlara inanamıyordu. Akşama Piraye'yle herşeyi konuşmak istiyordu. O erkekleri daha iyi tanıyordu şüphesiz. Hem Tolga'ya bu konuda hiçbir söz vermemişti.

          Ayça'nın Tolga'yla yapmış olduğu konuşmayı tüm ayrıntılarıyla dinleyen Piraye fazla bir yorum yapmadı.

          - "İyi o zaman, dinle kendini. Bu arada biz de eski günlerdeki gibi kız kıza eğlenelim", dedi.Bunu takip eden birkaç hafta boyunca Ayça kendini gayet iyi hissetti. Tüm bu olaylar olmamış gibi işine gitti. Kimseye birşey anlatmadı. Mirey yıllık izinde olduğundan hiç karşılaşmadılar. Böyle bir karşılaşma olasılığı bile Ayça'yı rahatsız ediyor, ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Akşamları Piraye'yle güzel yerlere yemeklere gittiler, haftasonları yürüyüşler yaptılar, bol bol film izlediler, hatta yıllık izinleri eşzamanlı alıp birlikte güneye tatile gitmeyi planladılar.

          - "Harika olacak", diyordu Piraye. "Çok güzel bir tatil köyü orası, bütün gün güneşlenir, denize gireriz. Akşamları da çılgınlar gibi eğleniriz. Eminim çok çekici erkekler vardır orada. Hem de değişik milletlerden. Laf aramızda ben bugüne dek hiç yabancı bir erkekle yatmadım. Sen?"

          - "Elbette hayır! Daha neler? Hem ben tatilde gönül maceraları yaşamayı düşünmüyorum. İyice dinlenmeli ve bol bol kafa dinlemeliyim. Vermem gereken kararlar var. Tatil dönüşü Tolga'yla konuşacağım. Bu şekilde devam etmek ikimiz için de doğru değil."

          Böylece Ayça ve Piraye 1 hafta sonraya izinlerini aldılar, rezervasyonlarını yaptılar. Tatil yaklaştıkça heyecanlanıyor, sanki ilk kez tatile çıkacakmış gibi içleri içlerine sığmıyordu...

          Günlerdir beklenen tatilin başlamasına 2 gün kala gelen bir haber Ayça ve Piraye'nin tüm tatil planlarını altüst etti. Ayça çok önemli bir toplantı için Adana'ya gitmek zorundaydı. Erman bey ıkına sıkına Ayça'dan özür dilemiş, bu toplantının çok önemli olduğunu, toplantıda alınacak kararlara göre önümüzdeki yılın bütçesinin oluşturulacağını haber vermişti. Diğer tüm katılımcılar için toplantı tarihi en uygun tarihti ve merkezi temsilen toplantıya katılması gereken Ayça'nın tatil planı genel müdür Rıfat bey'in pek umurunda değildi. Erman bey tatil meselesini Rıfat bey'e açtığında,

          - "Ayça tatile 2-3 gün geç çıksın, 1 hafta geç döner", demiş ve konuyu kapatmıştı.

          Ayça durumu Piraye'ye anlatınca, Piraye tatili iptal etmeyi önerdi.

          - "Benim tatil tarihlerimi değiştirip ileri almam mümkün değil, rezervasyonu iptal edelim, sen Adana'dan dönünce birlikte birkaç günlüğüne Şile'ye filan gideriz", dedi. Fakat ikisi de farkındaydılar ki, bu tatili çok istiyorlardı ve Piraye'nin çözümü kimseyi memnun etmeyecekti. Bunun üzerine Ayça, Piraye'nin tatile tek başına gitmesini, kendisinin de Adana'daki toplantıdan sonra direkt Antalya'ya geçip ona katılmasını önerdi.

          - "Hem 2-3 gün tek başına olursan, belki o çok merak ettiğin çekici erkeklerle tanışma şansın artar. Ben gelince de 4 gün birlikte tatil yapmış oluruz".

          - "Bilmiyorum Ayça. Peki sana 4 gün tatil yetecek mi?"

          - "Benim fazladan 1 haftam daha olacak, Rıfat bey öyle söylemiş. Eğer tatilköyünden memnun kalırsam, tatilimi uzatırım."

          Böylece plan revize edildi ve Piraye kararlaştırdıkları gibi Cumartesi sabahı Antalya'ya gitti. Ayça da o gün tatil alışverişini yaptı, valizlerini hazırladı ve Pazar günü Adana'ya uçtu. Dönüşte İstanbul'a uğramamak için tatil eşyalarını da yanına almıştı.Pazar gecesi geç saatte otele yerleşen Ayça, duşunu alıp oyalanmadan yattı. Pazartesi ve Salı günleri toplantıda geçecekti ve iyice dinlenmek istiyordu.

          Ertesi sabah erken kalkan Ayça kahvaltıya inmeden önce odasındaki boy aynasında kendisini inceledi. Bayi toplantılarında hemen her zaman tek kadın kendisi olurdu ve tecrübelerinin ona öğrettiği bir şey varsa, bir sürü Anadolu bayisinin aralarında hoş bir kadın olmasından çok memnun olduklarıydı. Ona her zaman çok kibar davranırlar, bir dediğini iki etmezlerdi. Ayça her toplantıdan sonra İstanbul'a koltuğunun altında yeni sözleşmeler ve bir sürü alım taahhüdüyle dönerdi. Erman bey onun bayi toplantılarındaki başarısını etrafındakilere hep hayranlık dolu sözlerle ifade eder,

          - "İnsanın Ayça gibi ürün müdürü olursa hayatta sırtı yere gelmez", derdi.

          O sabah Ayça aynanın karşısında bütün bunları aklından geçirirken, mini eteğinin iyice ön plana çıkardığı biçimli bacaklarını, diri kalçalarını, güzel yüz hatlarını dikkatle süzüyor,

          - "Tolga'nın beni Mirey kaltağıyla aldatmasına hala inanamıyorum", diye düşünüyordu.Ayça kahvaltı salonunda önceden tanıdığı bazı bayilerle karşılaştı; Mersin bayii Sadık bey, Tokat bayii Murat bey ve Denizli bayii Salih bey. Hepsi onu gördüklerine sevinmişlerdi.

          - "Özlettiniz kendinizi Ayça hanım, şu toplantılar da olmasa vallahi yüzünüzü göremeyeceğiz", diye takılıyorlardı. Salih bey,

          - "Kaç defa davet ettim sizi Pamukkale'ye, 'gelin size güzel bir haftasonu yaşatalım' dedim. 'Pamukkale'miz nefistir, otellerimiz 1.sınıf, pişman olmazsınız' dedim. Ama sizden ses soluk çıkmadı", diye sitem etti.

          - "Hep aklımda Salih bey, hep istiyorum. Hatta geçenlerde bir arkadaşıma da sözettim. Bir fırsat bulsak, inşallah geleceğiz."

          - "Tabii, tabii. Arkadaşlarınızı da getirin. Hep birlikte eğleniriz."

          Gerçekten de Ayça bu öneriden Piraye'ye söz etmişti. Piraye,

          - "Amaan, boş versene. Anlattığına göre kıro herifler. Bunlar kesin bize asılırlar orada." diyerek ciddiye almamıştı Ayça'yı.

          Kahvaltıdan sonra hep birlikte toplantı salonuna geçtiler. Yaklaşık 30 kadar bayi salonda yerlerini almışlardı. Çoğunu önceden tanıyordu Ayça. Aralarında ilk kez gördüğü 7-8 kişi de vardı. Hepsiyle selamlaştı, tanıdıklarına hal hatır sorup gönüllerini aldı. Bu işte insan ilişkileri, karşındakine değer verdiğini belli etmek (en azından öyle görünmek) hayati önemdeydi. Bu konularda Ayça'nın doğuştan gelme bir yeteneği vardı.

          Toplantı sırasında çaktırmadan etrafını inceleyen Ayça sık sık kaçamak bakışlarla karşılaşıyordu. Bu bakışların bir kısmı dostça, rahatsız etmeyen bakışlardı. Mesela Zonguldak bayii Faruk bey'inki bu kategoridendi. Faruk bey şirketin en eski bayilerindendi. Şirketle daima iyi ilişkileri olmuş, yaşı gereği Ayça'ya hep babacan tavırlarla yaklaşmıştı. Şirketin işleyişi, bayi beklentileri gibi konularda ondan çok şey öğrenmişti Ayça. Gülümseyerek Faruk bey'i selamladı.

          Bir de şu ismini bilmediği yeni Sivas bayii, ya da Mersin bayii Sadık bey gibi bakışlarını pek beğenmediği adamlar vardı. Sanki dostça ya da merakla değil, dişiliğine gösterdikleri ilgiyle süzüyorlardı onu. Sadık bey zaten her zaman ona aşırı bir ilgi gösterir, yemeklerde filan yanına oturur, fırsat bulsa hemen yılışacak bir izlenim verirdi. Üstelik Sadık bey bildiği kadarıyla evli bir adamdı. Ah erkekler...

          Ayça toplantıdan sonra odasına çıkıp uzandı. Akşam yemeğini hep birlikte şehrin ünlü bir lokantasında yiyeceklerdi. Biraz kestirip, duşunu alıp hazırlanacaktı. Sekizde lobiden alacaklardı onu. Bu arada resepsiyonu arayıp, Çarşamba sabahı Antalya otobüsüne rezervasyonunu yaptırmayı unutmadı. Bir aksilik olmazsa öğlene tatil köyünde olacaktı. Yatağında uzanmış, uyku uyanıklık arası tatili düşünürken, Piraye'nin birileriyle tanışıp tanışmadığını merak etti. Belki de onun gibi olmak lazım diye düşündü; hiçbir şeyi düşünmeden kendini koyuvermek, hayatı sürekli bir macera arayışı olarak yaşamak...

          Saat tam sekizde lobiye indi. Hemen herkes oradaydı, Ayça da gelince hemen taksilerle yola çıktılar. Ayça o akşam son derece şık, tekparça-omuzlardan askılı siyah bir gece elbisesi giymişti. Bu elbise acaba ortama fazla mı kaçar diye düşünmüş ama sonunda yine de giymeye karar vermişti. Dizüstü eteği, hafif göğüs dekoltesi, ince topuklu ayakkabıları, omzunda beyaz şalı ve küt kesimli sarı saçlarıyla gerçekten tüm dikkatleri üzerinde toplamıştı.

          Takside yine hep olduğu gibi Sadık bey yanında oturuyordu. Çaktırmadan bacaklarını süzmesi Ayça'nın hoşuna gitmiyordu. Sadık bey 45 yaşlarında, orta boylu, göbekli, saçları büyük ölçüde dökülmüş, hiçbir çekiciliği olmayan, tipik bir Anadolu bayisiydi. Yaklaşımları hoşuna gitmese de adam şirketin sevilen, en çok satış yapılan bayilerindendi.

          Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra şehrin biraz dışındaki lokantaya ulaştılar. Önceden hazırlanmış masalara yerleştiklerinde Ayça gruptaki tek kadın olduğu için kendini biraz tuhaf hissediyordu. Rahatsız değildi ama yine de garibine gidiyordu. Daha önceleri de bayi toplantıları hep böyle olurdu ama nedense bu kez bu durum daha bir gözüne batmıştı.

          Masalar büyük bir dikdörtgen şeklinde yerleştirilmişti. Ayça tam ortaya, başköşeye oturtuldu. İki yanına Ankara bayii Hayri bey ve Rize bayii Ahmet bey oturmuşlardı. İkisiyle de fazla samimiyeti yoktu Ayça'nın. Biraz canı sıkılmıştı;

          - "keşke Faruk bey'in yanına otursaydım" diye düşünüyordu. Herkes acıktığından bir süre kimse pek sohbet etmedi kendini yemeğe verdi. Ayça adeti olduğu üzere yemeğin yanında beyaz şarap içiyordu. Böyle zamanlarda en fazla 2 kadeh içer, bu da onu çakırkeyif yapmaya yeterdi. Fazlasını istese de içemezdi, bünyesi içkiye karşı dayanıksızdı.

          - Bir süre sonra karınların doyması ve içkinin de etkisiyle herkeste bir gevşeme, rahatlama oldu; ortam neşelendi. Ayça da Hayri bey'le satışların artırılması üzerine hararetli bir tartışmaya daldı. Bir ara Ahmet bey'le de ilgilenmek için sağına döndüğünde yanında Sadık bey'in oturmakta olduğunu gördü. Sadık bey samimi bir tavırla rakı kadehini Ayça'nın kadehine vurarak,

          - "Hadi bakalım sağlığınıza ve güzelliğinize içelim Ayça hanım, bu akşam göz kamaştırıyorsunuz", diye yılıştı. Ayça hafifçe gülümseyerek teşekkür etti. İçinden

          - "Buldu yine beni sırnaşık şey", diye geçirdi. Kendisi için zoraki bir sohbete giriştiler. Sadık bey sürekli konuşuyor, konuşurken konudan konuya atlıyordu. Tam şirketin pazarlama stratejisini tartışmaya başlamışken, birden nasıl oluyorsa Sadık bey'in çocuğunun kolejlere giriş sınavını konuşurken buluyordu kendilerini Ayça.

          - Laf lafı açtı, Sadık bey kadehleri peş peşe yuvarladı, ama bana mısın demedi. Sanki hiç içmemiş gibiydi. Bu arada Ayça'nın da kadehi boş durmuyordu. Bazen tüm karşı koymalarına aldırmadan Sadık Bey kadehini yeniliyor, bazen de masa masa dolaşan bayilerden biri kaşla göz arası elindeki şişeden takviye yapıyordu. İpin ucunun kaçmaya başladığını fark eden Ayça izin isteyip tuvalete gitti. Yüzünü gözünü yıkamak, biraz kendini toparlamak istiyordu. Aynada gözlerinin çakmak çakmak baktığını görüp,

          - "Tamam Ayça. Bu kadar yeter. Artık daha fazla içmeyeceksin. Yoksa düpedüz sarhoş olacaksın", diyerek makyajını tazeledi ve salona döndü.

          Salonda iyice sarhoş olan bayilerin kahkahaları yankılanıyor, sigara dumanından insanın gözleri yanıyordu. Ayça masasına ilerlerken adımlarını zor attığını, umduğundan daha sarhoş olduğunu fark etti. Kendisi gibi sarhoş bir sürü erkeğin ısrarlı bakışları altında yerine oturdu. Sadık bey birdenbire

          - "Söyle bakalım Ayça, kocan nasıl?" diye sormasın mı, Ayça şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Sadık bey'in birdenbire senli-benli konuşmasına mı, yoksa sanki kırk yıllık arkadaşıymış gibi Tolga'yı sormasına mı şaşıracağını bilemedi. Kekeleyerek,

          - "İyi, çok iyi", diyebildi.

          - "Merak ediyorum da, insanın senin gibi güzel eşi olursa, onu nasıl böyle tek başına buralara gönderir acaba?"

          - "İltifatınız için teşekkür ederim ama bunda merak edecek bir şey yok bence Sadık Bey. Günümüzde eşlerden her birinin kendi işi var. Sonuçta ben buraya gönül eğlendirmeye gelmedim ki."

          - "Ayça, lütfen sizli-bizli konuşmayı bırak artık. Yeni tanışmadık ya, ne zamandır tanıyoruz birbirimizi. Öyle değil mi?"

          - "Evet, doğru söylüyorsunuz Sadık Bey, pardon... Sadık!"

          - "Hah şöyle! Resmiyeti bırakalım canım." Açıkçası Ayça ne yapacağını bilememişti. Kendine kızıyor, onun bu samimi tavrına çanak tutmuş gibi hissediyordu. Bu arada,

          - "Şerefinize Ayça hanım, arkadaşlar sizden çok bahsettiler. Şirketimizin medar-ı iftiharıymışsınız. Ben Sivas bayii Mahmut Öztürk", diyen sese başını çevirdiğinde, Hayri bey'in yerine gündüzki toplantıda kendisini bol bol kesen genç bayinin oturmuş olduğunu gördü.

          - "Teşekkür ederim Mahmut bey. Tanıştığımıza memnun oldum. Nasılsınız?"

          - "Sizi sormalı, ben gayet iyiyim. Ne zamandır diğer bayi arkadaşlarla tanışmak için can atıyordum. Kısmet bugüneymiş. Hem sizinle de tanışmak nasip oldu. Umarım bundan sonra sık sık görüşürüz. Sizi Sivas'a da bekleriz."

          - "İnşallah Mahmut bey, ilk fırsatta ziyaretinize gelirim."

          - "Dört gözle bekleyeceğim." Bu son sözleri gayet yılışık bir ifadeyle ve doğrudan gözlerinin içine bakarak söylemesi Ayça'yı huzursuz etmişti.

          "Nereden çıktı bu şimdi? Biriyle uğraşmak yetmezmiş gibi", diye kendi kendine söyleniyordu. Mahmut elindeki şarap şişesini aniden Ayça'nın kadehine boşaltarak,

          - "Hadi ama, şerefe kadeh kaldıralım", dedi. Ayça artık içmek istemediğini söylemesine rağmen hem Mahmut, hem de Sadık onu içmeye zorluyorlardı. İstemeye istemeye şarabını yudumlayan Ayça, karşısındakilerin,

          - "Olmadı ama, hadi fondip!" dolduruşlarına biraz direndiyse de, sonunda ısrarlara dayanamayıp kadehini bir dikişte bitirdi. Az sonra yanlarına gelen Adana bayii Cihat bey, aralarında karar verdiklerini, buradan kalkıp, şehrin tanınmış barlarından birine gideceklerini ve itiraz kabul etmediklerini haber verdi. Cihat bey hoşsohbet ve hayır denmesi zor bir adamdı. Kendini toplantının evsahibi olarak görüyor, iyi niyetle herkesi eğlendirmesi gerektiğini düşünüyordu. Ayça

          - "olmaz, kendimi çok yorgun hissediyorum" filan dediyse de bir anda ayaklanan ve etraflarında toplanan herkes ısrara başladı. Ne diyeceğini bilemeyen Ayça aralıksız ısrarlar karşısında oyunbozan olmamak için teklifi kabul etmek zorunda kaldı.

          Az sonra yeniden taksilere doluşmuş bara doğru yola koyulmuşlardı. Ayça'nın takside yanında Mahmut oturuyordu ve bara gidene kadar aralıksız sırnaştı. Ayça kendini gerçekten iyi hissetmiyordu. Çok sarhoş olmuştu; başı dönüyor, gözleri kapanıyordu.

          "Barda kahve içip kendime gelirim", diye düşünüyordu. Ne kadar zaman sonra bara geldiklerini ayrımsayamadı Ayça. Barın içi çok geniş ve dumanlıydı. İçerisi kızlı erkekli Adanalı gençlerle doluydu. Müzik insanın kulaklarını sağır edecek kadar yüksek volümlüydü.

          "Vay be, demek böyle yerler sadece İstanbul'da yokmuş", diye düşündü Ayça. Kendini rahatlamış hissediyordu. Burada tek kadın değildi artık. İçeri girdikten sonra grup dağıldı ve küçük grupçuklar halinde çeşitli masalara geçildi. Ayça, bu geceki müdavimleri Sadık, Mahmut ve bir de Tokat bayii Murat'la birlikte arkalarda bir köşeye oturmuştu. Çok iyi biliyordu ki, bu tercihi kendisi yapmamıştı. Her şey bir anda olmuş, Sadık inanılmaz bir samimiyetle koluna girerek onu bu kuytu masaya getirmişti. Ayça bir kahveye her şeyden çok ihtiyaç duyuyordu. Ancak maalesef bu isteğini gerçekleştiremedi. Garson bu saatte içki dışında servis yapmadıklarını söyleyince, Ayça'ya düşünme fırsatı vermeyen Sadık,

          - "O zaman sen de hafif bir şeyler içersin", diyerek garsona Ayça'nın ismini duyamadığı bir içki söyledi. Az sonra içkilerini yudumluyorlardı. Ayça kendisine getirilen kokteyl tarzı içkiyi çok beğenmişti. Gerçekten çok hafif ve lezzetliydi. Tadını o kadar beğendi ki, 2. kadehi söyledi. Bu arada Sadık ve Mahmut habire birbirlerinin sözünü keserek bir şeyler anlatıyorlardı. Gürültüden Ayça neredeyse hiçbir şey anlamıyor, sadece bu ikisinin kendisi için rekabete girdiklerini kadınca bir içgüdüyle hissediyordu. İçkinin etkisinden olsa gerek, kadınlık gururu okşanmıştı. Bu arada zaman ilerlemiş, Ayça farkında olmadan pek çok kadehi yuvarlamıştı. Artık kendini kaybetme noktasında sarhoş olmuştu. Arada bir sarhoşluğunu fark ediyor,

          "Ne yaptım ben, neden bu kadar içtim?" diye kendine kızıyor, ama az sonra yeniden hepsini unutuyordu.

          Nasıl oldu anlayamadı ama Ayça kendini loş pistte Mahmut'la dans ederken buldu. Kalabalığın arasında slow müzik eşliğinde Mahmut'la dans ediyordu! Bunu kırk yıl düşünse aklına getiremezdi. İlginç olan şey bundan rahatsız olmamasıydı. Mahmut gerçekten çok samimi davranıyordu. İki sevgili gibi beline sarılmış, habire bir şeyler anlatıp duruyordu. Ayça'nın tek anladığı çok çekici olduğu, ilk gördüğü andan beri Mahmut'un kendisine hayran olduğu türünden sözlerdi. Bir de önüne değen sertliği fark ediyordu zaman zaman. İnanılmaz sarhoştu, kendi kendine

          "Kızım herif resmen değdiriyor", diye gülüyordu. Kesinlikle cinsel duyguları filan uyanmamıştı, ama Mahmut'un bu tavırlarından da pek rahatsız olmuyordu sanki. Derken,

          - "Sıra bende, hep sen mi dans edeceksin?" diyen Sadık'ı duydu ve kendini bu kez de Sadık'ın kollarında buldu. Sadık sanki sevgilisiymiş edasıyla,

          - "Bu Mahmut denen herifi hiç tutmadım. Resmen sana asılıyor."

           Ayça başka zaman olsa Sadık'ın ağzının payını vermesini bilirdi ama içki kadehte durduğu gibi durmuyor ve paylaşılamayan kadın pozisyonu Ayça'nın çok hoşuna gidiyordu. Gülümsemekle yetindi. Bundan cesaret alan Sadık,

          - "Nasıl senin gibi bir kadına asılabilir? Herkes haddini bilsin", diyerek elini Ayça'nın belinden aşağılara kaydırmaya başladı. Ayça irkildi ve tek mesele buymuş gibi,

          - "Ne yapıyorsun Sadık? Biri görecek", dedi.

          - "Kimse bişey göremez. Görmüyor musun, içerisi nasıl karanlık?" Ve ısrarla ellerini kalçalarında tutmaya devam etti.

          - "Hadi bakalım, gidiyoruz artık."

          Bu sözlerle bu tuhaf dans sona erdi ve Ayça yerde mi, gökte mi olduğunu anlayamayacak kadar sarhoş halde kendini Sadık'la birlikte taksinin arka koltuğunda buldu. Artık neredeyse hiçbir kontrolü kalmayan Ayça, itiraz kabilinden biraz mırın kırın ettiyse de, yol boyunca mini eteğinden iyice sıyrılıp özgürlüklerini ilan eden bacaklarını okşamasına sesini çıkarmadı Sadık'ın. Bir yandan,

          "Kendime gelmeliyim, rezil oluyorum", diye hayıflanırken, başı o kadar dönüyordu ve bilinci o denli bulanmıştı ki, sesini çıkaracak hali yoktu.

           812 no'lu odanın kapısı yavaşça açıldı. Bir el duvarın iç tarafını yoklayarak ilerledi ve odayı soluk bir ışıkla aydınlatan lâmbanın düğmesine bastı. Omzuna yaslanmış, güçlükle ayakta durabilen sarışın genç bir kadını taşıyan orta yaşlı, hafif göbekli bir adam odaya girdi ve kadını yatağın üzerine bıraktı. Ceketini ve kravatını çıkardı, banyoda yüzünü yıkadı ve yatağın kenarına, kadının yanına oturdu.

          "Ne kadar güzel. Hep bu anı beklemiştim", diye düşündü. Sarışın kadın çok içmişti. Hafif hafif kıpırdıyordu. Birden gözlerini açtı ve su istedi. Suyunu içmek için adamın yardımıyla doğruldu ve sırtını yastıklara dayadı. Gülümsedi,

          - "Çok susamışım."

           Adam eğildi, yüzünü yaklaştırdı ve kadının yüzüne küçük öpücükler kondurmaya başladı. Kadın hafifçe irkildi ve yüzünü uzaklaştırmaya çalıştı. Adam buna izin vermedi. Kadının çenesinden tutarak yüzünü kendininkine çevirdi ve dudaklarını öpmeye başladı. Kadın ağzı kapalı olduğu için konuşamasa da, elleriyle adamı iteklemek istedi. Adam aldırmadı, kadını gitgide daha derin öpüyordu. Az sonra dudaklarını çekti ve kadının boynunu ve çıplak omuzlarını öpmeye başladı. Kadın,

          - "Hayır. İstemiyorum, hayır", diyerek elleriyle adamın başını uzaklaştırmaya çabalıyordu. Fakat adam onu dinlemiyordu ve dilini kadının boynu üzerinde dolaştırarak yeniden yüzüne ulaştı ve burnunu, yanaklarını, kulak memelerini yalamaya başladı. Kulak memelerinin yalanması kadının hoşuna gitmişe benziyordu, çünkü karşı koymaları azalmıştı. Belki de bundan cesaret alan adam dilini kadının dudakları üzerinde kaydırarak, ağzına soktu. Kadın karşılık vermiyordu, ama karşı da koymuyordu. Gözlerini kapamış, sanki adamın istediğini yapmasına izin vermişti. Adam kadını öpmeye devam ederken, bir yandan da elbisesinin askılarını kaydırdı. Sırtından tutarak kadını öne getirdi ve elbisesinin sırt fermuarını açtı.

          Az sonra kadın üzerinde siyah sütyeni ve küloduyla yatakta sırtüstü yatıyordu. Gözleri kapalıydı. Adam da pantolonunu ve gömleğini çıkarmıştı. Kadının uzun ve düzgün bacaklarına, göbek çukuruna, dolgun göğüslerine hayranlıkla bakıyordu. Daha fazla kendini tutamadı ve kadının bacaklarını öpmeye başladı. Dizlerinden ayak bileklerine kadar olan bölgeyi uzun uzun öptü, yaladı.

          Sonra yukarıya yöneldi ve dilini bacakların üzerinde boylu boyunca gezdirerek göbek çukuruna ilerledi. Burayı uzun uzun yaladı. Dilini çukura sokup çıkardıkça kadın hafif hafif inliyordu. Adam daha da yukarı ilerledi ve kadının sütyenini çıkararak göğüslerini özgürlüklerine kavuşturdu. Bu nefis biçimli, çok iri olmayan ama dipdiri göğüslere bir süre hayranlıkla baktı ve ardından onları çılgınca emmeye başladı. İki eliyle göğüsleri yanlardan bastırarak hoyratça avuçladı ve ağır ağır yoğurdu.

          Kadının inlemeleri artmıştı. Gözleri tamamen kapalıydı. Meme uçları sivrilmeye başlamıştı. Adamın dili uçlarda gezindikçe nefes alıp verişleri hızlandı. Göğüsleri iki yanlarından sımsıkı kavrayan adam, meme uçlarını hoyratça ısırarak emmeye, yüzünü göğüslere sürtmeye, aç bir bebek gibi gayretle somurmaya başladı. Biraz canı yanan kadın gözlerini açmadan inlemeye devam etti. Sesinin çok yükselmesinden çekinen adam, kadını öperek susturmayı denedi. Bu kez öpücüklere kadın da karşılık veriyordu. Ve çılgınca öpüşmeye başladılar. Dilleri dans ediyor, birbirlerinin dudaklarını emiyorlardı.

           Dudaklarını kadınınkilerden güçlükle ayıran adam, acele hareketlerle kadının külodunu adeta kopararak çıkardı. Açık kahverengi tüylerle kaplı aşk üçgenine kısa bir süre baktıktan sonra, bacaklarını ayırarak başını gömdü. Kadının vajinasını salyalarını akıta akıta boydan boya yalıyor, klitorisini emiyordu. Bir süre böyle devam ettikten sonra dilini kadının içine sokup çıkarmaya, adeta onu diliyle becermeye başladı. Başını arkaya atarak iyice kasılan kadın, artık açık seçik ve yüksek sesle inliyor, adamın başını içine doğru ittiriyordu. Adamın salyalarıyla kadının vajinasından sel gibi boşalmaya başlayan sıvılar birbirine karışmıştı. Yaklaşık 10 dakika sonra başını kadının vajinasından ayıran adam,

          - "Umduğumdan da tatlıymışsın, hayatımda böyle nefis bişey tatmadım", dedi. Kadının onu duyup duymadığı belli değildi. Cevap vermedi ama kısık sesle inlemeye devam etti.

           Adam kadını yüzükoyun çevirdi ve ensesinden başlayarak aşağıya doğru tüm sırtını, belini, kalçalarını, bacaklarının ve dizlerinin arka taraflarını, baldırlarını öperek, emerek, yalayarak, ısırarak ilerledi. Ayak bileklerini, topuklarını uzun uzun öptü. Tabanlarını, parmak aralarını yaladı, parmaklarını emdi. Acele etmeden yukarıya ilerledi ve kadının poposunu ısıra ısıra öpmeye başladı. Kadının ağzından akan salyaları yastığı ıpıslak yapmıştı. Adam, elleriyle kadının kalçalarını araladı ve dilini arka deliğine soktu. Kadın şiddetle inledi.

          - "Sus bebeğim, duyacaklar." Adam diliyle kadının arka deliğini becermeye devam ederken, bir yandan da parmaklarını vajinasına sokuyordu.

          - "Ne kadar da ıslandın, sanki altına kaçırmış gibi. Çarşafı berbat ettin. Artık iyice kıvama geldin. Canavarın tadına bakma zamanın geldi."

          Ve adam kazık gibi olmuş penisini tek bir hamlede kadının vajinasına sonuna kadar soktu. Kadın küçük bir çığlık attı ve kendini tatlı tatlı esnetmeye başladı.

          - "Kaltak, hoşuna gitti değil mi? Biliyordum. Dur bakalım, biraz da benim istediklerim olsun." Adam ritmik hareketlerle kadının üzerinde gidip gelmeye başladı. Zevkten kudurmuş gibiydi. Elleriyle alttan kadının göğüslerini avuçladı, tüm gücüyle yüklenmeye devam etti. Kısa süre sonra nefes alıp verişleri iyice hızlandı;

          - "Tanrım, daracıkmışsın, bebeğim benim" şeklinde homurdanmalar arasında tüm bedeni elektriğe kapılmış gibi kasılarak, boşalmaya başladı.

          Zevkten haykırmamak için başını kadının saçlarına gömmüştü. Bu şekilde belki birkaç dakika titremesi devam etti. Biraz sonra oda tamamen sessizliğe ve hareketsizliğe gömülmüştü. Yalnızca iki insanın birbirine karışan düzenli nefes alıp verişleri duyuluyordu...

          

           Ayça gözlerini açtığında önce nerede olduğunu anlayamadı. Saat sekize geliyordu ve başı çatlayacak gibiydi. Yatakta gözlerini açmadan dönüp, kolunu yana uzatınca bir çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Yanında birisi yatıyordu. Korkarak gözlerini açtı ve gördüklerine inanamadı. Sadık bey yanında çırılçıplak yatıyordu. Koca göbeğini devirmiş, kıllı vücudu horladıkça inip kalkıyordu. Gür kılların arasından yana devrilmiş penisi görülüyordu. Ürpererek kendi vücuduna baktı. Aman tanrım! Kendisi de çırılçıplaktı!

          Ne yapacağını bilemedi. Çarşafı üzerine çekerek yataktan fırladı ve banyoya koştu. Aynaya baktığında, boynunda, omuzlarında, göğüslerinde ve baldırlarında küçük morluklar gördü. Tüm bunlara anlam veremedi. Birden her şeyi anlamaya başladı. Dün gece neler olduğunu hatırladı. Yemekte ve sonradan gittikleri barda çok içmiş, daha önce hiç olmadığı kadar sarhoş olmuştu. Sadık ve Mahmut'un kendisine kur yaptıklarını anımsıyordu. Ve kendisinin de fazla bir tepki göstermediğini.

          Ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Olaylar sanki bir sis perdesi arkasındaydı. Otele döndüklerini, Sadık'la birlikte asansörden inişlerini ve odaya girişlerini hatırlayabiliyordu. Sanki daha önce izlemiş olduğu bir filmden sekanslar gibi görüntüler beyninde beliriyorlardı. Hiçbir şeye inanamıyordu, inanmak istemiyordu. Kendisinden iğreniyordu. Kendini çok pis, kirlenmiş hissediyordu. Duşa girdi. Sıcak suyla uzun uzun yıkandıkça sanki olanları unutabilecekti.

           Birden banyonun kapısı açıldı ve Sadık anadan doğma vaziyette kapıda belirdi. Ayça panik halde askıdan bir havlu kaparak vücudunu gizlemeye çalıştı.

          - "Çık dışarı, hemen çık dışarı!", diye bağırdı. Sadık aldırmadan küvete doğru yürüdü.

          - "Bağırma, duyan da sana bişey yapıyorum sanacak."

          - "Ne işin var burada? Nasıl girdin odama? Bakma bana öyle, dışarı çık, yalvarırım!"

          - "Ne demek nasıl girdin odama? Hatırlamıyor musun? Birlikte geldik. Ayakta duramıyordun. Ben olmasam, merdivenlerde yığılıp kalırdın. Seni ben taşıdım; laf aramızda harika bir gece yaşattın bana. Sana teşekkür ederim."

          - "Ne demek istiyorsun? Ne gecesi?"

          - "Numara yapma şimdi. Nasıl seviştiğimizi hatırlamıyor olamazsın. Uzun zamandır dün geceki gibi seks yapmamıştım. Harikaydın. Senin gibi ateşli bir kadınla yatmayalı çok olmuş."

          - "Yalan söylüyorsun. İnanmıyorum sana. Söylediklerin gerçek olamaz."

          - "Sadece inanmak istemiyorsun. Biraz kendine gel, her şeyi hatırlarsın. Sonra da bana seninle yeniden sevişmem için yalvarırsın. Çünkü sen de inanılmaz zevk aldın."

          Ve Sadık sanki kırk yıllık karı kocaymışlar gibi gayet rahat bir tavırla klozetin kapağını kaldırıp işemeye başladı. Ayça gözlerine inanamıyordu. Düne kadar kendini şirketin gözbebeği, bayilerin kraliçesi gibi görüyordu. Şimdi ise içlerinden biri, hem de hiç hoşlanmadığı biri, kendisine metresi, kapatmasıymış gibi davranıyordu. Hışımla küvetten fırladı ve Sadık'ın üzerine saldırdı. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Adamın boş bulunmasından faydalanıp, tüm gücüyle suratına tokadı patlattı;

          - "Kendine gel serseri. Ne yaptığını sanıyorsun?" Bir an afallayan Sadık hemen toparlandı ve Ayça'nın yüzüne öyle bir tokat attı ki, kadıncağız dengesini kaybedip lavabonun kenarına çarparak yere yuvarlandı. Kalkmayı denemedi ve başını ellerinin arasına alıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

          Bunca yıllık evliliğinde Tolga kendisine bir kez bile elini kaldırmamıştı. Böyle bir şey yapmış olsa, hemen ondan ayrılırdı. Ve şimdi Sadık gibi bir magandadan tüm olanlar, tecavüze uğraması yetmezmiş gibi bir de dayak yiyordu. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Tüm kadınlık gururu, kariyeri, hayatı bitmişti. Artık burada bir dakika bile kalamazdı. Hemen İstanbul'a dönmeli ve şirketten istifa etmeliydi. Böyle bir rezaletin ardından kimsenin yüzüne bakamazdı.

          Yavaşça ayağa kalktı ve salona geçip aceleyle eşyalarını toplamaya başladı. Bir yandan da ağlamaya devam ediyordu. Bütün bunları ses çıkarmadan izleyen Sadık'ın, karşısında çırılçıplak, üstelik bunun farkında bile olmadan, tamamen gardı düşmüş vaziyette sağa sola koşturan Ayça'yı gördükçe, cinsel duyguları yeniden uyanmaya başladı.

          - "Gel buraya Ayça. Nereye gittiğini sanıyorsun?"

          Ayça arkasını dönüp Sadık'ı sertleşmiş kıllı penisiyle karşısında görünce donakaldı. Her şey bir anda olup bitti. Sadık hızla üzerine yürüdü ve sert bir tokatla onu yatağın üzerine yıktı. Kocaman eliyle ağzını kapattı. Ayça'nın tüm tokatlarına ve tekmelerine aldırmaksızın, çarşafla kollarını yatağın başucundaki demirlere bağladı. Havluyla da ağzını kapattı. Ayça ağlamaktan çılgına dönmüş, adeta yarı baygındı.

          - "Dün gece yarım kalan hesabı kapatalım. Korkma, senin de hoşuna gidecek", diyen Sadık, yastığı Ayça'nın kalçalarının altına yerleştirdi ve başını kadınlık organına gömdü.

          Çılgınca emiyor, dilini bir badana fırçası gibi kullanarak, Ayça'nın ön ve arka deliklerini ve aralarındaki bölgeyi hızla yalıyordu. Temposunu hiç düşürmeden ve hiç ara vermeden yaklaşık bir 15 dakika yalamaya devam etti. Bu süre zarfında, Ayça önceleri ağlamaya ve ayaklarıyla karşı koymaya çalıştı, zaman geçtikçe ağlaması kesildi ve debelenmesi azaldı ve en sonunda kendini hareketsiz, tamamen Sadık'ın dil darbelerine teslim etti. Bu teslimiyette hem çaresizliğin, hem de aldığı müthiş zevkin payı vardı. Sadık onu diliyle boşaltmaya yemin etmiş gibi inanılmaz bir gayretle işine devam ediyordu ve an geçtikçe Ayça'nın dayanacak gücü kalmıyordu.

          "Bu hayvana teslim olmamalıyım, direnmeliyim", diye düşünmesine ve tüm konsantrasyonunu başka şeylere vermeye çalışmasına karşın vücudu ona itaat etmiyor, vajinasından yayılan zevk dalgaları beynini ele geçiriyordu. Sadık azgın bir kurt gibi, başını Ayça'nın vajinasından bir an olsun ayırmaksızın, kadınlık sıvılarını emiyor, içiyordu. Ayça'nın kendini iyice koyuverdiğini anlayınca, doğruldu ve penisini zorlanmadan kaygan vajinaya yerleştirdi. Yaklaşık bir 10 dakika boyunca ritmik bir şekilde, gidip geldi fakat boşalamadı. Ne de olsa, artık genç bir erkek değildi ve dün geceki iliklerini kurutan orgazmın üzerinden henüz çok az bir süre geçmişti.

           Bu şekilde boşalamayacağını anlayınca, aklına başka bir şey geldi. Ayça'nın belini iyice yükseltip, arka deliğini diliyle zorlamaya, dilini içeri sokmaya başladı. Ayça başına geleceği anlamış ve yeniden direnmeye, kendini kasmaya başlamıştı. Ancak Sadık'ın ısrarlı dil darbelerine dayanması çok zordu. Yalvaran gözlerle bakıyordu. Sadık, verdiği zevkten emin, Ayça'nın ağzını çözdü. Gerçekten de Ayça bağırmadı, sadece kesik kesik inliyordu. Sadık,

          - "İnanılmaz bir kadınsın Ayça. Ateş gibisin. Kocan seni epeydir sikmemiş galiba", diyerek yalamaya devam ediyordu.

          - "Yalvarırım Sadık. Arkamdan olmaz. Hiç yapmadım bunu. Önden yapabilirsin", diyor ama inlemesi kesilmiyordu.

          - "Her şeyin bir ilki vardır. Senin de hoşuna gidecek. Bunca zaman neden götten vermemişim diye üzüleceksin", diyerek bir çırpıda banyoya gitti ve Ayça'nın yüz kremini kaptığı gibi geri döndü. Kremi doğrudan Ayça'nın arka deliğine boca etti ve işaret parmağını kayganlaşan delikten içeri soktu. Bir yandan da klitorisi yalamaya devam ediyordu. Ayça inliyor, yalvarmaya devam ediyordu

          - "Ne olur yapma. Ne olur."

          - "Tek şartla. Bana yalvaracaksın. Seni amından sikmem için bana yalvaracaksın."

          - ....

          - "Ne oldu, yalvarmayacak mısın? O halde hazır ol, götün elden gidiyor."

          - "Yapma Sadık. Yalvarırım sana. Yalvarırım arkadan yapma."

          - "Olmadı. Böyle kibar kibar olmaz. 'Sadık, erkeğim, ne olur amımı sik' de."

          - "Ne olur Sadık. Erkeğim, arkamdan yapma. Amımı sik."

          - "Ohh. Harika. Bu sözleri senin ağzından duymak harika bir duygu... Devam et. Yalvar."

          - "Sadık, lütfen amımdan sik beni."

          - "Tabii."

          Ve Sadık koca göbeğiyle Ayça'nın üzerine tırmanıp, penisini önden yerleştirdi. Bir kaç dakika boyunca bu şekilde devam ettikten sonra, birden penisini çıkardı ve kremle vıcık vıcık kayganlaşmış arka deliğe bir hamlede soktu. Ayça, beynine elektrik verilmiş gibi bir hisse kapıldı ve dudaklarından kesik bir çığlık yükseldi.

          - "Ahh! Söz vermiştin. Bana söz vermiştin. Ayy!"

          - "Boşversene. Baksana nasıl da hoşuna gidiyor."

          Gerçekten de Ayça korktuğu kadar acı çekmiyordu. Daha doğrusu acı duyuyor ama aldığı zevk acıyı bastırıyordu. Sadık,

          - "Bugüne kadar ne çok göt siktim, bilsen. Hepsi önce itiraz ettiler, sonra yalvardılar. Göreceksin, sen de müptelası olacaksın."

          Sadık bu işte gerçekten çok ustaydı ve Ayça kendine hakim olamıyor, içinde dalga dalga yükselen çok şiddetli bir orgazmı hissediyordu. Ayça'nın bakire arka deliğinin darlığı, sıcaklığı ve yumuşaklığı Sadık'ı çılgına çevirmişti. Uzun bacaklarını boynuna dolamış, hem pompalıyor, hem de bacakları ısıra ısıra öpüyordu. Kısa bir süre sonra,

          - "Harikasın. Tapıyorum sana. Ben seninki gibi göt görmedim Ayça. Ne zamandır sikmek istiyordum. Ohhh!", diyerek sarsılmaya ve kasılmaya başladı. Aynı anda Ayça da içinde kopmakta olan fırtınaya kendini bıraktı. İnanılmaz bir yoğunlukta orgazma ulaştılar. Ayça, Sadık'ın kasılmalarını tüm benliğiyle duyuyor, adeta bir volkanın patlaması gibi içini dolduran spermlerin sıcaklığını hissediyordu. Zevkten çılgına dönmüştü. Sadık ise kudurmuş gibi hırlıyor, böğürüyor ve Ayça'nın arka deliğini ilk gençlik yıllarındaki gibi katı katı dolduruyordu.

          Dakikalar sonra, sakinleştiklerinde Sadık bir süre daha Ayça'nın içinden çıkmadı. Fakat ellerini çözdü. Sarmaş dolaş yattılar. Ayça çelişkili duygular içindeydi. Aldığı zevkten adeta beyni boşalmış, uyuşmuştu. Tolga'yla da zaman zaman çok şiddetli orgazmlar yaşamıştı. Fakat bu bambaşkaydı. Bir ara zevkten aklını kaçıracağını sanmıştı. Bu kadar zevk almasında herhalde uzun süredir seks yapmamış olmasının da payı vardı. Yine de, bu kıllı, göbekli, kel herifin kendisine bu kadar çok zevk vermiş olmasına inanmak istemiyordu. Bu, sanki kadınlığına yapılan bir hakaretti.

          Sadık ise penisi uzun süredir hayranı olduğu Ayça'nın arka deliğinden çıkmadan, onun kollarında yatarken, her şeyin umduğundan çok daha kolay olduğunu, iyice dinlenirse akşama bir kez daha yapabileceklerini düşünüyordu.

          - "Saat 10 oldu. Toplantı çoktan başladı. Ne yapacağız şimdi? Tanrım, rezil oldum."

          - "Dert etme. Akşam biraz fazla kaçırdığın için sabah rahatsızlandığını söyleriz. Ben de seni hastaneye götürmüş olurum. Hadi kalkalım şimdi. Bişeyler yiyelim. Sonra da toplantıya gireriz."

          - "Tüm bunlar aramızda kalacak, değil mi? Söz ver bana."

          - "Tabii ki aramızda kalacak. Neden anlatayım ki. Unutma, ben de evli bir adamım."

          - "Neden yaptın bana bunu, neden? Ne yaptım ben sana? Ne suçum vardı?"

          - "Ayça, lütfen saçma sapan konuşma. Bir duyan olsa, sana işkence ettiğimi sanır. Senin de en az benim kadar ihtiyacın varmış. En az benim kadar zevk aldın."

          - "Böyle söyleme. Utanıyorum."

          - "Utanacak bişey yok. Anlasana, çok uzun zamandır seni arzuluyordum. Duruşun, yürüyüşün, ses tonun, herşeyin beni tahrik ediyordu."

          - "...."

          - "Neyse, hadi daha fazla geç kalmayalım. Bir an evvel aşağı inelim. Ben odama gidiyorum. Giyinip, lobide buluşalım."

          - "Tamam. Duş alıp geliyorum."

          20 dakika sonra, Ayça ve Sadık lobide buluşup kahvaltılarını yaptılar. Ayça vücudundaki morlukları gizlemek için oldukça kapalı giyinmişti. Kahvaltıdan sonra, tüm yaşananlar yaşanmamış, hiç birşey olmamış gibi toplantı salonuna yürüdüler.

          Ayça için zor bir gündü. Hastaneden geldiklerini duyunca herkes ona büyük ilgi gösterdi, toplantıyı iptal etmeyi önerdiler. Özellikle Adana bayii Cihat bey, bar teklifini ortaya attığı için kendini sorumlu tutuyor, Ayça'nın etrafında pervane oluyordu. Ayça içinden,

          "İnşallah bunları şirkettekiler duymazlar. Rezil olurum. Sevgili ürün müdiremiz Ayça sarhoş olduğundan toplantıya katılamadı! Olacak şey değil." Yine de şüphe yok ki, işlerin bu şekilde bilinmesi gerçeklerin bilinmesinden çok daha iyiydi.

           Toplantının öğleden sonraki bölümünde Ayça çok az konuştu. Kendini çok yorgun hissediyordu. Morali bozuktu. Sadık'la göz göze gelmemeye çalışıyordu. Dün gece resmen tecavüze uğramıştı. Bu sabah dayak yemiş ve yeniden ırzına geçilmişti. Ama içinden bir ses bu sabahki kısmın pek de tecavüze benzemediğini söylüyordu sinsice. Bu fikri başından atmaya çalıştı. Zevk almış olduğu doğruydu, ama zevk almasa da tecavüz sürecekti. Kendi gönüllü olmamıştı Sadık'la sevişmeye.

           Yine de huzursuzluğu gün boyu sürdü. Bundan sonra ne yapması gerektiğine karar veremiyordu. Bu olanlar hiç olmamış gibi davranıp, hayatına kaldığı yerden devam mı etmeliydi? Yoksa bir şekilde Sadık'tan intikam mı almalıydı? Pekala onu şikayet edebilirdi. Ama bu ne sağlayacaktı ki? İşler büyüyecek, herkesin gözünde tecavüze uğramış mazlum kadın durumuna düşecekti. Bunu istemiyordu. Piraye'yi arayıp, durumu anlatmayı düşündü. Sonra vazgeçti. Bunu telefonda anlatamazdı. Yarın yüz yüze konuşmak en iyisiydi. Aklına çılgınca şeyler de geldi bir ara. Mademki başına gelenlerden zevk almıştı, Sadık'la ilişkisini sürdürebilirdi. Evet, ondan nefret ediyordu, ama kendisine müthiş zevkler yaşattığı inkâr edilemezdi. Aynı zevkleri yeniden yaşama isteği bir anda tüm benliğini doldurdu. Sonra kendisinden utanarak bu tür düşünceleri aklından kovmaya çalıştı. Konsantrasyonunu toplantıya vermek için elinden geleni yaptı.

           Toplantı sona erdiğinde bayiler o akşamı planlamak için lobide toplandılar. Ayça da yanlarındaydı. Maalesef onlara eşlik edemeyeceğini, kendisini çok yorgun hissettiğini, yemek yiyip odasına çekileceğini söyledi. Anlayışla karşıladılar. Sabahki maceradan sonra kimse ona ısrar etmedi. Bir ara Sadık'la yan yana geldiler.

          - "Bu akşam bize katılmayacak mısın?"

          - "Hayır. Yorgunum. Hem yarın sabah erkenden yola çıkıcam. Hazırlanmalıyım."

          - "Sen bilirsin. Akşam uğrarım odana."

          - "Neden?"

          - "Vedalaşmak için. Bir süre görüşemeyiz. Bir sonraki toplantıya kadar. Ya da, belki ben İstanbul'a gelince sana uğrarım."

          - "Ne sanıyorsun beni? Her canın istediğinde birlikte olacağın metresin mi?"

          - "Hoşuna gitmedi mi benimle olmak? Sabah halinden çok memnun görünüyordun."

          - "Bu konuyu konuşmak istemiyorum."

          - "İyi. Akşama görüşürüz o zaman."

           Ve kendinden emin tavırlarla akşam yemeğine çıkan gruba katıldı. Ayça sinirli bir şekilde asansöre yürüdü.

           On dakika sonra sıcak suyla doldurduğu küvete uzanmış, sigarasını tüttürürken kendini kesinlikle daha iyi hissediyordu.

          "Olan oldu bir kere", diye düşündü; "ne yapsam geri dönemem artık. Önemli olan bundan sonrası. Dedikodulara bulaşmadan bu işi unutmalı ve unutturmalıyım. Sadık gelirse kapıyı açmıycam ve ısrar ederse resepsiyona haber vericem. Olanlar da kötü bir anı olarak zamanla kafamda eskiycek. Şimdiki gibi berbat hissetmiycem."

           Birden aklına Tolga ve Mirey geldi. Acaba görüşüyorlar mıydı hala? Şu son bir ayda olanlara inanamıyordu. Banyodan çıktı. Güzelce giyindi. Bakımlı olmanın moralini düzelteceğine emindi. Bişeyler yemek için aşağı, havuzbaşı restorana indi. Etrafta tanıdık kimse yoktu. Bayiler topluca yemeğe gitmişlerdi demek. Bu hoşuna gitti. Yemeğini yiyip, odasına dönüp eşyalarını toplayacaktı. Sabah erkenden Antalya'ya hareket edip, Piraye ile ne zamandır planladıkları tatili yapacaklardı. Bunları düşündükçe morali iyice yükseldi. Yemeğini yedi, kendisini kesen bir takım meraklı bakışların arasından ilerleyerek resepsiyona yürüdü. Hesap özetini aldı, asansörlere gidiyordu ki, birden karşısında Mahmut'u buldu.

          - "Merhaba Ayça hanım."

          - "Merhaba."

          - "Nasılsınız bu akşam? Kendinizi iyi hissediyor musunuz?"

          - "Evet, çok teşekkür ederim."

          - "Öyleyse benimle bir kahve içersiniz belki."

          - "Teşekkür ederim Mahmut bey. Bir başka zaman. Odama çıkmam lazım."

          - "Ne aceleniz var canım? Hem size söyleyecek önemli şeylerim var."

          - "Çattık", diye düşündü Ayça. Ne söyleyecekti bu adam şimdi. Ondan hiç hoşlanmamıştı. Önceki gün toplantıda kendisini pis pis kesip durmuştu. Akşam ise barda resmen dans etmişlerdi! İşte buna inanamıyordu.

          - "Bana ne söyleyeceksiniz Mahmut bey?"

          - "Acele etmeyin. Buyrun şöyle oturalım. Bana ayırdığınız zaman için pişman olmayacaksınız."

          Ve böylece lobideki masalardan birine yanyana oturdular. Ayça, "Allah vere de bizimkiler yemekten erken dönmeseler. Bu adamla birlikte görülmek istemem", diyordu kendi kendine.

          - "Siz yemeğe gitmediniz mi Mahmut bey?"

          - "Gittim. Ama bir işim olduğunu söyleyerek erken döndüm."

          - "Nedir bana söylemek istediğiniz?"

          - "Çok meraklısınız. Ve beni başınızdan savmak istiyorsunuz. Durun hele, kahvelerimiz gelsin de bir."

          - "Biraz acelem var Mahmut bey. Sabah erken ayrılıcam. Antalya'da tatil rezervasyonum var."

           - "Aaa. Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz böyle çabucak. Belki yarın benimle Mersin'e gelirsiniz diye umuyordum. Orada da çok güzel tatil mekanları var."

           - "Siz ne diyorsunuz Mahmut bey? Nereden çıkardınız sizinle Mersin'e geleceğimi? Üstelik ben evli bir kadınım."

           - "Evet duydum. Eşiniz sizinle pek ilgilenmiyormuş galiba."

          Ayça sinirden kızardığını hissediyordu.

           - "Kendinize gelin. Ne cüretle böyle konuşabilirsiniz?"

           - "Yemekte Sadık'la konuştuk ta biraz. Birlikte iyi vakit geçirmişsiniz."

          Ayça dondu kaldı. Hiçbir şey söylemedi, ne diyeceğini bilemedi, sustu. Dünya başına geçmişti sanki. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bir süre sonra, "İşte şimdi mahvoldum", diye düşündü. "Rezil oldum. Tanrım ne yapacağım ben şimdi?" Hemen o an otelden ayrılıp İstanbul'a dönmeyi, şirkete istifasını verip, tüm bu insanlardan sonsuza dek uzaklaşmayı geçirdi aklından.

           - - "Neden susuyorsunuz? Sadık'ın yalancısıyım, ama anlattıklarına göre çok istekliymişsiniz. Demek ki, kocanızla problemleriniz var. Hem bana niye kızıyorsunuz ki? Ben mi sizi zorladım Sadık'la sevişmeye? İstemiyorsanız gelmezsiniz Mersin'e. Yine de bu akşam birlikte olmamızı öneriyorum."

           "Küstah! Ne hakla bana bunları söylersin? Seni ne ilgilendirir olanlar? Hiç birşeyi ben istemedim. Sadık sarhoşluğumdan faydalandı. Hem bunlar iki kişi arasında geçen şeyler. Sana ne?"

           - "Demek kabul ediyorsun olanları. Güzel, bu da bir aşama sayılır. Hem de önemli bir aşama. Zira artık isteklerimi reddedemezsin."

           - "Ne diyorsun sen?"

          Mahmut cebinden küçük bir cihaz çıkardı.

           - "Bu bir ses kayıt aleti. Konuştuklarımızı kaydettim. Eğer beni reddedersen, yarın sabah e-mail ile tüm şirket bu kaydı alır. Çok eğleneceklerine eminim. İnsanlar böyle şeylere bayılırlar. Vay be! Ne olay! Şirketin güzel ürün müdiresi Ayça hanım meğer neymiş!" Yüzünde gerçekten iğrenç bir gülümseme vardı şimdi.

          Ayça öfkeden kıpkırmızı kesildi. Ağzını açtı ama konuşamadı.

           - "Bu kadar öfke sağlına zararlı Ayça. Hem ne var canım, senden canını istemiyorum ya, sadece benimle sevişmeni istiyorum."

           - "Çok adisin. Yaptıklarına inanamıyorum. Allah kahretsin."

           - "Elinde olsa hemen kaçıp gitmek isterdin, değil mi? Ama yağma yok. Elaleme gelince şapır şupur, bize gelince yarabbi şükür. Hadi kalk bakalım. Odana gidiyoruz."

          Ayça ne yapacağına karar veremiyordu. Gidip, bu hayvanla birlikte mi olacaktı? Şantajlarına boyun mu eğecekti? İsteklerine boyun eğmekle, bu mesele kapanacak mıydı? Ama, ya Mahmut söylediklerini yaparsa? İstifa etmek de onurunu kurtaramazdı artık. Erman bey'i, Rıfat bey'i, Sema hanım'ı, yan apartmanda oturan pazarlama şefi Mustafa bey'i, hatta Mirey'i düşündü. Kapana kısılmıştı. Zayıf bir sesle,

           - "İstediğini yaparsam, bana o kasedi verir misin?", dedi.

           - "Olabilir. Ama bu daha çok senin yataktaki performansına bağlı. Beni üzmezsen, ben de seni üzmem."

           - ..

           Bir süre kimse konuşmadı. Sonra ikisi birlikte ayağa kalktılar ve asansörlere doğru yürüdüler.

           812 no'lu odanın kapısı açıldı. Ayça ve Mahmut içeri girdiler. Ayça hiç konuşmadan koltuğa oturdu ve bir sigara yaktı. Mahmut sırıtarak ceketini ve kravatını çıkardı ve kapının arkasına astı. Ağır hareketlerle Ayça'nın karşısına oturdu ve o da bir sigara yaktı. Bir süre konuşmadan oturdular. Ayça yere bakıyor ve Mahmut'la göz göze gelmemeye çalışıyordu. Mahmut ise Ayça'yı inceliyordu. Sonunda sessizliği bozan Mahmut oldu.

           - "Farkındasın değil mi, bu gece canım sıkılana kadar benimsin. Sana ne istersem yaparım ve sen de ne istersem yapmak zorundasın."

           - - ...

           - "Demek konuşmak istemiyorsun. Tamam, o zaman konuşmadan sevişiriz. Hadi bakalım, ayağa kalk ve soyunmaya başla. Yok yok, önce bu halinle biraz dolaş odada."

           - "Kısa kesmeye ne dersin?"

           - "Ne münasebet. İlk gördüğüm andan beri hastayım sana. Tam bir İstanbul bebeği. Canını yakmadan tüm aklımdan geçenleri yapacağım. Az sonra sevişeceğimizi bilerek seni izlemek çok hoşuma gidecek. Hadi kalk!"

           Ayça bir anlık kararsızlıktan sonra ayağa kalktı. Hayatında kendini hiç bu kadar kötü, hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemişti. Ucuz bir fahişe durumundaydı işte. İstemediği bir adamla mecburen birlikte olacaktı. Ağlamak üzereydi.

           - "Hadi. Yürü şöyle. Seni iyice izlemek istiyorum."

           Ayça ağır adımlarla ilerledi, odanın sonuna, kapıya kadar gitti.

           - "Yere bişey düşürmüş gibi yap. Eğil. Kalçalarını görmek istiyorum."

           Ayça eğildi. Arkasını Mahmut'a dönmüştü.

           Hayatta bazen işler ne kadar ters gidiyor. O akşam Ayça kendine olan güvenini tazelemek, moralini düzeltmek için giyimine dikkat etmişti. Üzerinde beyaz bir dizüstü etek, mavi bir bluz ve beyaz topuklu ayakkabılar vardı. Kısa sarı saçlarının arasından mavi küpeleri görünüyordu. Özenle makyaj yapmıştı. Tüm bu hazırlıklar meğer Mahmut içinmiş, Mahmut'un kendisini biraz daha çok beğenip, daha çok tahrik olması içinmiş! Hayat işte!

           - "Eteğini çıkar! Gömleğini de!"

           Düne kadar hiç tanımadığı bu yabancının önünde soyunmak Ayça'ya çok zor geliyordu. Sonra kararını verdi. Bu işkencenin bir an önce sona ermesi için ne gerekiyorsa çabucak yapacaktı. Eteğini ve bluzunu çıkardı.

           - "Defilede gibi yürü biraz. Seni iyice görmeme izin ver."

           Ayça hızlı adımlarla odada bir aşağı bir yukarı yürüdü. Üzerinde beyaz iç çamaşırları ve topuklu beyaz ayakkabıları vardı.

           - "Ohh! Sütun gibisin, taş gibisin. Seni çiğ çiğ yemek istiyorum. Buraya gel."

           Ayça Mahmut'un sandalyesine yaklaştı.

           - "Soy beni. Sadece külotumla kalana dek soy beni, hadi!"

           Ayça başına gelenlere inanamıyordu. Kendi kendine, "bu hayvanı mı soyacağım şimdi?" diye sordu. "Neyse, başa gelen çekilir. Bir an önce bu iş bitsin." Acele hareketlerle Mahmut'un gömleğini, kravatını çıkardı. Kemerini çözdü, pantolonunu sıyırdı. Ayakkabılarını çıkardı, ayakları kokuyordu. İğrenerek çoraplarını çıkardı. Mahmut istediği gibi küloduyla kalmıştı.

           Ayça onu şöyle bir gözden geçirdi. İri yarı bir adamdı Mahmut. Adeta tüm vücudu siyah kıllarla kaplıydı. Hafif göbeği vardı. Esmer yüzünü kalın, fırça gibi bir bıyık süslüyordu. Ayça daha önce hiç bu kadar esmer ve kıllı bir erkek görmediğini fark etti. Sırtı bile kıllıydı. İğrenç!

           - "Arkanı dön ve yatağın kenarına dayan!"

           Ayça itaat etti.

           - "Keşke tanga tipi külotlardan giyseymişsin. Böyle güzel bir göt saklanmamalı."

           "Tanrım", diye düşündü Ayça. "Ne kadar kaba."

           - "Külodunun kenarlarını kıvır. Tanga giymişsin gibi olsun."

           - "Şart mı bu? Ne istiyorsan çabucak yapamaz mısın?"

           - "Çok konuşma. Ne istersem onu yaparım. Hem neden çabucak yapayım ki? Seni zevkini çıkara çıkara sikeceğim. İyice tadına bakacağım."

           Ayça boğazına bir şeyin düğümlendiğini hissetti. Ağlamak istiyordu, fakat kaskatı kesilmişti.

           - "Demek iş başa düştü. Tamam, böylesi de uyar."

           Mahmut sandalyesini yatağın kenarına çekti. Şimdi yatağa dayanmış, güzel kalçalarını kendisine uzatmış Ayça'nın tam arkasındaydı. Koca ellerini uzattı ve Ayça'nın külodunu iki yanından sıyırıp poposunun arasına sıkıştırdı.

           - "Harika. Nefis. Mmmmm..."

           Mahmut kendini daha fazla tutamamış, dudaklarını Ayça'nın çıplak poposuna yapıştırmıştı. İki eliyle kenarlarından kavradığı kalçaları şapır şupur yalıyor, kaba etleri hoyratça ısırıyordu.

           - "Ahh. Yavaş hayvan! Canımı yakıyorsun."

           Mahmut hiç istifini bozmadı. Kalçaların bittiği yerden diz arkalarına dek tüm bölgeyi uzun uzun yaladı, öptü, dişledi. Sonra ansızın durdu ve Ayça'dan uzaklaşıp arkasına yaslandı.

           - "Çok hızlı gitmeyeceğim. Tadını çıkaracağım. Senin gibi bir yavruyu her zaman bulamaz insan. Hadi gel, banyoya geçelim."

           Ayça korka korka Mahmut'un ardından banyoya girdi.

           - "Korkma. Seni hemen sikmeyeceğim. Gel yanıma. Ayaklarımı yıkamanı istiyorum."

           - "Anlamadım!"

           - "Ayaklarımı yıka. Bütün gün ayakkabının içinde çok terlediler. Hadisene, sallanma."

           Ayça küvetin kenarına oturan ve bacaklarını içeri sallandıran Mahmut'un ayaklarını yıkamak üzere küvete girdi. Suyu açtı ve fıskiyeyi Mahmut'un ayaklarına tuttu.

           - "Hadi bakalım. İyice yıka, tertemiz yap. İyice temizlenmeleri senin menfaatine."

           Ayça eline sabunu aldı ve Mahmut'un 45 numara ayaklarını sabunladı. Bu yaptığına inanamıyordu. Aklına başka şeyler getirmeye çalışarak Mahmut'un ayaklarını yıkayıp küvetten çıktı.

           "Çok iyi geldi, eline sağlık. Rahatladım şimdi. Hadi şimdi gir içeri ve güzelce yıkan."

           "Ayaklarımı mı?"

           "Hayır, komple. Seni izlemek istiyorum."

           Mahmut önünde çadır gibi olmuş sertliğiyle ayağa kalktı ve gidip mini buzdolabından kendine bir bira aldı. Sandalyesini banyoya getirdi ve tam küvetin karşısına yerleşti.

           Ayça bu adamın karşısında banyo yapamayacağını biliyordu. Bir an her şeyden vazgeçip, kaçmayı düşündü.

           - "Ne oldu, utanıyor musun? Utanma. Dediklerimi yap. Bana karşı koyarsan yarın sabah tüm şirket seni ve Sadık'ı konuşuyor olacak."

           Ayça gözlerini kapadı. Soyunurken Mahmut'a bakamayacağını biliyordu. Sütyenini çıkardı..

           - "Off. Bunlar ne? Nefis, nefis.. Durma, devam et."

           Külodunu çıkardı. Elleriyle önünü kapadı.

           - "Bebek gibiymişsin Ayça. Arkanı dön."

           Ayça yavaşça döndü. Şimdi çıplak poposuna hayranlıkla bakan Mahmut'un hırıltıları duyuluyordu.

           - "Tekrar önünü dön. Ve ellerini çek lütfen. Benden utanmana gerek yok."

           Ayça itaat etti. Kaybedecek bir şeyi kalmamıştı.

           - "Gel yanıma. Seni traş etmek istiyorum."

           - "Ne traşı?"

           - "Kuku traşı. Ha ha ha ha!"

           - "Deli misin sen? Ne münasebet!"

           - "Yeter ama. Her isteğime itiraz etmeyi bırak. Bu gece ben senin kocanım. Her istediğimi yapacağım."

           Mahmut yerinden kalktı, küvetin kenarına oturdu. Suyu açıp, özenle sıcaklığını ayarladı ve fıskiyeyi Ayça'nın bacak arasına tuttu. Sonra sabunu aldı ve Ayça'nın aşk üçgeninin kahverengi kıllarını köpürterek sabunladı. Ayça bir rüyada gibiydi. Daha doğrusu bir kabus! Yaşadıklarını Tolga'yla bile yapmaya çekinirdi. Bu arada Mahmut yumuşak hareketlerle sabunun ucunu Ayça'nın klitorisine sürtüyor, onu tahrik etmeye çalışıyordu. Diğer elini Ayça'nın kalçalarında gezdiriyor, bir yandan da göbek deliğine küçük öpücükler konduruyordu.

           Sabun ve sıcak suyla klitorisine yapılan masaj Ayça'nın nefes alıp verişlerini hızlandırdı. Almaya başladığı zevke engel olamıyordu. Hafifçe inledi. Mahmut lavaboya uzandı ve traş bıçağını aldı. Ayça'ya bacaklarını aralamasını söyledi ve usta hareketlerle etek traşına başladı. Soğuk çeliğin temasıyla Ayça'nın içi bir hoş oldu, ürperdi. Mahmut birkaç dakika içinde işini bitirdi.

           - "Tamam işte. Çok iyi oldu. Pürüzsüz bir şeftali gibi oldu amın. Hadi yıkan bakalım."

           Ayça artık olanlara ve olacaklara aldırmıyor gibiydi. Tereddüt etmeden musluğu açtı ve duş almaya başladı. Bu sırada Mahmut'a dayanılmaz pozisyonlar hazırladığının farkında değildi. Gözlerini kapatmış, kendini ılık suya teslim etmişti. Mahmut'un sesiyle gözlerini açtı.

           - "Ben de geldim."

           Ayça gözlerine inanamadı. Mahmut küvete yanına girmişti. Külodu hala üzerindeydi.

           - "Korkma bebeğim. Seni ben ellerimle yıkamak istiyorum."

           Mahmut banyo lifini iyice köpürterek Ayça'nın kadınlık organını yıkamaya başladı. Ayça itiraz etmek istiyor ama sesi çıkmıyordu. Mahmut uzun uzun yıkadı Ayça'yı; vücudunun her noktasını okşadı, mıncıkladı, avuçladı. Sıra göğüslere geldiğinde kendine engel olamadı ve bu yumuşacık ama dipdiri, dolgun göğüsleri dakikalarca emdi. Yumuşak hareketlerle onları kavradı, başını aralarına gömdü ve her santimetrekarelerini yaladı, kokladı. Meme uçlarını hafif hafif ısırarak, biberon emen bir bebek gibi emdi.

           Bir yandan da elleri boş durmuyordu. Arkadan uzanıp, kalçalarını yoğurdu. İki elinin işaret parmaklarını iyice kayganlaşmış kadınlık organına sokup çıkarıyordu. Ayça içinden yükselen arzu dalgalarına engel olamıyordu. Ruhu, bir fahişe gibi daha dün tanıdığı ve hiç hoşlanmadığı bir adama teslim olmayı reddederken, bedeni becerikli hareketlerle her yanını uyaran bu yabancıyla sevişmek için kıvranıyordu.

           Bu esnada Mahmut iyice kendinden geçmişti. Bir yandan önünde duran nefis memeleri somururken, bir eliyle önden, bir eliyle arkadan Ayça'nın kadınlık organını esir almıştı. Sağ elinin baş ve işaret parmakları klitorisi mıncıklarken, sol elinin orta ve işaret parmakları da ritmik hareketlerle Ayça'nın içine girip çıkıyorlardı. Ayça daha fazla dayanamayarak yükses sesle inledi.

           - "Demek hoşuna gitti. Söylemiştim sana."

           - ....

           - "Hadi ama, rahat bırak kendini. Bırak seni uçurayım."

           Mahmut Ayça'yı ani bir hareketle kucağına aldı ve hızla götürüp yatağa yüzükoyun bıraktı. Bir çırpıda külodunu çıkardı ve kazık gibi sertleşmiş penisini Ayça'nın vajinasına soktu. İkisi birden yüksek sesle inlediler. Bir kaç saniye hareketsiz kalan Mahmut, adeta kendinden geçmiş bir halde Ayça'nın içinde gidip gelmeye başladı. Ayça yüzünü yatağa gömmüş, kesik kesik inliyordu. Mahmut ise kendini kaybetmişti. Müthiş bir tempoda hareket ediyor, bir yandan da Ayça'nın çıplak omuzlarını ve boynunu ısırırcasına öpüyor, yalıyordu. Her şey çok kısa sürdü. Mahmut sara nöbetine girmiş gibi kasılarak Ayça'nın içini doldurmaya başladı. Dudaklarından anlamsız sözcükler, inlemeler dökülüyordu. Sonunda boşalması bitti ve Ayça'nın üzerinden yana kayıp, sırtüstü yığılıp kaldı. İkisi de bir süre sessiz ve hareketsiz kaldılar.

           Ayça yaşadıklarına inanamıyordu. 24 saat içinde 2 değişik adamla 3 kez birlikte olmuştu. Bu olanları başkası anlatsa inanmazdı. İşin ilginci bu zoraki başlayan sevişmelerden müthiş zevk almıştı. Sadık ve Mahmut. Normal şartlarda erkek olarak yüzlerine bakmayacağı iki adam. Hayat insana neler öğretiyor...

*****

           Ertesi sabah kuş cıvıltılarıyla uyandı Ayça. Kendini epeydir hissetmediği kadar iyi hissediyordu. 12 saatlik derin bir uyku çekmişti; dinlenmiş, her şeye hazır hissediyordu kendini. Bir süre yataktan çıkmadı. Beyaz çarşafların üzerinde çırılçıplak uzandı. Gece yarısı Mahmut'un gidişini hayal meyal anımsıyordu.

           "Hayret" diye düşündü; "Bir kereyle yetindi. Sadık da yeniden gelmedi. Şansım varmış. Daha fazla seks yapacak halim kalmamıştı. Pestilimi çıkardı hayvanlar!" Kadınlık organı ve arka deliği hafif hafif sızlıyorlardı.

           Yarım saat sonra duşunu almış, üzerine eşofmanlarını giymiş, kahvaltı salonunda çayını yudumlarken olanları düşünüyordu. Henüz bir kaç gün önce Piraye'yle birlikte çıkacakları tatilin planlarını yapıyorlardı. Hatta Piraya tatilde tanışmayı umduğu erkeklerden bahsettiğinde, ona ne kadar da kızmış, "tatile erkekler için mi çıkıyoruz?" diye takılmıştı. Güzel bir kadın olduğundan her zaman için erkeklerin ilgisini çekmiş, ve bundan keyif duymuştu. Asla hafif bir kadın olmamıştı ve bir ilişki içindeyken partnerini hiç aldatmamıştı; ne fiziksel ne de zihinsel olarak.

           Son 2 günde olanlara inanamıyordu. Tolga'yla evliydi ve onu bir bakıma aldatmıştı. Her ne kadar yaşadıkları tecavüz gibi başlamışsa da sonunda zevk aldığı, hem de inanılmaz zevk aldığı ortadaydı.

           "Tolga'ya sanırım biraz haksızlık ettim" diye düşündü, "Erkekler çok daha kolay tahrik olurlar. Ben Sadık ve Mahmut gibi iki hayvandan zevk alabildiysem, Tolga'nın Mirey'in baştan çıkarmalarına karşı koyması şaşılacak bir şey değil."

           İstanbul'a dönünce Tolga'yla bir kez daha konuşmaya karar verdi. Eğer yaptığından pişmanlık duyduğuna inanırsa, onu affedecekti. Kahvaltıdan sonra odasına çıkıp bavullarını aldı, lobiye indi ve otelden çıkışını yaptı. 1 saat sonra kalkacak otobüsle Antalya'ya, Piraye'nin kaldığı tatil köyüne gidecekti. Resepsiyondan kendisine bir taksi çağırmalarını istedi. Kapıya doğru ilerlerken, bir anda nereden çıktıysa Mahmut yanında belirdi.

           - "Günaydın Ayça."

           - "…"

           - "Küs müsün bana? Yapma ama. Ne güzel vakit geçirdik işte, fena mı oldu yani?"

           - "Seninle konuşmak istemiyorum."

           - "Dün gece başka türlü konuşuyordun. Daha doğrusu konuşmuyordun da, inliyordun..."

           - "Adileşme lütfen."

           - "Tamam tamam. Ben de seninle sohbete meraklı değilim. Nereye gidiyorsun?"

           - "Sana hesap verecek değilim. Toplantı bitti."

           - "Evet, ama birlikte bir kaç gün daha geçirebiliriz diye düşünmüştüm. Kocana telefon edip, toplantının iki gün daha süreceğini söyleyebilirsin."

           - "Ne münasebet! Neden seninle iki gün daha kalacakmışım ki?"

           - "Çünkü birlikte çok iyi vakit geçirdik. Ve daha yapacaklarımız bitmedi. Duyduğuma göre Sadık'a götten vermişsin. Bunu ben de denemek isterim."

           Ayça konuşamadı, boğazına bir şey gelip oturdu. Gözleri doldu ve ağlamamak için kendini güçlükle tutarak taksiye yürüdü.

           - "İstediğin gibi olsun. Ama bu dediğimi mutlaka yapacağız, göreceksin. Senin de çok hoşuna gidecek. Ben Sadık'tan daha iyiyimdir. Ha ha ha...."

           Ayça kendini taksiye attı ve şoföre terminale gideceğini söyledi. Mahmut'un söyledikleri kadınlık gururunu incitmişti. Elinden gelse onu öldürebilirdi...

           Bir saat sonra Antalya otobüsünde, ortam değişikliği ve klimanın tatlı serinliği Ayça'nın daha soğukkanlı düşünmesini sağlamıştı. "Herşey bitti", diye kendini avuttu. "Bir daha Sadık'ı da, Mahmut'u da görmeyeceğim. Benzer bir toplantı olursa bir bahane bulup katılmayacağım. Gerekirse Erman bey'e beni taciz ettiklerini söylerim. Bu serserilerden çekinecek değilim."

           O akşam tatil köyünün açık hava restoranında şaraplarını içerken, Ayça Adana'da başından geçenlerin hepsini çok fazla ayrıntıya girmeden Piraye'ye anlattı. Ayça'yı sonuna dek yorum yapmadan dinleyen Piraye,

           - "Başına böyle şeyler gelmesine hem üzüldüm, hem sevindim. Sana fiziki zarar vermediklerine göre kaybedilmiş bişey yok. Aksine, yıllardır sürdürdüğün anlamsız bakire hayatına son vermiş olman çok iyi. Bundan sonra canının istediğiyle birlikte olabilirsin. Hem önemli bir ders aldın; Çirkin erkeklerden de öğrenilecek çok şey vardır. Çünkü onlar kadına daha çok ilgi gösterir ve ellerinden gelenin en iyisini yaparlar" dedi.

           - "Sana inanmıyorum Piraye! İki gün boyunca tecavüze uğradım. Seninse şu söylediklerine bak!"

           - "Hemen kızma! Anladığım kadarıyla olanlarda senin de kısmen sorumluluğun var. Bara gittiğiniz gece çok fazla içip, adamları resmen azdırmışsın."

           - "Fazla içtiğim doğru ama onları tahrik etmeye çalışmadım."

           - "Olabilir. Bazen insan farkında olmadan çok şeyler yapabilir. Neyse canım, seninle tartışmak istemiyorum. Tatilin tadını çıkaralım. Ama göreceksin, eğer biraz otokontrolünü gevşetirsen muhteşem bir hayat yaşayabilirsin. Hahaha! Bu arada Tolga'yı düşünüyorum da, senin onu 2-1 yendiğini bilse ne hissederdi acaba?"

           - "Piraye, lütfen. Bunları konuşmayalım şimdi."

           - "Ok. Bak sana anlatacaklarım var. Sen yokken burada Sinan diye biriyle tanıştım. Çok tatlı bir adam. Yanında da bir arkadaşı var. Adı Tamer. O da yakışıklı bir çocuk. Bunlar İstanbul'da yabancı bir şirketin pazarlama bölümünde çalışıyorlarmış. Sinan evli, Tamer bekarmış. Biri karısını, diğeri sevgilisini İstanbul'da bırakıp tatile gelmişler. 2 gündür sahilde birlikte oturuyoruz. Beni çok güldürüyorlar. Sinan sanırım bana yazılıyor."

           - "Adam evliymiş. Bence yüz verme."

           - "Nedenmiş o? Bana ne evliliğinden? O kadar muhabbet kuşu olsalar, buraya tek başına tatile gelmezdi."

           - - "Sen bilirsin. Yine de söylemedi deme."

           "Seni de Tamer'le tanıştıracağım. Yarın dördümüz birlikte takılırız."

           - "Olmaz. Bütün bu olanlardan sonra bir ilişki istemiyorum."

           - "Sana ilişkiye gir diyen yok ki. Sadece biraz eğleniriz. İnsana tatilde arkadaşlar lazım."

           - ....

           - "Bu gece yemekten sonra barda buluşacağız. Sonra da hep birlikte diskoya gideriz."

           - "Bilmiyorum. Hem bu gece erken yatmak istiyorum."

           - "Yine sen bilirsin. Ama en azından bara gel de adamlarla tanış. Sonra ne istersen onu yaparsın."

           - "Tamam."

           İki kadın aralarında konuşarak bara girdiler. Henüz ortalık kalabalık değildi. Köşede bir masada oturmuş iki adama doğru ilerlediler.

           - "Merhaba çocuklar. Sizi Ayça'yla tanıştırayım."

           - "Merhaba Ayça. Nasılsın?"

           - "Merhaba. Tanıştığımıza memnun oldum."

           Böylece içkilerini söyleyip (Ayça sadece sütlü kahve istemişti) havadan sudan sohbete başladılar. Sinan ve Tamer 35-40 yaşlarında, normal boylarda sıradan görünüşlü adamlardı. 5-10 dakika konuştuktan sonra, Ayça bu adamlarla Piraye'nin ne ortak yönü olabilir, çok sevimsizler diye düşünmeye başlamıştı. Sanki aralarında anlaşmışlar gibi, Sinan Piraye'ye, Tamer Ayça'ya ilgi gösteriyordu. Piraye kıkırdayıp duruyor, Sinan'ın saçma sapan muhabbetine çanak tutuyordu.

           Tamer ise kırk yıllık dostmuşlar gibi, Ayça'yla hemen senli benli olmuş, Ayça'nın hiç de ilgisini çekmeyen konularda konuşup duruyordu. Böylece neredeyse 1.5 saat oturdular. Bu sürede zarfında Ayça, Sinan ve Tamer'in küçük çaplı bir al-sat şirketinde, satış temsilcisi olduklarını, Sinan'ın 37, Tamer'in 36 yaşında olduğunu, ikisinin de futbol delisi olduklarını, Sinan'ın 6 yıllık evli ve 1 çocuklu olduğunu ama karısıyla kafalarının uyuşmadığını, çocuğun hatırına evliliklerine devam ettiklerini, Tamer'in sarışınlardan çok hoşlandığını, 3 gündür Piraye'yle çok iyi anlaştıklarını, Ayça'nın da katılmasıyla tatilin kalan kısmında süper eğleneceklerini, yarın sabah hep birlikte tekne turuna çıkılmasına oybirliğiyle karar verdiklerini (Ayça bunu ilk kez duyuyordu!), birazdan da diskoya gidip kurtlarını dökeceklerini öğrendi. Bu son bilgi karşısında,

           - "Bu gece beni mazur görün. Çok yorgunum. Az sonra yatmaya gideceğim" diyerek onlara katılmayacağını bildirdi.

           - "Olmaz ama. Hep birlikte eğleniriz. Yorgunluğun da geçer", diyen Tamer'i epey bir uğraştıktan sonra ikna eden Ayça,

           - "Siz bu gece bensiz gidin. Yarın inşallah ben de size katılırım," diyerek konuyu kapattı.

           Bunun üzerine, diğer üçü Ayça'yı üçüncü kahvesiyle baş başa bırakıp, diskoya yollandılar. Ayça, arkalarından yürüyüşlerini izlerken, Piraye'nin ne kadar güzel bir kadın olduğunu ve hayatından ne kadar mutlu göründüğünü düşündü. Beyaz mini eteği, iyice bronzlaşmış düzgün bacakları ve ayak bileğindeki zarif halhalı, bakımlı ayaklarını sergileyen seksi ayakkabılarıyla pek çok erkeğin başını döndürebilecek bir kadındı Piraye. İstediği erkekle evlenip, rahat bir yaşam sürebilirdi. Ama o yalnız yaşamayı seçmiş, kendini rüzgara bırakmıştı. Son derece sıkıcı ve sıradan adamlar olan Sinan ve Tamer'in arasında yürürken, çevredeki bakışları üzerine topluyordu.

           "Neyse. Ben kendi işime bakayım. Saat 11'i geçiyor. Gidip yatayım, yarın bol bol yüzmek istiyorum."

           Böylece hesabı ödeyen Ayça, tatil köyünü otel kısmındaki odasına giden asansöre bindi. Piraye ile yanyana odalarda kalıyorlardı. Odaları geniş ve konforluydu. İki oda aynı terası paylaşıyordu. Böylesi daha iyiydi. Herkes odasında yalnız kalıp, terasta bir araya gelebilirlerdi. Ayça ılık bir duş alıp, kendini serin çarşaflara bıraktı. Az sonra, tatlı bir uykuya dalmıştı.

           Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama gecenin sessizliğinde birden uyandı Ayça. Bir an nerede olduğunu anlayamadı. Başucundaki lambayı yaktı ve saatini aradı. Saat 4'ü geçiyordu. Hava çok sıcaktı ve klima kapalı olduğundan Ayça epey terlemişti. Sanki 3-4 saatlik uyku ona yetmişti. Yatakta biraz dönüp durduktan sonra, uyuyamayacağını anlayınca kalkıp bir sigara yaktı. Hafif aralık olan balkon kapısından terasa vuran soluk ışığı farketti. "Piraye ışığı açık uyuyor herhalde" diye düşündü.

           Biraz hava almak için terasa çıktı. İki odanın paylaştığı teras epey genişti. Uzaktan körfez boyunca hala ışıkları yanan tatil köylerini ve aşağıda iyice aydınlatılmış yüzme havuzunu seyrederek sigarasını tüttüren Ayça, kalan tatilinde çok iyi vakit geçirmeye karar vermişti. Bol bol güneşlenip, yüzecek, her türlü stresten kendini uzak tutacaktı. İstanbul'a dönünce Tolga'yı aramaya kararlıydı. Oturup ilişkilerini konuşmalıydılar. Çok uzun süredir birlikteydiler ve ilişkileri zaman zaman iniş-çıkışlara karşın iyi bir ilişkiydi. Her şeyi bu şekilde bitirmek doğru olmayacaktı. Eğer Tolga yaptığından gerçekten pişman olmuşsa ve bir daha tekrarlamayacağına söz verirse, ona bir şans daha verecekti. Kendi başına gelenleri kesinlikle anlatmayacaktı. Bu yaşananlar bir sır olarak kalacaktı.

           Ayça derin düşüncelerinden sıyrılıp odasına dönmek üzere geri döndüğünde Piraye'nin odasından sızan ışığa gözü takıldı. Kapısı kapalıydı. "Herhalde klima çalışıyor, Allah vere de hasta olmasa" diye düşündü Ayça. Sonra pencereden içeri bir göz atma isteği duydu. Sessiz adımlarla balkonun Piraye'nin odası tarafına ilerledi. Pencerenin tülü yarı yarıya açıktı. İçerden gece lambasının ışığı geliyordu...

           Ayça aralık tülden içeri baktığında gözlerine inanamadı. Gece lambasının aydınlattığı odada çırılçıplak bir erkek sırtüstü yatıyordu. Çok şaşıran Ayça, Piraye'nin başına bir şey geldiğini sanarak panikledi. Gözleri ışığa alışınca adamın Sinan olduğunu fark etti. Aklı karışmıştı. Peki ama Piraye neredeydi? Bir yandan ne yapacağını düşünürken, bakışları Sinan'ın penisine gitti. Büyüklüğü dikkat çekici boyuttaydı, sertleşmemiş olmasına rağmen. Aylardır temizlenmemiş gibi kıllıydı.

           Sinan gözleri kapalı yatıyor, arada sırada komodinin üzerine koyduğu küllükte duran sigarasından bir iki nefes çekiyordu. Sonra banyo tarafına bakıp, birisiyle konuşmaya başladı. Ayça ne söylediğini duyamıyordu, ama iyice meraklanmıştı. Ses çıkarmamak için büyük özen göstererek iyice eğildi ve kiminle konuştuğunu anlamaya çalıştı. Eğer Piraye'nin başına bir şey geldiyse ne yapacağını düşündü. Birden şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oldu.

           Piraye banyo tarafından odaya girmişti ve çırılçıplaktı. Ayça, en yakın arkadaşını henüz 2 gün önce tanıştığı bir adam karşısında çırılçıplak bulunca bir an hayal gördüğünü sandı. Ne düşüneceğini bilemedi. İzlemeye devam etti. Bu arada Piraye'yi ilk kez anadan doğma gördüğünü fark etti. Kaç yıllık arkadaştılar ama birbirlerini kısmi çıplaklıklar dışında hiç böyle görmemişlerdi. Piraye'nin güzel bir kadın olduğunu hep düşünmüştü, ama bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti. Loş odada antik Yunan heykellerinden biri gibi duruyordu. Uzun ve biçimli bacakları, yüksek ve sıkı bir poposu, ince bir beli, dolgun ve dik göğüsleri, omuzlarına inen dalgalı saçları vardı.

           Ayça orada kalıp kalmama konusunda kısa bir kararsızlık geçirdi. Orada kalmasının insanların özel hayatına tecavüz olduğunu biliyor, ama merakını ve heyecanını yenemiyordu. Sonunda kalmaya karar verdi. Zaten uykusu da iyice açılmıştı.

           Piraye mini bardan aldığı minyatür şarap şişesini açtı, bir dikişte bitirdi. Geniş yatağa ilerledi, yatağın ucuna oturdu ve Sinan'la konuşmaya başladı. Sinan hiç istifini bozmadan arkasına istiflediği yastıklara dayanarak uzanmaya ve sigarasını tüttürmeye devam ediyordu. Bir süre konuşup gülüştükten sonra Piraye dizlerinin üzerinde Sinan'a yaklaştı. Ayça'yı hayrete düşürecek bir rahatlıkla Sinan'ın yarı-sert, iri penisini bir çırpıda ağzına aldı ve emmeye başladı. Sinan Piraye'nin saçlarıyla oynuyordu. Piraye gitgide büyüyen penisi ağzına sığdırmakta zorlanıyordu. İşini bilen tavırlarla bir süre kocaman olmuş başını yalıyor ve emiyor, ardından dilini boydan boya gövdesinde gezdiriyor, bir yandan da eliyle mastürbasyon yaptırıyordu.

           Ayça kendini bir porno film izliyor gibi hissetti. Yaklaşık beş dakikalık bir oral seks seansından sonra Sinan'ın penisi patlamaya hazır bir bomba kıvamına gelmişti. Piraye, yarattığı canavara şöyle bir bakıp Sinan'ın göbeğinden boynuna doğru öpücükler ve dil darbeleriyle ilerledi. Sinan gözlerini kapamış, kendini Piraye'nin becerikli ellerine ve dudaklarına bırakmıştı. Sonunda yüzleri birbirine yaklaştı ve öpüşmeye başladılar.

           "Aman tanrım" diye düşündü Ayça, "ne kadar ateşliler, sanki birbirine aşık bir çift gibiler."

           Gerçekten de Piraye ve Sinan öpüşmekten çok adeta birbirlerinin dudaklarını ve dillerini yiyorlardı. Ve birbirlerine inanılmaz derecede sert davranıyorlardı. Sevişmelerinde yumuşaklık, romantizmin zerresi yoktu. Çılgınca ve aceleyle sevişiyorlardı. Birden dilini Piraye'nin dudaklarından kurtaran Sinan, Piraye'yi altına aldı ve göğüslerine yöneldi. Meme uçlarını hızla yalıyor, uzun uzun somuruyordu. Saatlerce aç kalmış bir bebek gibi, göğüs uçlarının birini bırakıyor, diğerini emmeye başlıyordu. Emişleri gitgide şiddetlendi ve sonunda apaçık ısırmaya başladı. Artık sadece uçları değil, göğüslerin her yerini ısırmaya başlamıştı.

           Sinan, Piraye'nin iri göğüslerini iki eliyle kavrayıp birbirine yaklaştırmış, dilini bir badana fırçası gibi üzerlerinde gezdiriyordu. Salyalarından Piraye'nin göğüsleri pırıl pırıl parlıyorlardı. Daha sonra tadını çıkara çıkara, göğüslerden aşağı, göbek deliğine indi. Bir süre dilini göbek deliğinde gezdirdikten sonra, daha da aşağılara kaydı ve Piraye'nin vajinasının başlangıç noktasındaki küçük tepeciği emmeye başladı. Bu hareket Piraye'yi çılgına çevirdi. Yüksek sesle inlemeye başladı. Öyle ki, Ayça inlemeleri duyabiliyordu.

           Sinan büyük bir sabırla, Piraye'nin vajinasını uzun uzun emdi. Piraye yatakta kıvranıyor, Sinan'ın başına bastırıyor, onu devam etmeye zorluyordu. Biraz daha aşağı ilerleyen Sinan, dilini vajinanın her yerinde gezdirmeye, elleriyle de destek olmaya başladı. Piraye'nin uzun bacaklarını mümkün olduğunca yana açıp, iki eliyle vajinanın kanatlarını ayırıp, dilini ritmik hareketlerle içeri sokup çıkarmaya başladı. Piraye'yi resmen diliyle beceriyordu.

           Ayça gördükleri karşısında adeta büyülenmişti. Piraye tüm güzelliğiyle poz verir gibi uzanmıştı ve Sinan inanılmaz bir beceriyle ve sabırla onu kendinden geçirmişti. Ayça bir an içinde yükselen arzuya engel olamayıp, içeri girmemek için kendini zor tuttu. Sinan'ın Piraye'nin vajinasını yalama işlemi belki 10-15 dakika sürdü. Sonunda becerikli bir hareketle Piraye'yi yüzükoyun çeviren Sinan, önünde sergilenen muhteşem görüntüyü bir süre hayranlıkla seyrettikten sonra, Piraye'nin uzun bacaklarının her santimetrekaresini öperek, yalayarak, koklayarak baldırlarına ilerledi. Nefis baldırları hafif hafif dişleyerek yoluna devam etti ve Piraye'nin topuklarını emmeye başladı.

           Piraye gözlerini kapamış, kendini tamamen erkeğine teslim etmişti. Sinan, ince gümüş halhalın ayrı bir güzellik verdiği ayak bileklerini, tabanları, parmak aralarını zevkle yaladı. Sinan, Piraye'nin ayaklarına o kadar uzun zaman ayırdı ki, Ayça, "acaba ayak fetişisti mi?" diye düşünmekten kendini alamadı. Sonunda, güçlükle ayaklardan ayrılan Sinan, diliyle boylu boyunca bacakları yalayarak, Piraye'nin biçimli poposuna yöneldi.

           Piraye'nin kaba etlerini ısıra ısıra öpmeye, acımadan dişlerini geçirmeye başladı. Piraye, arzuyla inliyor, Sinan'ı daha da azdırıyordu. Sinan, Piraye'nin poposunun altına yastıkları koyarak popoyu yataktan yükseltti. Şimdi Piraye domalmış bir pozisyonda, kalçalarının tüm güzelliğini Sinan'a ve Ayça'ya sergiliyordu. Bu manzaraya kendini kaptıran Sinan, Piraye'nin poposunu elleriyle ayırarak, yalamaya başladı. Aynı anda hem ön hem arka delikleri yalıyor, Piraye'yi kudurtuyordu.

           Piraye o kadar inliyordu ki, Ayça "Herhalde uyuyor olsam da uyanırdım. Birazdan sesten rahatsız olan birileri şikayet ederse şaşırmam" diye düşündü. İki sevgili kendilerinden geçmişlerdi. Nihayet daha fazla dayanamayan ve birleşmek aklına gelen Sinan, hızla doğruldu ve çatlayacak gibi büyümüş penisini Piraye'nin vıcık vıcık olmuş vajinasına tek hamlede soktu. Kocaman penisin dibine kadar içine girmesiyle Piraye bir an için acı çeker gibi inlediyse de bu durum çok kısa sürdü ve tatlı tatlı yaylanarak Sinan'la birlikte gidip gelmeye başladı.

           Sinan kendinden geçmiş, müthiş bir hızla Piraye'yi beceriyordu. Başını Piraye'nin saçlarına gömmüş, iki eliyle göğüslerini avuçlamıştı. Bu penetrasyon durumu çok kısa sürdü ve Sinan elektriğe kapılmış gibi sarsılarak Piraye'nin içini doldurmaya başladı. Aynı anda hareketlerinden anlaşıldığı kadarıyla Piraye de orgazm oluyordu. Sinan'ın kasılmaları uzun sürdü. Sonunda ikisi de sakinleştiler. Sinan Piraye'nin içinden çıkmadan yüzünü kendinden yana çevirdi ve derin derin öpüştüler. Sonra Ayça hala sertliğini kaybetmemiş ve iki sevgilinin seks sıvılarıyla yağlanmış gibi parlayan penisini Piraye'nin vajinasından çıkardı ve dizlerinin üzerinde doğruldu. Bunun üzerine Piraye'nin yaptığı şey Ayça'yı dumura uğrattı.

           Piraye hiç iğrenmeden Sinan'ın ıslak penisini ağzına aldı ve uzun uzun emip, yalayarak tertemiz yaptı. Ayça bundan hep iğrenmişti. Hayatı boyunca yalnızca Tolga ve lisedeki sevgilisi Koray'a oral seks yapmıştı. O zamanlar bu işlerden pek anlamadıkları için kendilerini ayarlayamamışlar, Koray kısa sürede Ayça'nın ağzına boşalmıştı. Şimdi bile hatırlayınca Ayça'nın midesini bulandıran şey ise Ayça'nın da boş bulunup, Koray'ın spermlerini yutması olmuştu. Koray iki saat özür dilemiş, Ayça da öğürmekten bir hal olmuştu.

           Bir daha asla sperm yutmamıştı Ayça. Oral sekse karşı değildi. Fakat sperm tadı hoşuna gitmemişti. Bunda bir aşağılanma hissediyordu Ayça. Tolga'yla sevişirken her zaman olmasa da oral seks yapıyordu ama Tolga istemesine rağmen asla spermlerinin tadına bakmıyordu. Bu yüzden bir kaç kez hafiften atışmışlardı bile. Piraye'nin gayet zevk alarak, kendisinin ve Sinan'ın sıvıları karışmış, üzerindeki spermler bu mesafeden bile seçilebilen iri penisini yalayarak temizlemesi Ayça'yı hem iğrendirmiş, hem şaşırtmıştı. Piraye'nin bu kadar istekli, bu kadar pervasız olması Ayça'ya ilginç gelmişti. Kendisi hiç bir zaman az önce tanık olduğu ateşlilikte bir sevişme yaşamamıştı.

           Rahatlayan ve yorulan aşıklar arkalarına yaslanıp, birer sigara yaktılar. Ayça sürünerek geri çekildi ve yavaşça odasına döndü. Gördüklerinden çok etkilenmişti. Kafası karışmış, şaşırmış, ne düşüneceğini bilemez olmuştu. O da bir sigara yaktı ve yanında getirdiği kitaptan bişeyler okuyarak aklını başka konulara yöneltmeye çalıştı.

*****

           Harika bir yaz sabahıydı. Ayça yatağında doğruldu ve aklına ilk gelen dün gece tanık olduğu inanılmaz aşk sahneleri oldu. Gördüklerinin gerçek mi, yoksa düş mü olduğunu düşündü. Kalktı, kendine gelmek için duşa yöneldi. Duş yaparken de Piraye ile Sinan'ın sevişmeleri aklından çıkmıyordu. Hayatında bu kadar ateşli seks sahneleri görmemişti. Kendi kendine gülümsedi

           "Vay be Piraye! Beni çok şaşırttın. Sen neymişsin be kızım?"

           Kahvaltı salonunda masalar arasında Piraye'yi arayarak dolaşırken, kendisine yönelen bakışların varlığı Ayça'nın hoşuna gitmişti. Gerçekten de o gün çok çekiciydi. Turkuaz rengi bikinisini giymiş, kısa sarı saçlarını jöle ile geriye yapıştırmıştı. Kıyafetini oldukça dar bir kot şort ve lacivert plaj terlikleri tamamlıyordu.

           - "Buradayız Ayça!"

           Arkadaşının sesini duyan Ayça, gülümseyerek Piraye ve Sinan'ın oturdukları masaya yöneldi.

           - "Günaydın arkadaşlar. Erkencisiniz."

           - "Yoo, şimdi oturduk biz de."

           - "Geceniz nasıldı, diskoda kurtlarınızı döktünüz mü?"

           - "Harikaydı. Bunu mutlaka seninle de yapmalıyız."

           Sinan bu son cümleyi hafifçe sırıtarak mı söylemişti, yoksa Ayça'ya mı öyle geliyordu? Her halükarda, Sinan'ın sözleri bir an için Ayça'yı düşündürdü. Kendini Sinan'ın kocaman penisiyle gözünün önüne getirdi ve kıkırdayarak:

           - "En kısa zamanda. Son zamanlarda çok yoruldum ve bunaldım. Biraz eğlenmek benim de hakkım."

           Kahvaltı boyunca Tamer ortalarda görünmedi. Acaba gitti mi diye aklından geçiren Ayça, tatilini Piraye ve Sinan'la başbaşa geçirmek istemediğini düşündü. Tamer'e bayılmasa da, en azından dengeleyici olurdu.

           Kahvaltıdan sonra üçü birlikte plaja indiler. Şansları yaver gitti. Denize ve bara yakın, gölge bir yer buldular. Ayça ve Piraye eşyalarını gölgede bırakıp, kumlara yanyana uzandılar. Doğrusu Piraye yine çok güzel görünüyordu. Çingene pembesi bikinisiyle kuşkusuz Sinan'ın aklını başından alıyordu. Bu arada Sinan odasından birşey almak için uzaklaşınca, sabahtan beri bu konuyu açmak için fırsat arayan Ayça

           - "Ee Piraye, söylesene neler yaptınız akşam. İyi eğlendin mi? Nasıl adamlar bu Sinan'la Tamer?"

           - "Süper bir gece geçirdim. Diskoda doyasıya dans ettim. Ortam harikaydı."

           - "Sinan sana asılıyor galiba. Dün akşam lobide gözlerini senden alamıyordu."

           - "Benden etkilendiği doğru. Ben de ondan etkileniyorum. Mükemmel bir tatil aşkı olabilir. Her istediğimi yapıyor ve yatakta da süper!"

           - "Yatakta mı? Onunla yattın mı?"

           - "Evet. İkimiz de birbirimizden hoşlandığımıza göre neden birlikte olmayalım? Hayat kısa, tatil daha da kısa."

           - "İnanmıyorum sana Piraye! Ne kadar rahatsın. Adam evliymiş."

           - "Olabilir. Şahane bir evlilikleri olsa buraya tek başına gelmezdi. Zaten yürümeyen bir ilişki için keyfimi kaçıramam."

           - "İlginç kadınsın. Kendi doğruların var ve bildiğin gibi yaşamaktan çekinmiyorsun."

           - "Sana da kendini rahat bırakmanı tavsiye ederim. Düşünsene. Genciz ve güzeliz. Sağlığımız yerinde. Çok değil, 10 yıl sonra istesek de hızlı yaşayamayacağız. O zaman tatillerimde bol bol kitap okurum. Ama şimdi, fırsat varken her şeyin tadını çıkarmak istiyorum."

           - "Belki de haklısın. Yine de benim için alışması ve kabullenmesi zor bir düşünce. Hem ben evli bir kadınım."

           - "Boşversene. Tolga'nın şu anda o sekreter kızın kollarında olmadığını kim biliyor?"

           - "Böyle söyleme Piraye. Ben evliliğimizi kurtarmak istiyorum. Herkes bir kez hata yapabilir."

           - "Bravo. Yalnız bence evliliğini İstanbul'a dönünce kurtar. Bu yaz bir daha tatile çıkamayabilirsin. Seneye kim öle, kim kala?"

           Bu hararetli sohbet tepelerinde biten Tamer'in araya girmesiyle sona erdi.

           - "Merhaba kızlar, muhabbetinizi bölmüyorum ya?"

           - "Aa merhaba Tamer, biz de sen nerelerdesin diye meraklanmıştık."

           - "Sabah uyanamadım. Geç kahvaltıya kaldım. Bugün ne kadar sıcak değil mi?"

           - "Berbat."

           - "Ben içecek bişeyler alacağım" diyen Piraye yanlarından ayrılınca, Tamer Ayça'nın yanına oturdu.

           - "Dün gece keşke sen de bizimle diskoya gelseydin. Çok eğlendik. Hem Sinan'la Piraye o kadar iyi anlaşıyorlar ki, kendimi fena halde yalnız hissettim."

           - "Çok yorgundum dün. Kaç gündür bitmek bilmeyen toplantılar yüzünden pestilim çıktı. Şimdi iyiyim. Bundan sonraki eğlencelerde ben de varım."

           - "Buna çok sevindim. Söylemeden edemeyeceğim, bugün harika görünüyorsun."

           - "Teşekkür ederim."

           - "Bence hemen vücuduna güneş yağı sürmelisin. Sahilde ilk günün ve güneş inanılmaz yakıcı."

           - "Haklısın. Çeneye dalıp, unutmuşum."

           - "Dur sana yardım edeyim. Uzan şöyle."

           - "Bilmem...Boşver, ben yaparım."

           - "Sırtına filan elin uzanmaz. Bana bırak. Çekinmesene benden."

           - "Çekinmiyorum."

           Böylece Ayça yüzükoyun uzandı ve Tamer iki avucuna birden boca ettiği güneş yağını Ayça'nın sırtına ve omuzlarına ağır hareketlerle sürmeye başladı. Ellerini uzun uzun sırtında, belinde dolaştırdı. Ayça gözlerini kapamış, denizin sesini dinliyordu. Kendini epeydir bu kadar huzurlu hissetmemişti. Tamer'in masajı da hoşuna gitmişti. Adamın hareketlerinde bariz bir asılma hissediyordu. Buna aldırmadığına karar verdi. Sadece anın tadını çıkarmaya ihtiyacı vardı. Tamer'in parmaklarının yanlışlıkla olmuş gibi bikinisinin içine bir an girmesiyle irkildi ama sesini çıkarmadı. Belki de bundan cesaret alan Tamer, ellerini Ayça'nın bacaklarının arkalarına götürdü ve normalde Ayça'nın ellerinin ulaşmakta hiç zorlanmayacağı bölgeleri yoğurmaya başladı. Yumuşak hareketlerle Ayça'nın kalçalarından ayak bileklerine kadar olan bölgeyi yağladı. Adeta her noktanın tadına varıyordu.

           - "Oh ne güzel, bizi böyle yağlayan yok!"

           Piraye'nin neşeli sesiyle Ayça gözlerini açtı.

           - "Eline sağlık Tamer. Gerisini ben hallederim. Sen de kıskanmasana Piraye. İstesen Tamer senin de sırtını yağlar."

           - "Ben sabah odadan çıkmadan o işi hallettim. Bakın Sinan geliyor. Hadi hep birlikte muza binelim."

           Bu teklif herkesin hoşuna gitti ve böylece bizim dörtlü can yeleklerini takıp muza yerleşti. Yaklaşık 20 dakika süren muz macerasında defalarca suya düştüler. Çocuklar gibi eğlendiler. Bu arada muza tekrar çıkma çalışmaları sırasında Ayça'nın Tamer ve hatta Sinan tarafından ellenmeyen yeri kalmadı. Ayça kendine hayret ediyordu. Dün tanıştığı bu iki adama karşı hayatında hiç olmadığı kadar rahat davranıyordu...

           Gecenin ilk saatleriydi. Ayça ve Piraye aralarında kıkırdayarak otelin merdivenlerinden lobiye iniyorlardı. Lobide Sinan ve Tamer'le buluşup Antalya'nın içine, şehrin ünlü diskolarından birine gideceklerdi. İkisi de son derece frapan giyinmişlerdi. Ayça; beyaz, vücudunu saran bir jean ve askılı pembe bir bluz, Piraye; dar bir bluejean ve göbeğini açıkta bırakan sarı bir t-shirt. Gerçekten çok alımlıydılar.Sinan ve Tamer kızları uzaktan görünce birbirlerini dürttüler.

           - "Oğlum süper olmuşlar. Ayça'nın vücudu da Piraye'den aşağı kalmazmış."

           - "Bu gece sıra bende. Sen dün Piraye'yle uçuşa geçtin, bugün de ben Ayça'yı iyi edeceğim. Bana bak sakın kıza asılma!"

           - "Ha ha ha..."

           Yarım saat sonra şimdiden tıklım tıklım dolu olan diskonun kapısından girerlerken, Ayça uzun süredir bu tip bir ortama girmediğini düşünüyordu. Bu gece canının istediği gibi eğlenecekti. İçkilerini aldılar, piste biraz uzak, nispeten kuytu bir yere geçip oturdular. Yarım daire şeklindeki kanepenin ortasına denk gelen yerde küçük bir masa vardı. Masanın bir yanına Piraye'yle Sinan, diğer yanında Ayça'la Tamer oturmuşlardı. Müziğin sesinden insan yanındakinden başkasıyla konuşamıyordu.

           Gözucuyla Piraye'ye bakan Ayça, onun Sinan'la hararetli bir muhabbete daldığını gördü. Yapabileceği tek şey Tamer'le ilgilenmekti. Böylece Ayça ve Tamer koyu bir sohbete başladılar. İyi de içiyorlardı. 2 saat içinde Tamer içkileri tazelemek için epey bir tur atmak zorunda kaldı. Etraflarındaki herkes kendi halindeydi. Genç çiftler pek de kuytu sayılamayacak yerlerde öpüşüp koklaşıyorlardı. Birden Tamer,

           - "Evli olduğunu biliyorum. Piraye söylemişti. Sakıncası yoksa neden tatile yalnız geldiğini merak ettim."

           - "Piraye'nin de ağzında bakla ıslanmaz zaten. Neyse. Söylesene neden merak ediyorsun?"

           - "Bilmem. Yalnızca merak işte."

           - "O zaman seni fazla merakta bırakmayayım. Şu anda Tolga ile ayrı yaşıyoruz. O yüzden tatile Piraye'yle çıktım."

           - "Ama neden ayrı yaşıyorsunuz?"

           - "Gerçekten çok meraklısın Tamer. Herhalde Piraye nedenini de söylemiştir."

           - "Ee...Bir şeyler söyledi, evet. Yine de işin aslını senden duymak istedim."

           - "İşin aslı diye bişey yok. Tolga beni aldattı. Ben de evi terk ettim. Özetle bu işte!"

           - "Şaşırdım."

           - "Neden?"

           - "İnsan senin gibi bir kadını neden aldatır ki?"

           - "Nasıl yani?"

           - "Çok güzelsin, her erkeğin başını döndürebilirsin..."

           - "Teşekkür ederim. Bugün bana ne çok iltifat ettin. Anlaşılan Tolga böyle düşünmedi."

           - "İltifat değil. Senden çok etkileniyorum. Eşin elindeki hazinenin değerini bilememiş."

           Ayça cevap vermedi. Sadece gülümsedi. İçkisinden büyük bir yudum aldı;

           - "Hadi dans edelim. Beni dansa kaldırmayacak mısın?"

           Böylece kalabalık dans pistine yöneldiler. İğne atsan yere düşmeyecek kadar doluydu pist. Ayça ve Tamer ritme kendilerini bırakıp, hafif hafif salınmaya başladılar. Kısa süre sonra slow bir parça çalmaya başlayınca, Tamer ellerini Ayça'nın beline doladı ve genç kadını kendine iyice yaklaştırdı. Az sonra Ayça Tamer'in önündeki sertliği hissedebiliyordu. İrkildi. Bu kadar ileri gitmemeliydi. Kendini biraz geri çekip, etrafını incelemeye başladı. Birden gözleri faltaşı gibi açıldı. Az önce kalktıkları kanepede Piraye ve Sinan sarmaş dolaş olmuş, öpüşüyorlardı. Piraye Sinan'ın kucağına oturmuştu. Sanki çevrede kimse yokmuş gibi rahattılar; dünya umurlarında değildi. Ayça'nın böyle dikkatle bakmasıyla Tamer de başını o tarafa çevirdi ve kumruları gördü.

           - "Bizimkiler iyice havaya girmişler."

           - "Evet. Aralarında bişeyler olduğunu bilmiyordum."

           - "Görmüyor musun, birbirlerinden çok hoşlanıyorlar."

           - "Belli oluyor."

           - "Yaz aşkı dedikleri bu olsa gerek. İnsanın aklını başından alıyor."

           Tamer bu son sözleri doğrudan Ayça'nın gözlerinin içine bakarak söylemişti. Ayça gözlerini ayırmadan, ilk defa, Tamer'in hoş bir adam olduğunu düşündü. Kendisi için deli olduğu her halinden belliydi. İçkiden biraz başı dönen Ayça, kendine hakim olmazsa işlerin kontrolünden çıkacağını düşündü. Ne istediğine karar veremiyordu. Birden müzik kesildi. Sahneye çıkan şovmen, sıranın gecenin bilmem ne yarışmasına geldiğini anons etti. Ayça ve Tamer yerlerine döndüler. Piraye ve Sinan çok samimi bir şekilde, adeta kucak kucağa oturuyorlardı. "Saat onikiyi geçti", dedi Piraye. "Hadi otele dönelim. Kumsalda şarap içeriz. Dün çok yorulmuşum, bu gece dans edecek halim yok."

           - "Ok. Hadi şaraplarımızı alıp kumsalda muhabbet edelim."

           Yaklaşık 1 saat sonra dörtlümüz otelin yan tarafındaki kumsalda, sabaha hazırlık olsun diye bırakılmış şezlonglara oturmuş, koyu bir sohbete dalmışlardı. Piraye ile Sinan diğerlerinin duyamayacağı bir sesle fıkırdıyorlar, sanki Ayça'ya bakarak gülüşüyorlardı. Bunun üzerine Ayça,"Dedikodumu mu yapıyorsunuz bakayım? Ne konuşuyorsunuz öyle fısır fısır?"

           - "Hiç canım. Sinan'a senin ne kadar saf bir kız olduğundan söz ediyordum."

           - "Neden saf olayım ki?"

           - "Baksana. Seni aldatan kocandan intikam almak aklından bile geçmiyor."

           - "Piraye!"

           - "Kızmasana canım. Yalan mı? Hem dünyanın senin gibi insanlara da ihtiyacı var."

           Ayça kendini salak gibi hissediyordu. Sanki liseli mahçup bir kızmış gibi muamele ediyorlardı ona. Şu Piraye'den ne eksiği vardı ki? Nasıl da eğleniyordu haspa!

           - "Siz kendi işinize bakın bakayım. Benimle uğraşmayın."

           - "Bakıyoruz zaten. Hadi Sinan biraz yürüyelim."

           Böylece Sinan ve Piraye kumsalın karanlığında uzaklaştılar. Ayça nereye, daha doğrusu ne yapmaya gittiklerini gayet iyi tahmin edebiliyordu. Birden Tamer'in elini omuzlarında hissetti.

           - "Üşümüyorsun değil mi? Sanki titredin gibi geldi."

           -

           - "Yok, hayır. Sadece düşünüyordum."

           - "Fazla düşünme canım. Bırak, gecenin tadını çıkar."

           - "Haklısın."

           - "Biraz daha şarap? Serin serin iyi gidiyor."

           - "Peki."

           Ayçayla Tamer şaraplarını içtiler, sohbete devam ettiler. Bir süre sonra Ayça konuşacak bir şey bulamadığından sustu. Sessizliği bozan Tamer oldu

           - "Senden çok hoşlanıyorum Ayça. İlk gördüğüm andan beri. Seninle olmak için çok şey feda edebilirim."

           Ayça karışık duygular içindeydi. Bir yandan yeni tanıştığı bu adama fazla yüz vermek istemiyordu. Üstelik İstanbul'a dönünce Tolga'yla barışmak istiyordu. Öte yandan ortamın, içkinin ve Piraye'nin söylediklerinin etkisindeydi. Ne yapacağını bilemiyordu.

           Birden Tamer'in elini yanağında hissetti. Herşey çok çabuk oldu. Tamer, bir eliyle Ayça'nın yüzünü kendininkine yaklaştırdı ve dudaklarını genç kadınınkilerle birleştirdi. Yumuşak bir şekilde öpmeye başladı Ayça'yı. Bunu hiç beklemiyordu Ayça. Kendini geri çekmek istedi ama Tamer'in bırakmaya niyeti yoktu. Bir yandan Ayça'yı öpüyor, bir yandan da ellerini saçlarında dolaştırıyordu.

           Ayça'nın direnci kırılıyordu. O da Tamer'in öpücüklerine karşılık vermeye başladı. Artık liseli iki sevgili gibi uzun bir öpüşmeye kaptırmışlardı kendilerini. Öpüşmeleri romantik bir tarzdan gitgide tutkulu bir hale dönüştü. Tamer dilini Ayça'nın ağzına sokmuş, partnerinin sıcak ve nemli ağzında derin araştırmalara girişmişti. Ayça kendinden geçmişti. Tamer'in saçlarıyla oynuyor, erkeğin dilini zevkle emiyordu.

           Dakikalar süren bu ateşli öpüşmeden sonra nihayet dudakları ve dilleri ayrıldığında ikisi de nefes nefese kalmışlardı. Tamer,

           - "Harikasın Ayça. Harika öpüşüyorsun, sana tapıyorum" diyerek yüzünü Ayça'nın boynuna ve çıplak omuzlarına gömdü.

           Ayça'nın çıldırtıcı parfümünü içine çekerek, boynunu ve omuzlarını öpmeye, yalamaya girişti. Ayça artık tüm kontrolünü kaybetmek üzereydi. Tamer'in sıcak dudaklarının teması onu çılgına çevirmişti. Başını geriye atarak kendini zevke teslim etmeye hazırlanıyordu ki, aniden gözleri 10 metre kadar ilerdeki bir karaltıya takıldı. Birisi onları gözetliyordu. Hızla toparlandı. Şaşkınlıktan aptallaşan Tamer'e fısıldayarak,

           - "Orada biri var. Bizi izliyor" dedi.

           - "Kim, nerede?"

           - "Bilmiyorum kim olduğunu. İşte orada, bak. Kaçıyor."

           Gerçekten de karaltı farkedildiğini anlayarak hızla karanlığa karıştı. Ama olan Tamer'e olmuştu. Ayça duyduğu tedirginlikle tüm heyecanını kaybetmiş, hatta gitmek için ayaklanmıştı.

           - "Ayça, nereye gidiyorsun? Yalvarırım gitme. Beni böyle bırakamazsın."

           - "Özür dilerim Tamer. Bir an kontrolümü kaybetmişim. Birbirimizi yeterince tanımıyoruz. Bu yaptığımız delilik!" diyerek ayağa kalktı, "Gitmem lazım."

           - "Kızdın mı bana? İncittim mi seni?"

           - "Hayır. Sadece hazır değilmişim. Yarın görüşürüz. İyi geceler."

           - "İyi geceler Ayça."

           Ve Ayça kumsal boyunca uzaklaşıp, otele yöneldi. Tamer öylesine kalakalmıştı. Bir sigara yaktı.

           "Bizdeki şansa bak! Tam işler yoluna girdi derken..."

           Ayağa kalkıp denize doğru yürüdü. Uykusu yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Acaba Ayça'nın peşinden mi gitmeliydi? Hayır, bu hiç birşeyi değiştirmezdi. Kumsalda biraz yürümeye karar verdi.

           50 metre kadar yürümüştü ki, solundan bir takım sesler duydu. Gündüzleri insanların gölgesinden yararlandıkları bir kameriye vardı seslerin geldiği tarafta. Yavaşça yaklaştı. Bir ağacı kendine siper ederek kameriyeye baktı. Birden Sinan ve Piraye'yi gördü.

           Piraye çırılçıplaktı! Sinan'ın ise pantolonu ve külodu dizlerine inmişti. Piraye Sinan'ın kucağına yüz yüze gelecek şekilde oturmuştu. Hafif hafif yaylanıyordu. Ayışığında kalçaları muhteşem görünüyordu.

           "Vay canına" dedi Tamer, kendi kendine. "Resmen sikişiyorlar."

           Kasıklarında yükselen ateş tüm vücuduna yayıldı. Gördükleri aklını başından almıştı. Neredeyse onları izleyerek mastürbasyon yapacaktı. Ancak kendine hakim oldu. Geldiği gibi sessizce oradan ayrıldı. Daha fazla izleyerek moralini bozmak istemiyordu.

           "Yarın Ayça'ya karşı başka taktikler uygulayacağım. Onu mutlaka elde etmeliyim. Yoksa...Yoksa ben de Piraye'ye mi yazılsam? Baksana orospu çatır çatır veriyor Sinan'a."

           Bu düşüncelerle otele yürüdü Tamer. Odasına çıktı. Hava çok nemliydi, ateşini söndürmek için duşa girdi. Soğuk su iyi gelmişti. Duştan çıkınca bir sigara yakıp, öylece yatağa uzandı. Ayça'yı ve az önce gördüğü manzarayı düşünmemeye çalışarak sigarasını içti. Az sonra horul horul uyumaya başlamıştı.

          

           Ayça odasına dönünce bir süre televizyon izlemeye çalıştı. Aklını olanlardan başka şeylere yöneltmeye çalışıyordu. Sonra Piraye'nin odasında bu gece neler olduğunu merak etti. Televizyonu kapayıp balkona çıktı. Yavaşça ilerledi ve dün gece saklandığı yerden Piraye'nin odasına baktı. Hiç ışık yoktu. Biraz daha yaklaşıp daha dikkatli baktı. Oda tamamen boştu.

           Yeniden odasının önüne döndü. Bir sigara yakıp uzaktan tatlı tatlı yankılanan denizin sesini dinledi. Sigarası bitince odasına döndü. Yatağının ucuna oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sinirleri bozulmuştu. Şu son bir haftada yaşadıkları tüm dengesini altüst etmişti. 1-2 ay öncesine kadar çoğu kişinin gıpta edeceği bir hayatı vardı. Mutlu bir evliliği vardı Tolga'yla. İş hayatı gayet iyi gidiyordu. Artık bir bebek sahibi olmayı düşünüyorlardı ciddi ciddi. Şimdi ise herşey berbat olmuştu.

           Kendini acınacak halde görüyordu Ayça. Kocası onu aldatmış, evliliği sona ermeye yüz tutmuştu. Haftalardır cep telefonunu ya hiç açmıyor, ya da Tolga'nın aramalarına cevap vermiyordu.

           "Onu ellerimle Mirey'e itiyorum" diye düşündü. Kariyeri de son 1 haftada inanılmaz zarar görmüştü. Neredeyse hiç tanımadığı iki bayinin tecavüzüne uğramış, onların seks kölesi olmuştu. Belki de Sadık ve Mahmut olanları çarpıtarak, allandıra ballandıra her yerde Ayça'yı nasıl becerdiklerini anlatıyorlardı. Bunlar Erman bey'in kulağına giderse işini kaybederdi.

           "İnsanların yüzüne nasıl bakarım" diye düşündü. "İstanbul'a döndüğümde belki herkes herşeyi biliyor olacak. Bana bir fahişe gözüyle bakacaklar. Tanrım!" Ve yeniden hıçkırıklara boğuldu.

           Yarım saat kadar sonra kendine geldi. Gidip yüzünü yıkadı. Uyumak için yatağa uzandı. Fakat bu sefer de aklı akşam olanlara takıldı. Piraye sanki kendisiyle alay ediyormuş gibi gelmeye başlamıştı. Aptal durumuna düşüyordu.

           "Ne biçim arkadaşım var, herkesin önünde beni zora sokuyor" diye düşünmeden edemedi. "Yarın Piraye'yle konuşacağım. Benim düşüncelerime, hayat tarzıma karışmasın. Kendi istediğini yapabilir ama benimle uğraşmasın!" Aklına Tamer geldi.

           "Az kalsın, işleri daha da berbat edecektim. Herşey Tolga beni aldattı diye başladı. Şimdi benim yaptığıma bak." Birden yataktan doğruldu. Tolga'ya telefon etmeye karar verdi. Onu affettiğini söyleyecekti. "Yarın İstanbul'a dönerim" diye düşündü, "Birlikte tatile çıkarız. Herşey yoluna girer."

           Santrali aradı ve İstanbul'daki evinin numarasını verdi. Saat çok geç olmuştu ama sabahı bekleyemiyordu. Çocuk gibi heyecanlanmıştı. Ne yazık ki, bu heyecan kısa sürdü. Santraldeki görevli numaranın yanıt vermediğini bildirdi.

           "Nerede olabilir bu saatte. Allah Allah! Dur bir de cepten arayayım." Günlerdir açmadığı cebini açtı ve Tolga'nın numarasını çevirdi. Telefon kapalıydı.

           "Belki santraldeki kız yeterince çaldırmamıştır, Tolga'nın uykusu ağırdır" diyerek evi bir kez de cepten aradı. Defalarca çaldırmasına karşın telefon açılmadı.

           Ayça birden büyük bir mutsuzluğa kapıldı. İçini Tolga'nın Mirey'le veya başka bir kadınla birlikte olduğu düşüncesi kemiriyordu. Kendini koca dünyada yapayalnız hissediyordu. Yapayalnız ve mutsuz. Kendi haline sinirlendi sonra.

           "Ne yapıyorum ben?" diye düşündü, "Herkes keyfine bakıyor, benim halimse ortada. Ben miyim sanki tüm olanların sorumlusu?" Tolga'ya karşı büyük bir öfke duydu. "Beyefendi kimbilir nerede, kimlerle... Ben de oturmuş ağlıyorum. Hayır böyle devam edemem."

           Yataktan kalktı, yeniden balkona çıkıp temiz hava aldı. Sonra kararlı bir şekilde içeri girdi. Ayakkabılarını giydi ve kapıya yöneldi. Tamer oda kapısının çalınmasıyla uyandı.

           - "Ne oluyoruz yahu bu saatte?" diyerek doğruldu, saatine baktı. Saat 3'ü geçiyordu. Çarşafı çıplak vücuduna sarıp kapıyı açmaya gitti. Kapıyı aralığından dışarı bakınca gözlerine inanamadı. Kapıdaki Ayça'ydı.

           - "Aaa. Ayça! Hoşgeldin. Bişey mi oldu?"

           - "Hayır, endişelenme. Uyku tutmadı. Belki biraz konuşuruz dedim." Gözleri Tamer'in yarı çıplak vücuduna takılmıştı.

           - "Uygun değilsen gideyim."

           - "Hayır hayır. Ne münasebet! Sadece biraz şaşırdım da. Gelsene içeri. Kusura bakma, oda biraz dağınık."

           - "Boşver dağınıklığı. Tatildeyiz."

           Ayça doğruca balkona yöneldi.

           - "Senin odanın manzarası çok güzelmiş. Hem denizi görüyor, hem dağları. Kıskandım seni."

           - "Şey evet. Pek manzarayla ilgilenmedim ama..."

           - "İçecek bişeylerin var mı? Keşke odadan getirseydim bişeyler."

           - "Alkollü bişey yok. Oda servisi unutmuş bu sabah. Kola var. İçer misin?"

           - "Ok. Kola iyi gelir."

           Böylece gecenin üçünde Tamer'in yatağının kenarına oturup kola içmeye başladılar.

           - "Söylesene Tamer, neden evlenmedin? Yanılmıyorsam 36 yaşındasın."

           - "Bilmem. Fırsat olmadı sanırım veya uygun birini bulamadım. Neden sordun?"

           - "Yakışıklı bir erkeksin. Bekar olmanın cazibesi ne merak ettim."

           - "Bu işler şans işte. Ne bileyim. Senin gibi biri karşıma çıksa belki çoktan evlenirdim."

           - "Beni bu kadar beğeniyor musun?"

           - "Evet. Hem de çok. Bu sabah seni plajda gördüğümde, 'tamam' dedim, 'işte aradığım kız."

           - "Bana bu gece benden hoşlandığını söylemiştin ya..."

           - "Evet. Bu seni kızdırdı mı?"

           - "Hayır. Neden kızdırsın ki? Beğenilmek tüm kadınların hoşuna gider. Bilmeni istiyorum ki, ben de senden hoşlandım."

           - .....

           - "Düşündüm de, hayat kısa ve birkaç gün sonra tatilimiz bitecek. Neden kendimizi rahat bırakmayalım? Birbirimizi mutlu edebiliriz."

           - "Demek beni mutlu edeceksin. Bunu nasıl yapmayı planlıyorsun?"

           - "Şortunu çıkarmaya ne dersin?"

           Bu teklife karşı koymak imkansızdı Tamer için. Bir çırpıda şortunu çıkardı. Penisi şimdiden sertleşmeye başlamıştı. Sırtüstü uzandı. Karşısına çıkan fırsata inanamıyordu. Ayça ağır hareketlerle bluzunu, pantolonunu ve ayakkabılarını çıkardı. Yatakta çırılçıplak yatan ve an be an penisi büyüyüp dikilen Tamer'in karşısında iç çamaşırlarıyla durdu. Tamer'le gözgözeydiler.

           Yavaşça ilerledi, yatağın kenarına oturdu ve ağır hareketlerle Tamer'in penisini avucunun içine aldı. Tamer titredi ve kasıldı. İnanılmaz zevk aldığı belliydi. Ayça yumuşak hareketlerle Tamer'e mastürbasyon yaptırmaya başlamıştı. Tamer Ayça'nın saçlarını okşuyor, onu soyunmaya ikna etmek istiyordu.

           - "Harikasın Ayça. Nefis! Okşa onu, evet. Devam et!"

           Ayça birden avucundaki canavarı bırakınca Tamer'den bir hayalkırıklığı nidası yükseldi.

           - "Neden durdun? Ne olur, devam et."

           Ayça'nın niyeti durmak değildi. Kısa bir süre yarattığı canavara baktıktan sonra ellerini sırtına götürdü ve sütyeninin klipsini açtı. Az sonra iri göğüsleri tüm ihtişamıyla Tamer'in karşısındaydı. Bu gece Tamer'e bişey yaptırmamaya niyetliydi herhalde ki, Tamer'in kucağına tırmandı ve göğüslerini emzirmek istercesine ağzına dayadı. İlk karşılaştıkları andan beri çıplak hayal ettiği göğüsleri dudaklarına sunulurken bulan Tamer, biberon isteyen bir bebek gibi saldırdı. İki eliyle yanlardan kavradı ve çılgınca emmeye başladı.

           Ayça'nın gırtlağından bir zevk iniltisi yükseldi. Tamer sımsıkı tuttuğu göğüsleri iştahla yaladı, irileşmiş uçlarını emip-kemirdi, yumuşak etleri tatlı tatlı ısırdı, arzuyla yüzüne sürttü. Yaklaşık 5 dakika süren bu göğüslere tapınma seremonisinden sonra Ayça da iyice tahrik olmuş, her şeyi yapabilecek kıvama gelmişti.

           Göğüslerini Tamer'in dudaklarından ve ellerinden kurtardı ve erkeğinin dudaklarına yapıştı. Çılgınca bir arzuyla ve müthiş bir açlıkla öpüşmeye başladılar. Birkaç saat önceki tutkulu öpüşmeleri bunun yanında solda sıfır kalırdı. Öpüşmüyorlar, adeta birbirlerini yiyorlar, içiyorlardı.

           Artık kimin olduğu iyice karışan diller dans ediyor, genç çift dilleri yardımıyla birbirlerinin ağzının her noktasını keşfediyordu. Öpüşmenin şiddetinden çenelere kadar her yerleri, tükürük ve salya içinde kalmıştı. Nice sonra nefes nefese kalıp ayrıldıklarında Tamer,

           - "Seni seviyorum Ayça. Daha önce böyle öpüşen bir kadın görmemiştim" dedi.

           - "Ben de daha önce hiç kimseyle böyle öpüşmemiştim."

           - "Hadi Ayça, biraz önceki gibi küçük Tamer'le ilgilen. Ama bu sefer dudaklarınla."

           Oral sekse çok da meraklı olmayan Ayça bir an tereddüt ettiyse de kararını verdi ve Tamer'in bacaklarının arasına kaydı. Bu gece tüm sınırlarını aşacaktı. Kan basıncıyla kazık gibi ve başı kocaman olmuş penisin önce başını öpmeye başladı. Dudaklarının temasıyla Tamer kendine engel olamadı:

           - "Ohh! Hadi sevgilim, em onu, yala! İyice hakkını ver!"

           Ayça bu gece partnerinin bir dediğini iki etmemeye azimliydi. Hem şu an önünde nabız gibi atan ve gayet temiz, traşlı bu penise daha önce hiç kimseninkine istemediği kadar oral seks yapmak istiyordu. Yumuşak hareketlerle penisin iyice kızarmış başını dudaklarının arasına aldı ve emmeye başladı.

           Ağzı alıştıkça gitgide daha büyük bir kısmını ağzının içine alıyordu. Arada bir emmeyi kesiyor, kayganlaşması için dilini penisin gövdesinde dolaştırıyor, uzun uzun yalıyordu. Böylece kısa sürede Tamer'in penisinin büyük bir kısmını rahatlıkla ağzına sokmaya başladı.

           Ayça'nın ağzının nemli sıcaklığı, dilinin kaygan teması Tamer'i kendinden geçirmişti. İki eliyle birden Ayça'nın başına bastırıyor, kendi belirlediği ritimle emdirmek istiyordu. Ayça'yı dudaklarıyla kendine mastürbasyon yapmaya zorluyordu. Bu şekilde biraz daha devam ederlerse, Ayça'nın bir türlü aklından çıkaramadığı yüzüne boşalması an meselesiydi.

           - "Devam et canım, devam et. Sakın ritmini bozma. Ohh! Kasıklarım patlayacak."

           Bu son sözlerle Ayça bir an durakladı. Tamer her an ağzına boşalabilirdi. Bu alışık olmadığı ve istemediği bir şeydi.

           - "Neden durdun? Lütfen, lütfen emmeye devam et. Ağzınla boşalt beni."

           - "Tamer, buna emin değilim. Pek yapmadım da."

           - "Senin de hoşuna gidecek. Bunda çekinecek bişey yok ki! Gayet sağlıklı bişey."

           - "Bilmiyorum. Bu çok mu önemli?"

           - "Evet! Çok istiyorum. Bak gör, senin de hoşuna gitmezse bir daha asla yapmayız. Hem beğenmezsen tükürürsün. Hadi şimdi devam et."

           Ve Ayça devam etti. Hem de bir an önce sonuca ulaşmak için bir yandan müthiş bir istekle emerken, eliyle de Tamer'in taşaklarını okşamaya, sıkıştırmaya başladı. Derken dilinde hafif bir acılık hissetti. Bu, Tamer'in önden kaçıveren sperm sıvılarıydı.

           Penisin başını yalayarak iyice tadına baktı ve hiç te kötü olmadığını düşündü. Bunun üzerine Tamer'in penisini gitgide hızlanan bir tempoyla somurmaya başladı. Neredeyse gırtlağına kadar sokuyor, bir an durup, ağzının içinde pıt pıt atan penisi hissediyor, sonra yeniden emmeye devam ediyordu. Penisle dudakları ve dili arasında tükürükten köprüler, baloncuklar oluşuyordu.

           - "Geliyorum Ayça. Geliyorum. Ağzına geliyorum, ohhhh!"

           Tamer'in tüm vücudu elektriğe kapılmış gibi kasılmaya, zangır zangır titremeye başladı. Hareketleri kontrolünden çıkmıştı. Ayça hiç ara vermeden emmeyi sürdürdü. Birden ilk sperm dalgası gırtlağına kadar çarptı. Bir an boş bulunup durakladı. Tamer yalvaran gözlerle devam etmesini istedi. Zevkten sesi çıkmıyordu.

           Bu ilk sperm dalgasını bir anda yutan ve tadı hoşuna giden Ayça, emmeye devam etti. Tamer önce katı katı, ardından fışkırırcasına boşaldı. Kaç zamandır biriktirdiği tüm spermlerini Ayça'nın sıcacık ağzına gönderdi. Ayça hiç ara vermeden, hem emiyor, hem yutuyordu. Tamer'in orgazmı yaklaşık 20 saniye sürdü ve sonunda Ayça ağzındaki penisi çıkardığında, ortada tek bir damla bile sperm yoktu. Penis, pırıl pırıl ve tertemizdi. Tamer minnettar gözlerle Ayça'ya baktı.

           - "Teşekkür ederim Ayça. Bana hayatımın orgazmını yaşattın. Ben de altta kalmak istemem. Göreceksin seni uçuracağım."

           - "Buna hiç şüphem yok. Ama bana bu gecelik bu kadarı yetti. Neredeyse sabah oluyor. Biraz uyumalıyız. Yoksa yarın sersem gibi oluruz. Daha yapacak çok işimiz var."

           Ve erkeğinin penisinin başına ve ardından dudaklarına küçük birer öpücük kondurarak yatağa yüzükoyun uzandı. Gözlerini kapattı. Ağzından daha önceleri müthiş iğrendiği sperm tadı vardı. Ama artık iğrenmiyordu. Aksine yaptıkları çok hoşuna gitmişti.

           "Daha hayatta öğreneceğim neler var kimbilir" diye düşündü. Az sonra iki sevgili derin bir uykuya dalmışlardı.

           İki sevgili sabah kapının ısrarlı çalınmasıyla uyandılar. Şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Tamer beline çarşafı dolayıp kapıyı açmaya gitti.

           - "Nerdesin ya! Merak ettik. Saat 11 oldu. Kahvaltıya inmedin. Ayça da yok ortalıkta. Odasında da değil."

           Sinan ve Piraye'nin seslerini duyan Ayça bir an panikledi. Tamer'in yatağında ve çırılçıplaktı. Bu inanılmaz bir rezalet olabilirdi. Tamer'in kemkümleri arasında Sinan arkadaşına aldırmaksızın odaya daldı. Yatakta çarşafları aceleyle üzerine çekmiş Ayçayla karşılaşınca, bir an şaşırdıysa da gülümseyerek,

           - "Piraye gel bak kim var burada! Boşuna korkmuşuz." Piraye de merakla odaya girdi ve Ayça'yı karşısında bulunca:

           - "Off Ayça! Allah iyiliğini versin. Ödümü kopardın. Başına bir iş geldi sandım. Hadi kalk. Saat 11."

           - "Tamam, tamam. Niye bu kadar merak ettiniz ki? Çocuk değilim."

           - "Çocuk olmadığın her halinden belli."

           Sinan bu sözleri söylerken bir yandan da Piraye'ye çapkınca göz kırpmıştı.

           Ayça hayatında bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Evli barklı kadın başka bir erkeğin yatağında basılmış gibiydi. Kendini ucuz bir fahişe gibi hissediyordu. Durumun tuhaflığını farkeden Tamer,

           - "Hadi çocuklar. Siz sahile gidin. Biz birazdan geliyoruz" diyerek Sinan ve Piraye'yi gönderdi. Ayça'nın yanına oturdu ve saçlarını okşayarak,

           - "Hadi Ayça, asma suratını öyle. Hepimiz yetişkin insanlarız. Sinan'la da Piraye'nin birlikte olduklarını bilmediğini söyleme bana. Herkes istediğini yapmakta özgür."

           - "Evet ama.. Bilmiyorum. Ben evliyim."

           - "Olsun. Evliliğinde sorunlar olduğunu, ayrı yaşadığınızı Piraye anlatmıştı. Dert etme bunu."

           - "Demek Piraye herşeyi anlattı. Bravo! Onunla da konuşacak iki çift lafım olacak. Neyse, sanırım kimsenin kimseye bişey söyleyecek hali yok. Temiz havlun var mı?"

           Böylece yarım saat sonra Ayça ve Tamer plaj kıyafetleriyle deniz kenarına indiler. Erkekler içecek birşeyler almak için uzaklaştıklarında Ayça,

           - "Aferin sana Piraye! Tüm sırlarımızı anlatmışsın. Senin ağzında bakla ıslanmaz mı?"

           - "Ne kızıyorsun ki! Kocandan ayrı yaşaman saklanacak bişey mi? Hem evli, hem de benimle tatilde olman kolay açıklanabilecek bir durum değildi."

           - "Boşversene. Sana güvenmiştim. Beni yanılttın."

           - "Kızım bırak şimdi namuslu taze pozlarını. Az önce gördük halinizi. Hah ha! Ay ilahi Ayça, hiç aklıma gelmezdi bu kadar çabuk yelkenleri indireceğin. Tebrik ederim. Doğru yolu buldun."

           - "Böyle konuşma. Kendimi fahişe gibi hissediyorum."

           - "Ne alakası var? İstediğinle yatarsın, bunda utanacak bişey yok. Ne demek fahişe gibi hissetmek, ben de Sinan'la yatıyorum. Fahişe mi oldum şimdi?"

           - "Bu farklı. Sen bekarsın, ben evliyim."

           - "Farketmez. Senin evliliğin de bitmek üzere."

           - "Hayır. Ben Tolga'dan ayrılmayı düşünmüyorum."

           - "İyi ayrılma o zaman. Ama senin adına gerçekten seviniyorum. Güzel kadınsın. İnsan bu yaşları bir daha bulamaz. Hayatın tadını çıkarmak hakkın."

           Bu konuşmalar Ayça'nın biraz da olsa moralini düzeltmişti. Dörtlümüz bütün gün plajda kaldılar. Bol bol yüzdüler, kağıt oynadılar, uyukladılar, güneşlendiler. Kısacası iyi vakit geçirdiler. Saatler geçtikçe Ayça kendini rahatlamış hissediyordu. Neşesi yerine gelmişti. Tamer kendisine çok iyi ve centilmence davranıyor, onu rahatsız edecek hiç birşey yapmıyordu.

           Böylece akşam üzeri güle eğlene odalarına yöneldiklerinde herkesin keyfi yerindeydi. Dün gece çok içip, yorulmuşlardı. Bu gece otelde kalacaklar, güzel bir akşam yemeği yiyip sohbet edeceklerdi. Bir saat sonra restoranda buluşmak üzere sözleşip odalarına dağıldılar.

           Ayça odasında duşunu aldıktan sonra güneşte yanan vücuduna krem sürerken dün gece yaşadıklarını düşünüyordu. Bugüne dek yapacağını hiç düşünmediği birşey yapmıştı. Bir gün önce tanıştığı bir adamla birlikte olmuştu. Daha doğrusu birlikte olmamıştı da ona oral seks yapmıştı.

           Üstelik daha önce kimseye yapmadığı birşeyi yapmış, Tamer'in spermlerini yutmuştu. Ve bundan da büyük zevk almıştı. Oral seks yaparken Tamer'in tam anlamıyla kendisine teslim oluşunu, çılgınlar gibi titremesini ve kasılmalarını unutamıyordu. Yaptığından pişmanlık duymadığını düşündü. Artık eski Ayça değildi ve bundan en küçük bir rahatsızlık hissetmiyordu. Yeni bir hayat, yeni olasılıklar, yeni heyecanlar ve zevkler kendisini bekliyorlardı.

           Akşam yemeği çok neşeli bir havada geçti. Tamer ve Sinan sürekli espriler yaparak herkesi güldürüyorlardı. Ayça kendini uzun zamandır hissetmediği kadar mutlu ve keyifli hissediyordu. Piraye de halinden çok memnun görünüyor, Sinan'la kumrular gibi sevişiyordu. Ayça da Tamer'in arada elini tutmasına veya kolunu okşamasına izin veriyordu. Uzaktan izleyenler, masadakilerin yeni evli iki çift olduğunu düşünürdü.

           Yemekten sonra bu akşam nereye gitsek muhabbetine geçildi. Bir süre karar veremeden konuştular. Sonunda Sinan,

           - "Neden bir yere gitmek için bu kadar kasıyoruz ki? Bu gece de otelde kalalım. Birimizin odasında toplanalım. Mesela benim odamın manzarası çok iyi. Terasta sohbet ederiz. Kağıt oynayabiliriz. Ne bileyim, değişiklik olur."

           - Bu fikir herkesin hoşuna gitti. Bütün gün güneşin altında uzanmaktan, denize girmekten kendilerini biraz yorgun hissediyorlardı ve otelde kalma fikri gayet cazipti. Böylece kahvelerini Sinan'ın odasında içmeye karar verip, asansörle otelin en üst katındaki odaya çıktılar.

           Terasın manzarası gerçekten güzeldi. Yaz akşamının tatlı serinliği yüzlerini okşuyordu. Kahvelerini içtiler. Havadan sudan konuştular. Saat 11'e doğru Sinan,

           - "Bir fikrim var. Hadi bir oyun oynayalım" dedi.

           - "Ne oyunu?"

           - "Şişe çevirmece."

           - "Bildiğimiz şişe çevirmece mi?"

           - "Aynen. Yıllardır oynamadım. Ne dersiniz, çok eğleniriz."

           - "Ben hiç oynamadım. Nasıl oynanıyor?"

           - "Aman Ayça, nasıl bilmezsin? Herkes sırayla boş bir şişeyi yerde çevirecek. Şişenin ağzı kimi gösterirse, şişeyi çeviren ona bir soru soracak. Sorular konusu ne olursa olsun yanıtlanmak zorunda."

           - "Tüm sorular mı?"

           - "Evet. İstisnasız. Hadi oynayalım."

           - "Ama önce boş bir şişe bulmamız lazım."

           - "Minibardan şarap alalım. Soğuk soğuk nefis gider."

           Böylece bizimkiler bir şişe beyaz şarabı aceleyle içtiler. Yaklaşık 20 dakika sonra hepsi Sinan'ın geniş yatağının kenarlarına yerleşmişlerdi. Piraye,

           - "İlk ben çevirmek istiyorum" diye atıldı.

           Diğerleri buna karşı çıkmadılar. Bunun üzerine Piraye şişeyi çevirdi, şişe epey bir dönüp, sonunda Sinan'ı gösterdi. Piraye şöyle bir düşündü.

           - "Söyle bakalım Sinan. Bu oyunu neden oynamak istedin?"

           - "Hmm. Aklıma geldi işte. Öylesine."

           - "Bu cevap sayılmaz. Adam gibi cevap ver."

           - "Ya, eskiden birkaç kere tatillerde oynamıştım arkadaşlarla. Çok eğlenmiştik. Hem bu oyun sayesinde insanlar birbirleriyle iyice kaynaşıyorlar."

           - "Sence biz yeterince kaynaşmadık mı?"

           - "İyiyiz. Ama daha iyi olabiliriz."

           Sinan bu son cümleyi bariz bir gülümsemeyle söylemişti. Ardından şişeyi bu kez Sinan çevirdi. Şişe epey dönüp sonunda Ayça'yı gösterdi.

           - "Ayça, şu konu artık netleşsin. Evli misin, boşandın mı? Kocanla birlikte mi yaşıyorsun, ayrı mısınız, yani nedir durumlar?"

           - "Birden çok özel olmadı mı?"

           - "Bu oyunun kuralı bu. Tüm sorular cevaplanmalı."

           - "Pekala. 6 yıllık evliyim. 2 aydır ayrı yaşıyoruz."

           - "Neden ayrı yaşıyorsunuz?"

           - "Sorunu sordun, cevabını verdim. İki soru hakkın yok."

           - "Tamam."

           Bu sefer şişeyi Ayça çevirdi ve şişe Sinan'da kaldı.

           - "Şimdi de sen söyle Sinan. Sorum bana sorduğunun aynısı."

           - "Ok. Ben de evliyim. Karımla birlikte yaşıyorum. That's all!"

           Şişe bu kez Tamer'de durdu. Sinan:

           - "Tamer, eski dostum. Söylesene dün gece Ayça'la yattın mı?"

           Bu soru üzerine, Ayça ayağa kalktı.

           - "Saçmalama Sinan. Bu ne biçim soru? Kendine gel."

           - "Kızmasana Ayça. İstediğimi sorarım. Hem neden bu kadar tepki veriyorsun ki?"

           - "İnsanların mahremiyetlerine tecavüz ediyorsun."

           - "Evet, ama bu oyunun güzelliği burada. Bekle gör, birazdan nasıl eğleneceğiz."

           - "Evet ama Ayça. Oyun bozanlık yapma. Şurada bizbizeyiz. Rahat olsana biraz."

           Bu son sözler Piraye'ye aitti. Ayça ne diyeceğini bilemedi. Hızla bir durum değerlendirmesi yaptı. Devam etmeye karar verdi. Nasıl olsa herşey ortadaydı. Sesini çıkarmadan oturdu.

           - "Hadi bakalım Tamer. Cevabını bekliyoruz."

           - "Hayır. Yatmadım."

           - "Nasıl yani, yalan söyleme. O halde neydi sabahki durumunuz?"

           - "Tek soru hakkın vardı. Başka zamana sakla."

           Ve şişeyi Tamer çevirdi. Şişe Ayça'da kaldı.

           - "Bu akşam da çok şanslıyım. Tüm sorular bana soruluyor."

           - "Söylesene Ayça. Kocanla neden ayrı yaşıyorsunuz?"

           - "Herhalde bu gece özel hayatımı didik didik etmeye karar verdiniz. Neyse, ne yapalım, bir kere başladık."

           - "Evet, cevabını alalım."

           - "Ayrı yaşıyoruz çünkü...Eee, çünkü beni aldattı."

           Bunun üzerine Tamer ve Sinan bir ağızdan,

           - "Aaa. Olur mu öyle şey? Haksızlık bu. İnsan senin gibi birini nasıl aldatabilir?"

           - "Oluyor işte!"

           - "Hadi devam."

           Ayça şişeyi çevirdi ve sıra Piraye'ye geldi.

           - "Evet Piraye hanım. Biraz da siz konuşun bakalım. Söyleyin bakalım, Sinan'la çıkıyor musunuz?"

           - "Çıkmak mı? Birlikte olmayı kastediyorsan, evet. Sinan'la sevişiyoruz."

           - "Çok açık bir cevap oldu. Teşekkür ederim."

           - "Bişey değil."

           Piraye'nin sorusu Sinan'aydı.

           - "Sinan, benimle birlikteyken kendini nasıl hissediyorsun? Sence biz yatakta iyi bir ikili miyiz?"

           - "Piraye, bakıyorum direkt gidiyorsun. Güzel. Soruna gelince, seninle yatakta kendimi müthiş hissediyorum. Beni uçuruyorsun. Senin gibi muhteşem bir kadınla sevişmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Umarım sen de benim performansımı beğeniyorsundur?"

           Piraye sadece gülümsedi. Sinan şişeyi çevirdi ve şişe yine Ayça'da kaldı.

           - "Evet Ayça. Yarım kalan hesabı görelim. Dün gece Tamer'le yatmadıysanız, ne yaptınız? Çok merak ettim."

           - "Korkunç bir adamsın Sinan. Bunu neden bu kadar merak ediyorsun?"

           - "Boşver. Sen sadece soruma cevap ver."

           - "İyi. Tamer'le yatmadık. Oral seks yaptık."

           - "Wovvvv. Harika. Teşekkürler."

           Ayça kıpkırmızı olduğunu hissetti. Hepsi ona gülümseyerek bakıyorlar gibiydi. Konuyu dağıtmak için şişeyi çevirdi. Şişe Piraye'de durdu.

           - "Piraye, az önce çok güldün. Sen söyle, Sinan'a oral seks yapıyor musun?"

           - "Evet. Hem de her defasında. Oral sekse bayılırım. Laf aramızda bu konuda çok iyiyimdir. Değil mi Sinan?"

           - "Evet canım. Ben hayatımda senin gibisini görmedim."

           Bizimkiler oyuna devam ederken, bir yandan da minibarı temizleme operasyonu yapıyorlardı. Kısa zamanda bu denli açılmalarında çakırkeyif olmalarının da payı vardı. Piraye'nin çevirdiği şişe Tamer'i işaret etti. Piraye,

           - "Tamer. Sen hoş bir adamsın. Sanırım epey kadınla birlikte olmuşsundur. Söylesene Ayça'nın oral seksi kuvvetli mi?"

           - "Piraye, bakıyorum sürekli belden aşağı çalışıyorsun. Neyse, sorunun cevabı evet. Hem de çok kuvvetli."

           - "Güzel."

           Şişeyi bu kez Tamer çevirdi ve tesadüf bu ya, şişe Ayça'da kaldı.

           - "Ayça. Benden hoşlanıyor musun?"

           - "Bence soru hakkını boşa kullandın. Bunun cevabını dün gece almıştın."

           - "Hahaha".

           Bir sonraki soruyu Ayça, Piraye'ye sordu.

           - "Piraye, Sinan'la neden yatıyorsun?"

           - "Çünkü beni tahrik ediyor. Müthiş bir kondisyonu var."

           Yeniden gülüşmeler. Ardından bir soru da Piraye'den Tamer'e geldi.

           - "Tamer, sana oral seks yapmamı ister misin?"

           Tamer kızardı. Ayça içten içe Piraye'ye müthiş bir öfke duydu. Resmen Tamer'e asılıyor diye düşündü.

           - "Bilmiyorum. Sanırım evet. İsterim."

           Böylece bu sorudan itibaren Tamer'le Piraye açık açık oynaşmaya başladılar. Sinan bundan hiç rahatsız olmuyor, her halinden gayet eğlendiği belli oluyordu. Ayça herkese kızıyordu. Kadınsı güdüleri de ayaklanmıştı. Piraye'nin ilgi odağı olması, onun da havalara girmesi sinirine dokunuyordu.

           Saat gece yarısını geçmişti. Minibar boşalmış, herkes ciddi ciddi sarhoş olma noktasına gelmişti. Sinan yeni bir öneri getirdi.

           - "Bence oyunu biraz değiştirelim. Şişe kimde kalırsa hem soruyu cevaplasın, hem de üstündeki giysilerin bir parçasını çıkarsın." Piraye hemen:

           - "Bana uyar." Tamer,

           - "Bana da."

           Ayça işlerin kontrolden çıkmaya başladığını düşünüyordu. Şu anda kalkıp gitmeyi düşündü. Ama bunu yapamazdı. Korkan o olmamalıydı.

           - "Bana da uyar."

           - "Harika. O halde devam edelim."

           Sıra Sinan'daydı ve soru Piraye'ye gitti.

           - "Hiç grup seks yaptın mı?"

           Piraye önce ayakkabılarını çıkardı, ardından cevapladı.

           - "Hayır. Ama denemek isterim."

           Ardından sıra Tamer'e geldi.

           - "Tamer, benimle ne zaman sevişmek istiyorsun?"

           Ayça içinden "oha" demekten kendini alamadı.

           - "Sen ne zaman istersen."

           Tamer t-shirtünü çıkardı. Şişeyi çevirdi ve soru Ayça'ya gitti.

           - "Ayça, Piraye ile sevişirsem bana kızar mısın?"

           - "Hayır. Neden kızayım? İstediğini yapmakta özgürsün."

           Ayça da ayakkabılarını çıkardı. Soru Piraye'ye gitti.

           - "Piraye, neden bu kadar isteklisin?"

           Piraye güldü ve gömleğini çıkardı. Siyah sütyeni dolgun göğüslerine çok davetkar bir görünüm veriyordu.

           - "Sence ben çok mu istekliyim. Bence sen de en az benim kadar isteklisin. Neyse, istekliyim çünkü tatildeyiz ve eğlenmek istiyorum."

           Bir sonraki soru Sinan'aydı.

           - "Sinan sen de Ayça'la sevişmek istiyor musun?"

           Sinan direkt pantolonunu çıkardı. Slibinin içinden penisi kocaman görünüyordu. Bir an herkesin gözü ona takıldı.

           - "Evet. Ayça'yı arzuluyorum. Belli olmuyor mu? Hahha!"

           Şişe Ayça'yı gösterdi.

           - "Ayça benimle sevişir misin?"

           Ayça artık herşeyin kontrolden çıktığını biliyordu. Ama sonuna dek gitmeye kararlıydı. Küpelerini çıkardı.

           - "Olabilir. Baksana, Piraye'yi çok mutlu etmişsin. Onun zevkine güvenirim."

           - "Vaay, iyi cevap."

           Ayça'nın çevirdiği şişe Piraye'ye yöneldi.

           - "Piraye, söylesene nereye kadar soyunacaksın?"

           - "Arkadaşlar, Ayça çok iyi oynamaya başladı. Ayçacığım, sonuna kadar diyorum sana."

           - Ve Piraye muhteşem bacaklarını zaten pek de gizlemeyen eteğini bir çırpıda çıkarıverdi. Artık üzerinde sadece siyah sütyeni ve g-stringi kalmıştı. İtiraf etmek gerekir ki, harika görünüyordu. Erkeklerin nefes alıpverişleri hızlanmıştı. Sıra Tamer'e geldi.

           - "Tamer, hiç anal seks yaptın mı?"

           - "Yapmadım. Denemek isterim ama fırsat olmadı."

           Tamer de pantolonunu çıkardı. O da kazık gibi olmuştu. Üzerinde sadece külodu ve ayakkabıları vardı. Şişe Piraye'ye gitti.

           - "Piraye, merak ettim de. Seninle yapacağımız oral seksten sonra, bir ara, anal sekse izin verir misin?"

           - "Al işte! Hahha. Hiç bu kadar eğlenmemiştim."

           Bu sözler Sinan'a aitti.

           - "Olabilir. Bu biraz senin ikna kabiliyetine bağlı."

           Piraye ağır hareketlerle sütyenini kopçalarını çözdü ve askıları omuzlarından sıyırıp çıkardı. Şimdi herkes büyülenmiş gibi ona bakıyordu. Göğüsleri harika görünüyordu. Piraye'nin sorusu Sinan'a gitti.

           - "Sinan, Tamer'le ikinizi birlikte istiyorum desem, ne dersin?"

           - "Hmm. Sen ikimize birden yeteceğine inanıyorsan, neden olmasın?"

           Sinan'ın sorusu Ayça'yaydı.

           - "Ayça, bugüne dek kaç farklı erkekle yattın?" Ayça önce gömleğini çıkardı. İçinde beyaz renkli sütyeni vardı. Cevabını verdi

           - "Dört..." Ayça, sorusunu Sinan'a yöneltti.

           - "Sen bu kadar özgür hareket ederken, eşin de şu an senden daha yakışıklı olduğunu düşündüğü biriyle sevişiyor olsa, buna nasıl tepki verirdin?"

           - "Güzel soru. Sanırım benden daha yakışıklı bir erkek onu istemezdi."

           - "Farketmez. Varsayalım dedim."

           - "Ok. Buna çok kızardım. Ama bilmiyorum. Belki de olabilir. Hiç düşünmemiştim."

           - "Ok."

           Bu arada Sinan t-shirt'ünü de çıkarıp, sadece külotla kaldı. Sorusu Piraye'ye gitti.

           - "Piraye, sen, ben ve Tamer sevişirken, sence Ayça'da bize katılmalı mı?"

           Piraye cevap vermeden önce kahkahayı koyverdi. Çok sarhoş olduğu her halinden belliydi. Ayağa kalktı; üzerinde sadece külodu vardı. Sinan ve Tamer nefeslerini tuttular. Ayça merakla ve ilgiyle izliyordu. Az sonra kendi başına da benzer bir durum gelecekti. Piraye arkasını döndü. G-string'inin saklamadığı poposu inanılmaz güzellikteydi. Eli g-string'in yan ipine gitti ve bir hamlede ipi çözdü. Siyah bez parçası kalçalarının arasından kayıp gitti. Artık çırılçıplaktı. Bir anda yüzünü gruba döndü. Aşk üçgeni muntazaman traşlanmıştı. Sadece dibe doğru simsiyah kıllar vardı. Bir an ayakta kalan Piraye yerine oturdu. Artık oyuna çırılçıplak devam edecekti.

           - "Bence katılmalı. Halinizden anladığıma göre siz çok azdınız. Ben tek başıma sizinle başa çıkamam."

           Piraye'nin sorusu Sinanaydı. Tamer,

           - "Ooo. Hile mi yapıyorsunuz? Sen ona, o sana."

           - "Merak etme, çıkaracak giysisi kalmayanların soruları bir yanlarındakine gider."

           Piraye sorusunu sordu.

           - "Sinan, Ayça'la sevişirsen, sana en çok ne yapmasını istersin?"

           Sinan cevap vermeden önce külodunu çıkardı. Ayça karanlıkta balkondan az buçuk görmüş olduğu penisin büyüklüğü karşısında şok oldu. Kocaman, kazık gibi sertleşmiş, kıllı bir şeydi. Bir an aklından bu dev penisi emmek geldi. 2 gündür Piraye'yle birlik olup, kendisiyle dalga geçen Sinan'a bu işin nasıl yapıldığını göstermek istedi. Sinan'ın sesi düşüncelerini böldü.

           - "Bence Ayça'nın muhteşem kalçaları var. Bana arkadan vermesini isterim."

           Ayça hariç herkes gülüştü. Ayça sesini çıkarmadı. Sıradaki soru Tamer'e yöneldi.

           - "Tamerciğim, eski dostum, söyle bize dün gece Ayça sana oral seks yaparken neler hissettin?" Tamer cevabı bekletmeden verdi.

           - "Zevkten öleceğimi sandım. İnanılmaz güzeldi. Bu kadar yetenekli olduğunu tahmin edemezdim."

           Ve Tamer de külodunu çıkardı. Sadece ayakkabıları kalmıştı. Onları da çıkardı. Artık Ayça hariç herkes çırılçıplaktı. Ayça sıranın her halükarda kendisine geldiğini biliyordu. Bu oyuna devam etmeye de pek gerek kalmamıştı. Ayağa kalktı. Herkes heyecanla kendisini izliyordu. Sessizlikten odadakilerin nefes alışları duyulabilirdi. Beyaz bermudasının düğmelerini açtı, bermudayı nefis kalçalarından sıyırıp çıkardı. Artık üzerinde külot ve sütyeni kalmıştı.

           Ayça'nın içkiden başı dönüyordu. Olanları ve olacakları yargılama yeteneğini neredeyse kaybetmişti. Tek bildiği artık eski Ayça olmadığı, tüm duvarlarını yıktığı ve içinin seks isteğiyle tutuştuğuydu.

           Bardağının dibinde kalan içkiyi yudumladı. Tamer'e doğru ilerledi. Arkasını döndü, eğildi ve hareketleriyle Tamer'den sütyeninin kopçalarını açmasını istediğini belli etti. Tamer elleri titreyerek Ayça'nın sırtına uzandı. Birkaç saniye becerip kopçaları açamadı. Piraye kıkırdamaya başlamıştı.

           Sonunda kopçalar açıldı, Tamer ellerini Ayça'nın omuzlarındaki askılardan geçirdi, sütyeni hızla çıkarıp koltuğa fırlattı. Ayça'nın çıplak göğüsleri ortamda yeni bir heyecan dalgasına yol açtı. Sinan kendisini tutamayıp,

           - "çok güzel" diye mırıldandı.

           Ayça, Sinan'a döndü ve nefis biçimli göğüslerinin tüm güzelliğini sergileyerek ona doğru ilerledi. Bir an durakladı, şu yaptıklarına inanamıyordu. Para karşılığı tutulmuş bir fahişe gibi üç kişinin önünde striptiz yapıyordu. Lakin, vücudunu saran ateş bu tür düşüncelere fazla şans tanımıyordu. Yatağın en ucunda oturan ve penisi çatlayacakmış gibi sertleşmiş Sinan'ın yanına gitti.

           - "Sen de kalanı çıkarır mısın?" Sinan kulaklarına inanamadı.

           - "Memnuniyetle."

           Ve hiç oyalanmadan Ayça'nın külodunu bacaklarından aşağı kaydırıverdi. Artık Ayça da diğerleri gibi çırılçıplaktı. Sinan 30 cm önünde duran Ayça'nın pırılpırıl aşk üçgenine hayranlıkla baktı. Artık kendisine engel olamayacaktı. Kimseye aldırmadan Ayça'yı poposundan kavradı ve kendisine çekti. Açlıktan çıkan bir hayvan gibi başını Ayça'nın kadınlık organına gömdü ve tüm gücüyle öpmeye, yalamaya, emmeye başladı. Parmaklarını da kalçalara geçirmişti. Ayça inleyerek kendini koyverdi.

           Yine de bir an kendini Sinan'dan kurtarmayı başardı. Yatağa sırtüstü uzandı, bacaklarını açtı ve kendini tamamen serbest bıraktı. Sinan hemen üzerine atladı ve kaldığı yerden Ayça'yı yalamaya başladı. Dilini vajinanın her yerinde gezdiriyor, salyalarını akıta akıta yalıyordu. Ayça zevkten kıvranıyordu.

           Sinan, dilini vajinanın içine sokup çıkarmaya, Ayça'yı diliyle becermeye başlayınca, Ayça gırtlağından yükselen çığlığa engel olamadı. Doludizgin bir orgazma koşuyordu. Hayatının en hızlı orgazmına. Gözlerini sımsıkı kapadı. Karanlıkta tek ayrımsadığı, içine aşk temposuyla girip çıkan sıcacık, ıslak dildi.

           Başı dönüyordu. Gözlerinin önünde bir kaleidoskopa bakar gibi renkler, şekiller uçuşmaya başladı. Daha fazla dayanamadı ve müthiş bir orgazm dalgasıyla zangır zangır titremeye başladı. Kadınlık sıvıları bir sel gibi Sinan'ın ağzına boşalıyordu. Sinan, bir yandan şapır şupur yalamaya devam ediyor, bir yandan da,

           - "Bu ne hız be kızım? Meğer sen neymişsin? Çok da tatlıymışsın. Her kadının tadı bu kadar iyi olmaz. Kaç aydır boşalmadın sen? Ama dur bak, ben de sana herşeyi içireceğim" diyordu.

           Sanki dakikalar süren bu orgazmın ardından Ayça'nın beyni boşalmıştı. Her yanını tatlı bir rehavet kaplamıştı. Fena halde çişi geldi. Toparlanıp kalktı. Sinan hemen,

           - "Nereye?"

           - "Tuvalete. Çok sıkıştım."

           - "Ha, tamam. Ben de bir an gitmeye niyetlendin sandım da."

           Ayça ayağa kalkarken dakikalardır ilk kez etrafına baktı. Piraye ve Tamer yerde halının üzerindeydiler. Tamer sırtüstü uzanmıştı. Piraye eğilmiş, vargücüyle Tamer'in penisini emiyordu. Ayça onları izlemekten kendini alamadı.

           Piraye gerçekten bu işte çok iyiydi. Tamer kendinden geçmiş, mutlulukla gülümsüyor, dün Ayça'nın ağzına boşaldıktan sonra bugün de Piraye'nin dudaklarının arasında olmaktan müthiş bir zevk alıyordu. Piraye arada bir penisi ağzından çıkarıyor, çabucak nefes alıyor, ardından penise tükürüp kayganlaştırıyor, yeniden ağzına alıp emmeye devam ediyordu. Bir iki denemeden sonra penisi köküne kadar ağzına almayı başarmıştı.

           Tamer titriyor, inliyordu. Sinan yerinden kalkıp, Piraye'nin arkasına geçti. İki eliyle Piraye'nin başını tutup, Tamer'in penisine bastırmaya, tempoyu ayarlamaya başladı. Piraye dünyayı umursamaksızın işine devam ediyordu. Gırtlağına kadar soktuğu penisi yutacakmış gibi iştahla emiyor, ağzının her noktasıyla penisi hissediyor, vantuzluyordu. Tamer kasılmaya başladı.

           - "Aaahhhh! Durma Piraye, harika. Geliyorum. Geliyorum. Ohhhhh!"

           Piraye bunun üzerine birden penisi ağzından çıkardı ve kendi haline bıraktı. Tamer'in gözleri yuvalarından oynadı. Ağzını açtı ama konuşamadı. Piraye Tamer'in dönülmez noktaya geldiğini anlamıştı ve alacağı zevki artırmak için penisi kendi haline bırakmıştı.

           Tamer bir epilepsi hastası gibi kasıldı, sarsıldı ve bir anda spermlerini Piraye'nin yüzüne, dudaklarına fışkırtmaya başladı. Piraye hiç kıpırdaman yüzüne fışkıran, şiddetle adeta yüzünü tokatlayan spermleri izliyordu. Tamer o kadar yoğun ve uzun süre boşaldı ki, Piraye'nin dudakları, burnu, çenesi spermle kaplandı.

           Tamer'in kasılmaları bitince Piraye hala kazık gibi sert olan penisi dudaklarının arasına aldı ve derin derin emerek içindeki son spermleri de çekip çıkardı. Ve ardından profesyonel bir porno oyuncusu gibi çenesindeki, burnundaki ve dudaklarındaki spermleri parmaklarıyla toplayıp, ağzına soktu. Bir damlasını bile ziyan etmeden hepsini yuttu. Gülümseyerek Tamer'e baktı. Tamer zevkten ve mutluluktan kendinden geçmişti. İki partner nefeslerini toplamak için hareketsiz kaldılar. Sinan,

           - "Ben de istiyorum" diyerek dev penisini Ayça'ya uzattı. Ayça,

           - "Bir dakika Sinan. Tuvalete gideyim" diyerek koşarcasına uzaklaştı.

           Yarım dakika sonra geri döndü ve yatağa sırtüstü uzandı. Başını yatağın kenarından hafifçe aşağı sarkıttı. Sinan'a gelmesini işaret etti.

           - "Hadi Sinan. Bekliyorum. O kocaman şeyi ağzıma sok."

           Sinan bir an bile tereddüt etmedi ve hızla denileni yaptı. Yatağın kenarına geldi ve bir hamlede penisinin yarısını Ayça'nın ağzına yerleştirdi. Zevkle titredi ve elleriyle de Ayça'nın göğüslerini yoğurmaya başladı. Ayça tüm maharetini göstermeye kararlıydı. Aldığı pozisyon sonucu Sinan'ın penisinin neredeyse tamamını hiç zorlanmadan ağzına alabiliyordu. Zaten kıpırdamasına da pek gerek yoktu; Sinan ritmik hareketlerle penisini Ayça'nın boğazına kadar sokup çıkarıyor, bir yandan da,

           - "Ohh Ayça! Bak, nasıl da sikiyorum ağzını? Harikasın," diye konuşup duruyordu.

           Ayça arada sırada midesinin bulandığını, kusacak gibi olduğunu farkediyordu. Sinan'ın penisi bugüne dek gördüğü en büyük ve kalın penisti.

           Arada ağzında biriken salyalara engel olamıyor, nefes alması için Sinan'ın verdiği kısa aralarda tükürerek ağzını boşaltıyordu. Bu sayede Sinan'ın penisi iyice kayganlaşıyor, Ayça'nın gırtlağına kadar rahatça giriyordu. Sinan ritmini hiç bozmadan penisini sokup çıkarmaya devam ederken, Ayça becerebildiği ölçüde penisin gövdesini yalıyordu. Sinan'ın kıllı taşakları burnuna ve gözlerine değiyor, görüş açısını neredeyse sıfırlıyordu.

           Birden göğüslerinde sıcak bir temas hissetti. Bunlar Sinan'ın dakikalardır göğüslerini kavrayan elleri değildi. Güçlükle penisi ağzından çıkarıp, başını kaldırdı. Gördüklerine inanamadı. Piraye ve Tamer iki yanına uzanmışlar, göğüslerini aralarında paylaşmışlardı. Piraye sağ göğsünü, Tamer sol göğsünü emiyor, yalıyorlardı. Ayça şoke oldu. Bugüne dek başka bir kadının vücuduna seks amaçlı teması hiç olmamıştı. Ayrıca, aynı anda birden çok kişiyle hiç sevişmemişti. Ama şu an, sanki sözleşmişler gibi 3 kişi birden onunla sevişiyorlardı.

           Piraye'nin dilinin meme uçlarına teması hiç de rahatsız edici değildi. Aksine, çok hoşuna gitmişti. Bu arada Sinan'ın dudaklarını dudaklarında hissetti. Sinan Ayça'nın üzerine eğilmiş, arzuyla dudaklarını öpüyordu.

           Ayça müthiş bir heyecanla karşılık vermeye başladı. Sinan ve Ayça çılgınca öpüşüyorlardı. Sinan'ın dili Ayça'nın tüm yüzünde geziyor, sonunda yeniden ağzına giriyor, Ayça'nın ağzının her noktasını keşfediyordu. Ayça'da hırsla Sinan'ın dilini emiyor, tükürükleri birbirine karışıyor, dilleri çılgınca dansediyordu.

           Bu arada Tamer Ayça'nın göğüslerinde aşağılara indi. Göbek deliğini uzun uzun yaladı. İlerledi, kadınlık organını pas geçti ve bacaklarına yöneldi. Şimdi Tamer Ayça'nın günlerdir hayranlıkla izlediği nefis bacaklarıyla ilgileniyordu. Bir santimetrekaresini bile atlamadan kasıklarından ayak bileklerine kadar tüm bacakları öptü, kokladı, yaladı. Baldırlarını, diz arkalarını uzun uzun emdi, hafif hafif ısırdı. Sonra, ayak parmaklarının tek tek emmeye, ağzına almaya başladı. Önce tek tek, sonra ikisini üçünü birden emiyordu. Dilini fırça gibi kullanarak, tabanlarını yalıyor, topuklarını ısırıyordu.

           Bu arada Piraye'de boş durmuyordu. Yavaşça Ayça'nın kadınlık organına ilerledi. Usta hareketlerle vajinasının başlangıç noktasını, kanatların birleştiği yeri emmeye, yalamaya başladı. Dilini bastırarak Ayça'nın içine sokacakmış gibi yapıyor, sonra vazgeçip yalamaya devam ediyordu.

           Ayça'nın ayaklarını uzun uzun tadan Tamer de Piraye'ye katıldı. Şimdi iki dil birden Ayça'yı yalamaya başladılar. Piraye Ayça'nın poposunun altına bir yastık koyarak yükseltti. Böylece iki deliği aralarında rahatça paylaştılar. Piraye, Ayça'nın vajinasını, Tamer ise arka deliğini iştahla yalamaya, emmeye, öpmeye devam ettiler.

           Ayça çılgına dönmüştü. Başı dönüyor, zevkten gözleri kararıyordu. Sinan'ın yeniden ağzına verdiği penisini köküne kadar emmeye, ağzında uzunca bekletip yalamaya hız verdi. Bu arada Tamer ve Piraye bir yandan Ayça'yı yalıyorlar, bir yandan da tutkuyla öpüşüyorlardı.

           Ayça'nın vajinası vıcık vıcık olmuştu. Kadınlık sıvıları Piraye ve Tamer'in dilleri arasında paylaşılıyor, ikili birbirlerinin dillerini çılgınca emiyordu.

           Birden Piraye kendini Tamer'den ayırdı ve hızla yukarı yöneldi. Sinan'ın hızla pompaladığı Ayça'nın yüzüne yaklaştı ve salyalardan sırılsıklam olmuş yanaklarını, boynunu yalamaya başladı. Bunun üzerine Sinan penisini Ayça'nın ağzından güçlükle çıkardı ve iki kadının birbirlerini öpmelerini sağlamak için başlarını birbirlerine yaklaştırdı.

           Ayça bir an tereddüt ettiyse de karşı koymadı ve arzuyla yanıp tutuşan iki kadının dudakları kenetlendi. Ayça hayatında ilk kez bir hemcinsiyle öpüşüyordu ve bundan müthiş zevk alıyordu. Dilini Piraye'nin sıcacık ağzına sokuyor, ıslak dilini emiyordu. Piraye'nin dilinde kendi kadınlık kokusunu, tadını hissediyordu ve bu da hoşuna gidiyordu. Piraye ise hem Ayça'yı büyük bir ateşle öpüyor, hem de arada dilini Ayça'nınkinden kurtarıp, Ayça'nın burnunu, yanaklarını, çenesini yalıyordu.

           Bu muhteşem manzara karşısında kendinden geçen Sinan penisini kadınların dudaklarına uzattı. Böylece Sinan'ın penisini Ayça ve Piraye birlikte yalamaya başladılar. Hem öpüşüyorlar, hem yalıyorlardı. Sinan'ın koca penisi kazık gibi olmuş, çatlayacak gibi gerilmişti. İki kadının birbirine karışan tükürüklerinden yağ gibi kayganlaşmış, pırıl pırıl parlıyordu.

           Bu arada Tamer de keyfine bakıyor, bir Ayça'nın, bir Piraye'nin deliklerine yöneliyordu. Biraz Ayça'nın kalçalarını öpüp, ısırıyor; bu arada Piraye'nin ön deliğine parmaklarını sokuyor, sonra bu sefer mesela Piraye'nin arka deliğini emerken, Ayça'yı parmaklarıyla beceriyordu.

           Herkes çılgına dönmüştü. Ayça Sinan'ın penisinin kocaman olmuş, kıpkırmızı başını emiyor, Piraye ise gövdesini boydan boya yalıyor, taşaklarını ağzına alıp uzun uzun emiyordu. Sinan gerçekten kendini tutmakta çok zorlanıyor, bu anların zevkini doyasıya çıkarmak için kendini boşalmamaya zorluyordu.

           Piraye birden arkasında sıkı bir acı hissetti. Tamer birkaç dakikadır yalayıp, tükürerek ıslattığı arka deliğine tüm gücüyle yüklenerek penisinin başını Piraye'nin arka deliğine yerleştirmişti.

           Piraye acıyla inledi. Uzun zamandır anal seks yapmamıştı. Ama şu an hiçbir şeyi reddedecek halde değildi. Seks için her şeyi yapacak kadar azmıştı. Penisinin başını bir süre Piraye'nin arka deliğinde hareketsiz tutan Tamer,

           - "Evet Piraye. Oyunda istediğimi şimdi alıyorum," diyerek yeniden yüklendi ve penisinin neredeyse tamamını Piraye'nin arkasına gömdü.

           Piraye o sırada Ayça'la öpüştüğü için çığlık atamadı ama arkasında korkunç bir sızı duydu. Bu sızı kısa sürede yerini en az onun kadar güçlü bir zevk duygusuna bıraktı. Tamer ritmik bir şekilde arka deliğinde gidip gelirken tatlı tatlı yaylanmaya başladı.

           Bu arada Piraye'nin konsantrasyonun bir süre için bile olsa Sinan'ın penisinden uzaklaşmasından yararlanan Ayça, bu harika penisi tek başına somurmaya başladı. Artık Sinan'ın spermlerini tatmak için sabırsızlanıyordu.

           Tüm maharetini kullanarak penisin tamamını ağzına alıyor, hızlı hızlı başını oynatıyor, Sinan'a ağzıyla mastürbasyon yaptırıyordu. Sinan'ın penisinin ucunda beliren ilk sperm taneciklerini Ayça iştahla mideye indirdi.

           Sinan'ın artık dayanacak hali kalmamıştı. Penisini Ayça'nın tutkulu ağzından ve dudaklarından kurtardı ve sadece başını yalamasına izin vererek 31 çekmeye başladı. Ayça merakla ve hevesle bekliyor, önündeki koca penisin başını tatlı tatlı yalıyordu.

           Sinan birden inlemeye ve kasılmaya başladı. Ayça gelmekte olan sperm selini Piraye'yle paylaşmamak için hemen penisi ağzına aldı. Sinan başını arkaya attı ve muhteşem bir zevkle boşalmaya başladı.

           Spermleri Ayça'nın damağına çarpıyordu. Ayça bir an yutkunamadı ve penisi ağzından çıkardı. Sinan fışkırırcasına gelmeye devam ediyordu. Spemleri Ayça'nın saçlarına kadar fırlıyordu.

           Tamer'e zevkle arka deliğini becerten Piraye de bu selden payını almak için ağzını Sinan'ın penisine uzattı, bir an Ayça'nın uzaklaşmasını fırsat bildi ve penisi ağzına alarak Sinan'ın spermlerinin son dalgasını yakaladı.

           Ayça zevkten kendini kaybetmişti ve Piraye'ye spermlerin bir kısmını kaptırmak hoşuna gitmemişti. Piraye'nin başını kendine çevirdi ve dilini dudaklarının arasından içeri soktu. Bu spermlerden yeterince alamamış olan Piraye'nin de işine geldi ve iki kadın aç kurtlar gibi birbirlerini yalamaya, ağızlarındaki henüz yutulmamış spermleri paylaşmaya başladılar.

           Manzara muhteşemdi. Sinan'ın bol ve koyu kıvamlı spermleri Piraye ve Ayça'nın dilleri arasında köprüler oluşturuyordu. Sinan'ın kasılmaları ve inlemesi epey sürdü.

           İki kadın birbirleriyle işlerini bitirdikten sonra, yeniden Sinan'a döndüler ve sırayla penisini emip, yalayarak pırıl pırıl temizlediler. Zevkten kendinden geçen Sinan yataktan uzaklaştı ve halının üzerine sırtüstü uzanarak dinlenmeye çalıştı.

           Bu arada gördüğü sahneler karşısında aklı başından giden Tamer son derece seri hareketlerle Piraye'nin arkasını becermeye devam ediyordu. Piraye yüzünü yatağa gömmüş, gözlerini kapamış, kendini tamamen Tamer'in penisine teslim etmişti.

           Ayça ise hızını alamamıştı. Piraye'nin arkasına yöneldi ve Tamer'in penisini çıkarıp kendi işaret ve orta parmaklarını Piraye'nin arkasına soktu. Bir yandan da Tamer'in penisini emmeye başladı. Penisi uzun uzun yalayıp emdi ve vıcık vıcık olana dek kayganlaştırdı. Sonra da bir hamlede yeniden Piraye'nin arkasına soktu. Hem de köküne kadar!

           Tamer inleyerek bu muhteşem deliği becermeye devam etti. Çok kısa bir süre sonra dayanamaz oldu ve penisini çıkarmadan Piraye'nin arka deliğini sıcak sıcak doldurmaya başladı. Bu sırada Ayça da Tamer'in bacaklarını arasına başını sokmuş, önüne gelen her yeri istisnasız yalıyordu.

           Tamer kendisine dakikalarca gelen bir süre boyunca boşaldı, boşaldı. Sanki iliklerinin kuruduğunu hissediyordu. Sonunda penisini Piraye'nin arka deliğinden çıkardı. Ayça bir hamlede penisi ağzına aldı ve emerek son damlaları da çıkardı ve yuttu. Sonra hiç iğrenmeden Piraye'nin arka deliğinden sızan spermleri de yalayarak temizledi. Az sonra ortada sperm niyetine hiç bişey kalmamıştı.

           Kısa sürede iki kez boşalan Tamer sırtüstü yığıldı ve uyuklamaya başladı. Ayça ise iyice azmıştı ve hiç ara vermeden Piraye'yi kendine çekti. Vajinasını Piraye'nin ağzına uzattı ve Piraye de hiç itiraz etmeden Ayça'nın vajinası yalamaya başladı. Bir kaç dakika içinde Ayça zevkten çılgına dönmüştü. Mutlaka birleşmek istiyordu.

           Olanları uzandığı yerden izleyen Sinan da çoktan sertleşmişti. Bunu farkeden Ayça yerinden kalktı ve doğru Sinan'ın yanına gitti. Bir çırpıda Sinan'ın penisini ağzına alarak ıslattı ve birleşmeye hazırladı. Çabucak kucağına çıktı ve penisini içine aldı.

           Hayatında hiç bu kadar büyük bir penisi içine almadığından önce biraz zorlandı. Kısa sürede alıştı ve müthiş bir zevkle erkeğinin üzerinde yaylanmaya başladı. Sinan da sırtüstü uzanmış hayatın tadını çıkarıyordu. Piraye de geldi ve Sinan'ın başının üzerine çömeldi. Böylece ortaya yepyeni ve harika bir manzara çıktı.

           Sinan bir yandan Piraye'nin önüne gelen iki deliğini yalıyor ve emiyor, bir yandan da Ayça'yı tatlı bir tempoyla beceriyordu. İki kadın ise zevk içinde birbirleriyle öpüşüp, dilleşiyorlardı.

           Yaklaşık on dakika süren bu pozisyonun sonunda Sinan yeniden kasılmaya başladı. Ayça'yı üzerinde hoplatıyordu. Zevkten gözleri karardı. Piraye de boşalmaya başlamıştı ve kadınlık sıvıları Sinan'ın bütün yüzünü kaplamıştı. Ayça içinde yükselen müthiş bir orgazmı hissediyordu.

           Az sonra Sinan ve Ayça neredeyse eşzamanlı olarak orgazm oldular. Ayça, Sinan'ın ılık spermlerinin içine aktığını, taa en derin noktalarına kadar fışkırdığını hissediyordu. Kendisi de zevkten kasılıyor, gözleri kararıyordu. Dakikalar süren bu orgazmlar sona erdiğinde herkes yorgunluktan tükenmişti. Zaten içkiden de fena halde sarhoş olmuşlardı.

           Ayça en son üçünün birden yatağa çıktıklarını ve çoktan uyumuş Tamer'in yanında sarmaş dolaş uzanarak kendilerini uykuya teslim ettiklerini hatırlıyordu.

          

           Ayça uyandığında saat 9'a geliyordu. Bir an nerede olduğunu anlayamadı. Sinan'ın odasında, onun yatağındaydı. Yanında Piraye, Sinan ve Tamer vardı. Herkes çırılçıplaktı. Sinan yüksek sesle horluyordu. Odanın havası sigara, içki, insan, ter, sperm kokuyordu. Ayça'nın fena halde başı ağrıyordu. Ses çıkarmadan yataktan çıktı. Hepsi derin bir uykuda olduklarından Ayça'yı duymadılar. Odanın çeşitli yerlerine dağılmış külodunu, sütyenini, bermudasını, gömleğini, küpelerini, ayakkabılarını aldı ve banyoya gitti.

           Aynaya baktı, kendini hiç böyle görmemişti. Makyajı akmış, sarı saçları darmadağındı. Yüzünün her yanında kurumuş sperm ve salyalar vardı. Hali berbattı. Uzun uzun yüzünü yıkadı. Duş almak istiyordu ama bunun için kendi odasına gidecekti. Çabucak giyindi. Kimseyi uyandırmadan odadan çıktı ve kendi odasına gitti. Uzun bir duş aldı, vücudundaki dün geceye ait tüm kalıntıları temizledi. Yine de temizleyemeyeceği şeyler vardı. Kalçalarında, boynunda, göğüslerinde ve bacaklarında kimi belli belirsiz, kimi oldukça dikkat çekici diş izleri vardı.

           "Yapacak bişey yok," diye düşündü. Aceleyle toparlanmaya başladı. Eşyalarını bavula rastgele doldurdu. 15 dakika sonra resepsiyondaydı.

           - "Check-out yapmak istiyorum. Numara 314."

           - "Henüz 3 gününüz daha var Ayça hanım."

           - "Evet biliyorum. Acele bir işim çıktı, ayrılmak zorundayım."

           - "Tabii. Lütfen bekleyin."

           10 dakika sonra Ayça otelin çağırdığı taksinin arka koltuğunda şehir merkezindeki THY acentasına doğru ilerliyordu.

           Piraye, Tamer ve Sinan sabah Ayça'yı bulamayınca epey meraklandılar. Havuz kenarına, sahile, restoranlara baktılar. En sonunda akıllarına resepsiyona sormak geldi. Resepsiyondaki kız Piraye'ye adına yazılmış bir not verdi.

          

           "Sevgili Piraye, Dün gece yaşadıklarımız benim için çok fazlaydı. Yalnız kalmak, düşünmek ve bazı kararlar almak istiyorum. Senden ricam adresimi, telefonumu filan Sinan ve Tamer'e vermemen. Onları bir daha görmek veya adlarını duymak istemiyorum. Kendine iyi bak.
Ayça."

           - "Gitmiş."

           - "Nereye?"

           - "Bilmiyorum, otelden ayrılmış."

           - "Dün gece pek neşeliydi oysa!..."

           - "Kendi bilir. Hadi biz kahvaltıya gidelim. Kurt gibi acıktım."

          

           Ayça, o akşam THY'nin Antalya-İstanbul uçağı ile Atatürk havaalanına indi. Bulduğu ilk taksiyle eve doğru yola çıktı. Evet, kararını vermişti. Evine dönüyordu. Yaşadığı onca olaydan sonra Tolga ile olan problemleri gözüne çok önemsiz görünüyordu. Tolga'yı affetmişti. Tek istediği yeniden evinde yaşamaya başlamak, son bir haftada olanları tamamen unutmaktı.

           Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra taksi Ayça'nın evinin önünde durdu. Ayça arabadan inince başını kaldırıp apartmana baktı. Kaç yıldır oturuyordu burada. Acaba ne düşünmüştü komşular onu uzun zamandır görmeyince? Tolga ne söylemişti soranlara? Kendini çok tedirgin hissediyordu. Aklına tüm bu yaşananlara sebep olan akşam geldi.

           "Ya yine Tolga'yı Mirey ile bulursam?" diye düşündü. Bu düşünceyi kafasından çabucak attı. Apartmanın kapısı açıktı. Asansörle dairelerinin olduğu kata çıktı. Zili çaldı. Yüreği pırpır ediyordu. Ayak sesleri. Ve işte, Tolga'nın sesi.

           - "Kim o?"

           - "Benim."

           Anahtar kilitte aceleyle döndü, kapı açıldı. Tolga şaşkın şaşkın Ayça'ya bakıyordu.

           - "Girebilir miyim?"

           Tolga apar topar kenara çekildi, Ayça içeri girdi. Kapı kapandı.

           - "Çok mu şaşırdın beni gördüğüne?"

           - "Evet... Nasıl desem, beklemiyordum. Hatta umutsuzluğa kapılmıştım. Hala şoktayım. Geçsene salona. Hay allah, bavullar dışarıda kaldı."

           Ayça 3 aydır görmediği salonuna baktı. Çok özlemişti. El çantasını masaya bıraktı, televizyonun karşısındaki kanepeye oturdu. Bu kanepede hep Tolga'yla DVD izlerlerdi. Tolga bavulları antreye aldı, ne yapacağını bilemez halde salonda oradan oraya seğirtti, en sonunda gelip Ayça'nın çaprazındaki koltuğa ilişti.

           - "Ayça. Seni gördüğüme nasıl sevindim bilemezsin. Döndün mü evimize?"

           - "Döndüm."

           Kısa bir sessizlik oldu. Tolga yerinden kalktı, Ayça'nın yanına oturdu. Birden Ayça'yı kendisine çekip, beceriksizce sarıldı. Ayça da başını Tolga'nın göğsüne dayadı.

           - "Seni affettim Tolga. Sen de beni evi bu kadar terkettiğim için bağışla."

           Ertesi sabah Ayça uyandığında Tolga çoktan işe gitmişti. Saat 11'e geliyordu. Tolga işe giderken Ayça'yı uyandırmamıştı. Ayça yatakta doğruldu, etrafına bakındı. Uzun zamandır bu odada uyanmamıştı. Kendini mutlu hissetti. Dün gece kendini çok yorgun hissediyordu. Sanki günlerdir uyumamıştı. Tolga ile barıştıktan sonra fazla oturmamış, hemen yatmışlardı. Aralarında cinsel bir yakınlaşma olmamıştı; ne de olsa Ayça çok yorgun ve uykusuzdu.

           Yataktan kalktı. Harika bir yaz sabahıydı. Hava çok sıcaktı ama klimalar çalıştığından evin içi serindi. Ayça neşeyle gerindi, doğru banyoya gidip duş aldı. Kahvaltısını ederken, gazeteye göz attı. Aklına işi geldi. Pazartesi günü işbaşı yapacaktı. Önünde dolu dolu 4 günü vardı. Haftasonu Tolga ile bir yerlere gitmek istiyordu. Uzun zamandır bakmadığı e-maillerine bakmak için evdeki PC'yi açtı. Erman bey'den gelen 1-2 önemsiz mesaj vardı. Derken heyecandan kalbi duracak gibi oldu. Alt alta duran iki mail: Mahmut Öztürk ve Mirey Levi. Hiçbir şey düşünemedi. Mailları açmadı. Mutfağa gitti, koyu bir kahve yaptı, bir sigara yaktı ve Mirey'in mailini açtı:

           "Merhaba Ayça, Tolga ile beni yakaladığın için evi terkettiğini biliyorum. Ayrı olduğunuzu şirketteki herkes biliyor. Senden ricam ilişkimizden dolayı Tolga'ya kızmaman. Onu ben baştan çıkardım. İzak'la sorunlarımız vardı (hala da var!). Kendimi çok yalnız hissediyordum ve bir erkek tarafından beğenildiğimi bilmeye ihtiyacım vardı.

           Evet, bugüne dek karşıma çıkan tüm erkekleri etkiledim, bu doğru. Ama neden Tolga'yı seçtiğimi soracak olursan en önemli neden şu: Tolga evli bir erkek ve üstelik seninle evli. Şirketimizin güzel ürün müdiresi Ayça hanım'la. Şirketteki hemen tüm erkeklerin ilgisini çektiğini farketmemiş olamazsın. Dolayısıyla senin eşini baştan çıkarabilirsem kendimi gerçekten çok iyi hissedecektim. Bunu başardım...

           Sen evi terkettikten sonra da Tolga ile ilişkimiz aralıklarla devam etti. Hatta birlikte küçük bir haftasonu kaçamağı bile yaptık. Tolga harika bir erkek! İzak'a hiç benzemiyor. İzak hep biraz tutuk, biraz pasif, tedirgindir. Tolga ise çok ateşli, aktif bir erkek. Birlikte nefis vakit geçirdik. Sana bunları durumu bilmen gerektiğini düşündüğüm için yazıyorum.

          Sakın beni İzak'a filan ispiyonlamayı düşünme. İzak zaten herşeyi biliyor. Birtakım cinsel problemleri var ve beni düzenli olarak mutlu etmesi olanaksız. Dolayısıyla bana cinsel özgürlüğümü verdi. Yeter ki, onun gözü önünde olmasın. Bu konuya ben de çok dikkat ediyorum. Ne de olsa İzak benim kocam ve yatak performansı hariç iyi bir eş. Ben de İzak'la evli kalmakla birlikte cinsel hayatımı keyfime göre yaşamaya karar verdim ve yaşıyorum. Senden ricam durumu bilmen ve kabullenmen. Tolga senin kocan ve aranızı bozmaya niyetim yok (istemeden sebep olduğum durum için özür dilerim). Zaman zaman onu benimle paylaşmanı istiyorum o kadar.

          Bana kızabilirsin. Dediğim gibi İzak herşeyi biliyor. Ayrıca şirket içinde de yerim sağlam. Hem Rıfat bey'le, hem de Erman bey'le aram iyi.Bu maili belki de tatilden ofise dönünce okursun. Her halükarda kimseye kızmamanı rica ederim. Hayat böyle işte. Kendine iyi bak..."

           Ayça beyninden vurulmuş gibi olmuştu. Mirey'in mailindeki küstah tavır inanılmaz rahatsız ediciydi. Bir an telefon açıp ağzına geleni söylemek istedi. Vazgeçti. Acele hareket etmemeliydi. Demek Tolga ile Mirey birlikte olmaya devam ediyorlardı. Bu durum fena halde sinirine dokunsa da, Tolga'ya fazla kızamıyordu. İçten içe kendi yaptıklarını düşünüyor, hele bir de Mirey'in gerçekten çok seksi bir kız olduğunu düşününce, Tolga'ya pek de kızamıyordu. Mirey'in bu kadar fahişe ruhlu olmasına çok şaşırmıştı. Yaptıklarını adeta gururla anlatıyordu. Ayrıca, İzak'ın cinsel probleminin ne olduğunu da merak etmişti. Düğünde gördüğü kadarıyla yakışıklı bir erkekti.

           Bir süre bunları düşünerek zaman geçirdi. Nasıl bir tavır takınacağına, ne yapacağına karar veremedi. İşbaşı yapana dek iyice düşünmeliydi. Birden gözü diğer maile takıldı. Fazla düşünmeden üzerine tıkladı;

           "Merhaba Ayça, ben Mahmut. Seninle sevişeli 3 gün oldu ve hala sanki bir rüya alemindeyim. Çok uzun zamandır senin gibi güzel bir kadınla sevişmemiştim. Lafı fazla uzatmayacağım. Perşembe öğlen İstanbul'da olacağım. Gelmişken seninle de görüşmek istiyorum. Her ne kadar otelden ayrılırken bana çok kaba davrandıysan da ilişikteki dosyalar seni ikna edecektir."

           Mesajın ilişiğinde iki fotoğraf dosyası vardı. Ayça korkarak ilkinin üzerine çift tıkladı. Gözlerine inanamadı. Mahmut'la çırılçıplak yataktaydılar. Sarmaş dolaş uyuyorlardı. Bir bacağını Mahmut'un üzerine atmıştı. Seks sonrası rehaveti içindeydiler. İkinci fotoğraf daha da beterdi. Kendisi yüzükoyun uzanmış, Mahmut üzerine yerleşmiş, klasik bir seks sahnesindeydiler.

           Ayça gözlerine dolan yaşlara engel olamadı. Demek Mahmut o geceyi bir şekilde fotoğraflamıştı. Bu fotoğrafların başkalarına forward edilmesi ihtimali nefesini sıkıştırdı. Ne yapacağını bilemedi. Aceleyle bilgisayarı kapattı. Artık akıl danışabileceği Piraye de yoktu. Bir sigara daha yakarken telefon çaldı. Kim olabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Sesini çıkarmadan ahizeyi kaldırdı.

           - "Alo. Alo Ayça. Sen misin? Ben Piraye."

           Ayça bir an kendini çok rahatlamış hissetti.

           - "Benim."

           - "Merak ettim, neler yapıyorsun diye bir arayım dedim."

           - "Sağol Piraye. İyiyim. Kusura bakma, dün apartopar ayrıldım. O gece olanlardan sonra hiçbirinizin yüzüne bakacak cesaretim yoktu."

           - "Neden? Hep birlikte ne güzel vakit geçirdik işte. Seni ne rahatsız etti ki?"

           - "Bilmiyorum. Hoşuma gitmedi işte."

           - "Hoşuna gitmedi demek. Bana hiç de öyle gelmedi. Sinan ve Tamer'i benimle paylaşamıyordun. İlahi Ayça. Ne komiksin. Grup seks yaptık, hem de ne seks! Sen hala utangaç taze rollerindesin. Kendini kabullen artık."

           - "..."

           - "Neyse. Hadi şimdilik hoşçakal. Sonra görüşürüz. Bye"

           - "Bye."

           Telefonu kapattı ve öylece kalakaldı. 15 dakika içinde herşey değişmişti sanki. Ayça kararsız ve amaçsız bir şekilde salonda otururken, telefon yeniden çaldı. Korkarak açtı

           - "Merhaba canım, günaydın" Tolga'nın sesi Ayça'yı rahatlattı.

           - "Günaydın Tolga."

           - "Nasıl, iyi uyudun mu, iyice dinlendin mi?"

           - "Evet. Çok iyiyim."

           - "Harika. O zaman akşam 7.5 gibi hazır ol. Seni çok güzel bir yere götürücem."

           - "Bu akşam mı?"

           - "Tabii. Bir araya gelişimizi kutlamalıyız. Hem çok özledim seninle dışarı çıkmayı."

           - "..."

           - "Ne oldu sevgilim?"

           - "Hiç. Peki, gidelim o zaman."

           - "Anlaştık. 7.5'da alırım seni. Öptüm. Bye."

           Ayça hiçbirşey düşünemiyordu. Karar verme yetisini kaybetmişti sanki. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyordu. Telefon yeniden çaldı.

           - "Alo, Ayça?"

           - "Evet. Kiminle görüşüyorum?"

           - "Ben Mahmut. Nasılsın?"

           - "Telefonumu nerden aldın?"

           - "Şirketten. Tatilde olduğunu söylediler. Ben de acil bi konu için aramam gerektiğini söyledim. Ev numaranı verdiler."

           - "..."

           - "Hoşgeldin demek yok mu? Bir saat olmadı henüz İstanbul'a ineli. Ne kadar sıcak şehriniz yahu? Adresi ver de geleyim."

           -"Ne adresi, ne demek bu?"

           -"Ne adresi olacak, ev adresini. Yoksa onu da şirketten almamı mı istersin? Hem belki seninle neden görüşmek istediğimin ayrıntılarını da merak ederler."

           -"Çok adisin!"

           -"Hadi bekliyorum. Şarjım azaldı."

           -"..."

           -"Ayça? Şirketi arıyorum bak."

           -"Manolya sokak. Numara 16/9. Etiler."

           -"Yarım saat sonra ordayım."

           Ve Mahmut telefonu kapadı. Ayça ne yapacağını bilemez halde kalakaldı. Bir an evden çıksam mı diye düşündü. Vazgeçti. Bu sadece rezaleti büyütmeye yarardı. Adres, telefon herşeyi belliydi. En iyisi, bu işten serinkanlılıkla kurtulmak diye düşündü. Saat 2'yi geçiyordu. Kapı çaldı. Gelen Mahmut'tu. Gayet rahat tavırlarla davet beklemeden içeri giriverdi.

           - "Merhaba Ayça."

           - "Merhaba."

           - "Çok sıcak, bayıldım. Soğuk bişeyin var mı?"

           - "Cola içer misin?"

           - "Çok iyi olur."

           Böylece Mahmut'la Ayça salona geçtiler. Cola'larını içerken Ayça tüm cesaretini toplayıp konuya girdi.

           - "Söylesene Mahmut. Bu şantajlarına ne zamana dek devam etmeyi düşünüyorsun?"

           - "Şantaj mı? Böyle adlandırmana üzüldüm. Ben iyi vakit geçirdiğimizi sanıyordum."

           - "Hayır, geçirmiyoruz. Bak Mahmut, ben evli bir kadınım. Öyle ya da böyle yaşananlar geride kalmalı. Herhalde evliliğimin ve kariyerimin bitmesini istemiyorsun."

           - "Hayır, istemiyorum."

           - "O halde bu duruma bir son verelim."

           - "Sana doyamadım Ayça."

           - "Bak Mahmut. Sana bir teklifim var. Bugün kocam gelene kadar burada kal. Ne istersen yapalım. Ondan sonra da hayatımdan sonsuza dek çık. Eğer şantajla ilişkimizi devam ettirmek istersen, emin ol benim de yapabileceklerim var."

           - "Neymiş onlar?"

           - "Rıfat bey beni çok sever. Durumu ona anlatmamı istemezsin herhalde. Ben belki rezil olurum ama sen de işini kaybedersin."

           - "Bakıyorum, çok kararlısın."

           - "Evet. Her aklına estiğinde yatacağın bir metres değilim ben. Olmaya da niyetim yok. Herşeyin tatlıya bağlanması için sana yaptığım teklifi kabul et."

           - "Kararlılığın hoşuma gitti. Tamam. Kabul ediyorum."

           - "O halde, git şimdi, çok terlisin, banyoya gir."

           - "Banyo ne tarafta?"

           - "Koridorun sonunda solda."

           Mahmut Ayça'nın kararlılığı ve cesareti karşısında şaşkınlaşmış, banyoya gitti. Acele acele duş alıp, havlulara sarınmış olarak salona döndü. Ayça ortalıkta yoktu.

           - "Ayça. Neredesin?"

           - "Buradayım. Koridorun diğer ucundan sağa dön."

           Mahmut denileni yaptı. Burası yatak odasıydı. Ayça çırılçıplak yatağa uzanmıştı. Vücudu tüm ihtişamıyla Mahmut'un önündeydi. Mahmut üzerindeki havluyu koltuğa fırlattı. Yatağın kenarına oturdu. Bir süre hayranlıkla Ayça'yı seyretti. Uzun ve biçimli bacaklarına, mükemmel göbeğine, diri göğüslerine baktı. Sağ ayağını avucuna aldı ve bileklerini, parmak aralarını yaladı. Tabanlarını öptü, kokladı. Diliyle ayak parmaklarının ucundan, dizlere, oradan da kasıklara dek tüm bölgeyi katetti. Ayça'yı yüzükoyun çevirdi ve aynı mesafeyi bu kez bacakların arka tarafında tattı.

           Diz kapaklarının arkası yalanırken Ayça hafifçe inledi ve yastığı ısırdı. Mahmut iki eliyle Ayça'nın poposunu ayırdı ve dilini Ayça'nın ön deliğine sokmaya başladı. İnanılmaz bir arzuyla Ayça'nın vajinası emip yalarken, zonklayan penisini serin çarşafa bastırıyordu. Arada biri vajinayı bırakıyor, Ayça'nın kalçalarını öpüp, ısırıyordu.

           Bu durum belki 10 dakika sürdü. Ayça zevkten kendinden geçmişti. Bir yandan kendine kızıyor, bir yandan da artık eski Ayça olmadığını iyice farkediyor, seks arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Kendini Mahmut'un ellerinden kurtardı ve erkeğine sırtüstü uzanmasını söyledi. Mahmut merakla istenileni yaptı. Ayça bir an karşısındaki canavara baktı. O güne dek gördüğü en iri ve kıllı organdı. Bir insandan çok, bir hayvanınkine benziyor diye düşündü. Bu organı emmek, boşalmasını görmek için çıldırıyordu.

           Organın pıtpıt atan başına bir öpücük kondurdu. Mahmut hayret ve zevk dolu bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Bundan aldığı cesaretle organın başını ağzına aldı. Mahmut'un gırtlağından bir zevk iniltisi koptu. Başı ağzından çıkardı ve aşağı yöneldi. Kıllarla kaplı taşakları öpmeye başladı. Önce küçük küçük öptü, sonra emdi. Taşakları uzun uzun yaladı, alabildiği kadar ağzına aldı ve emdi.

           Mahmut'un zevkten inleyip, kıvranması çok hoşuna gitmişti. Daha önce kimseye yapmadığı birşeyi yapmaya karar verdi ve eline geçirdiği bir yastığı Mahmut'un poposunun altına yerleştirerek popoyu yataktan yukarı kaldırdı. Dilini taşaklardan aşağı kaydırarak, Mahmut'un arka deliğini yalamaya başladı. Mahmut çılgına dönmüştü:

           - "Ohh. Devam et Ayça, devam et sevgilim. Harikasın, tapıyorum sana!"

           Ayça devam etti. Mahmut'un kıllarla kaplı, kapkara arka deliğine dilini ritmik hareketlerle sokup çıkarmaya, Mahmut'u adeta diliyle becermeye başladı. Böyle yaparak ondan Antalya'da olanların intikamını aldığını da düşünüyordu. Bu arada elleri de boş durmuyordu. Sol eliyle taşakları okşuyor, sağ eliyle de penisi kavramış, 31 çektiriyordu. Mahmut'un dayanacak halinin kalmadığı çıkardığı seslerden belliydi.

           - "Nasıl? Hoşuna gidiyor mu?"

           - "Evet Ayça, evet. Harikasın."

           - "Sana ne yapıyorum, söyle bana. Yalvar."

           - "Ah Ayça. Dilinle göt deliğimi sikiyorsun. Ohh durma, devam et. Sik beni."

           Ve Ayça kendi kendine gülümseyerek sağ elinin işaret parmağını Mahmut'un arka deliğine bastırırken, penisi yeniden ağzına aldı. Önce tükürerek kayganlaştırdı, ardından nefesini tutarak sokabildiği kadarını ağzına soktu. Mahmut'un penisi gırtlağına kadar girmişti, bademciklerine değiyordu. Mahmut hiç itiraz etmeden Ayça'nın arka deliğini parmaklamasına izin veriyordu. Zevkten tüm vücudu kasılıyordu. Ayça dilinde ilk sperm damlasını hissetti. Tadı güzeldi. Penisi ağzından çıkardı ve tüm hızıyla otuzbire başladı. Bir yandan da penisin başını hızlı hızlı yalıyordu. Arka tarafı da parmaklamayı ihmal etmiyordu. Mahmut haykırdı:

           - "Geliyorum Ayça. Geliyor, ahhhh"

           Ayça istifini bozmadı. Mahmut çılgınca titremeye başladı, iliklerinde yakıcı bir ateşin yükselmekte olduğunu hissediyordu. Birden Ayça'nın yüzüne ve ağzına patladı. Spermleri bir mermi gibi Ayça'nın gırtlağına vurdu. Ayça hemen penisi ağzına aldı ve müthiş bir hızla vantuzlamaya girişti. Mahmut kasılarak, inleyerek, titreyerek taşaklarında toplanan tüm spermlerini Ayça'nın sıcacık ağzına boşalttı. Ayça emmeyi bırakmadı ve adeta Mahmut'un penisinden hayat iksirini içer gibi tüm spermleri emdi, yuttu.

           Mahmut hayatında böyle bir orgazm yaşamamıştı. Kendini tamamen Ayça'nın dudaklarına teslim etmiş, bu harika kadının iliklerini sömürürcesine içindeki tüm spermleri çekip almasına izin vermişti. Dakikalar sonra boşalma tamemen sona erdiğinde Ayça Mahmut'un penisini ağzından çıkardı. Ortalıkta tek bir damla sperm yoktu. Tatlı tatlı penisin gövdesini yaladı ve masum gözlerle Mahmut'a baktı.

           Mahmut rüyada gibiydi. Tüm beyni boşalmış, her yanı uyuşmuştu. Ayça kendini yukarı çekti ve Mahmut'u öpmeye başladı. Dilini Mahmut'un bıyıklarının arasından ağzına soktu ve Mahmut bir anda ürperdi. Ayça ağzında sakladığı bir miktar spermi Mahmut'un ağzına bıraktı. Mahmut ne yapacağını bilemedi. Yutsa, yutamayacaktı. Ayça, hiç istifini bozmadan diliyle spermleri Mahmut'un diline sürdü ve spermler iki aşığın dilleri arasında gidip geldi. Sonra Ayça bir hamlede hepsini yuttu. Erkeğine sarıldı ve kendilerini uykuya teslim ettiler.

           Ayça müthiş bir zevk duyarak uyandı. Bir an nerede olduğunu, hissettiklerinin gerçek mi, rüya mı olduğunu anlayamadı. Derken Mahmut'u farketti. Mahmut başını Ayça'nın kadınlık organına gömmüş, ağır ama ustaca hareketlerle yalıyor, dilini içeri sokup çıkarıyordu. Gırtlağından yükselen inlemeye engel olamadı. Bunu duyan Mahmut yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladı. Ayça'nın kusursuz göbek deliğine dilini soktu ve uzun uzun yaladı. Sonra göğüslerine geldi. Bir bebek gibi ikisinin de uçlarını ağzına alıp yumuşak hareketlerle emdi. Bir yandan da Ayça'nın vajinasına işaret ve orta parmaklarını sokup çıkarıyordu.

           Ayça zevkten kontrolünü kaybediyordu. Mahmut bu nefis göğüsleri iki yandan sıkıştırarak avuçladı ve diliyle ikisini birden yalamaya, ısırmaya, öpmeye başladı. Tadını çıkara çıkara Ayça'nın memelerini sömürdü. Öyle ki, artık bu şahane göğüslerde yapacak hiç bir işi kalmayana dek öptü, ısırdı. Sonra doğruldu ve kocaman penisini göğüslerin arasına yerleştirdi. Elleriyle yanlardan destek olarak 31 çektirmeye başladı. Kayganlaşması için penisini Ayça'nın ağzına verdi ve yalayarak ıslatmasını sağladı. Bir süre bu şekilde Ayça'nın göğüslerinin arasında gidip geldi.

           Sonra aklına başka bişey geldi ve Ayça'yı yüzükoyun yatırdı. Kalçalarını ayırdı ve arka deliğini şiddetle yalamaya başladı. Ayça başına gelebilecekleri sezmişti ama karşı koyacak durumda değildi. Mahmut bu nefis pembe deliği uzun uzun öpüyor, yalıyor, dilini içine sokmak için bastırıyor, Ayça'yı çıldırtıyordu.

           Dakikalar süren bu seanstan sonra devam etmesi için yalvaran gözlerle kendisine bakan Ayça'yı biraz bırakıp, komedine gitti ve eline geçirdiği ilk kremi alarak geri döndü. Parmaklarını kreme daldırdı ve koca bir parça kremi Ayça'nın arka deliğine yaydı. Uzun uzun kremledi Ayça'yı, ta ki iki deliği de kremden ve kadınlık sıvılarından vıcık vıcık olana dek. Ayça yalvarıyordu:

           - "Hadi Mahmut, ne olur sik artık beni. N'olur! Sikini içimde hissetmek istiyorum."

           Mahmut şu olanları rüyasında görse inanmazdı. Bu teklife hayır diyemezdi. Ayça'yı dört ayak üzerine getirdi ve bir hamlede penisini vajinasına soktu. Kayganlığın da yardımıyla 25 cm'lik penis, dibine kadar Ayça'nın içine kaydı. Ayça acıdan ve zevkten inledi. Ayça'nın vajinası o kadar kaygandı ki, Mahmut pompalamaktan zevk almıyordu.

           "Bunun da çaresi var," diye düşündü ve penisini Ayça'nın vajinasından çıkarıp arka deliğine dayadı. Ayça bir an karşı koydu ama bu pek de caydırıcı bir itiraz olmadı. İyice cesaretlenen Mahmut penisinin santim santim Ayça'nın arka deliğine sokmaya başladı. Bu umduğundan kolay oluyordu. Kayganlaşan delik fazla zorlanmadan Mahmut'un penisini kabul ediyordu.

           - "Demiştim sana Ayça. Bana da götten vereceksin demiştim"

           - "Konuşma da devam et."

           Mahmut penisinin yaklaşık 15 cm'ini Ayça'nın götüne sokmuştu. Bu şekilde, penisini dışarı çıkarmadan Ayça'yı kavradı ve yatakta döndüler. Mahmut alta geçti ve Ayça'yı kucağına oturttu. Omuzlarından tuttu ve kendine çekti. Bu pozisyonda Mahmut'un penisi neredeyse sonuna dek Ayça'nın götüne girdi ve Ayça da zevkten kasılarak erkeğinin üzerine uzandı. İkisi birden önce tatlı tatlı, sonra gitgide artan bir tempoyla yaylanmaya başladılar.

           Mahmut bir yandan da sağ eliyle Ayça'nın vajinasını parmaklıyor, sol eliyle de sol memesini yoğuruyordu. Ellerinin altındaki bu şahane vücudu uzun uzun okşuyor, her noktasının tadına varıyordu. Penisi Ayça'nın ateş gibi sıcak göt deliğinde yağ gibi kayıyordu. Ayça yaklaşan orgazmı tüm benliğinde hissediyordu. Saniyeler geçti ve inanılmaz bir zevkle orgazma ulaştı.

          Bu yaşadığı en büyük orgazm sanıyordu ama yanılmıştı. Orgazmı sırasında salgıladığı sıvılarla Mahmut'un iyice kayganlaşan penisi, sanki içini dağlıyordu. Başı dönüyor, kendini tamamen kaybediyordu. Mahmut henüz boşalmadığı için gidip gelmeye devam ediyordu ve kısa sürede Ayça yeniden orgazma doğru doludizgin gitmeye başladı. Kulak memelerinde ve kulaklarının içinde Mahmut'un dilini hissediyordu. Mahmut da hızlı hızlı nefes alıyordu.

           - "Ben seninki gibi göt sikmedim Ayça. Olağanüstüsün. Allahım!"

          Ve ikisi birden orgazma ulaştılar. Mahmut, sanki 1-2 saat önce hiç boşalmamış gibi yeniden katı katı boşaldı, Ayça'nın götünü spermleriyle doldurdu. Dakikalar süren bu orgazm dalgasının ardından kendilerine geldiklerinde ayrıldılar. Mahmut Ayça'yı başından tutarak penisine yöneltti ve Ayça hiç itiraz etmeden denileni yaptı. Mahmut'un yumuşamaya başlamış hali bile kocaman olan penisini ağzına aldı ve uzun uzun emerek, son sperm kırıntılarını da çıkardı ve afiyetle yuttu. Ağzında kendi götünden çıkmış bu penisle poz verircesine Mahmut'a baktı. Sonra iki sevgili uzun uzun öpüştüler. Ayça Mahmut'a artık gitmesi gerektiğini, kocasının 1 saat sonra geleceğini söyledi. Mahmut:

           - "Tamam mı şimdi Ayça? Bitti mi ilişkimiz, bir daha sevişmeyecek miyiz?"

           - "Bilmiyorum. Ama sakın bana şantaj yapma, olayları kendi haline bırakalım."

           - "Peki. Sen bilirsin. Sanırım böyle bir sikişi sen de pek yaşamamışsındır."

           - "Evet. Çok iyiydi. Ama şimdi git artık."

           Mahmut acele etmeden giyindi ve sokak kapısına yöneldi. Cep telefonu numarasını Ayça'ya verdi.

           - "Ne zaman istersen ara. Seninle olmak için daima hazırım."

           - "Tamam. Sağol."

           Kapıdan çıkmak üzereyken Ayça'yı kendine çekti ve derin derin öpüşmeye başladılar. Diller, dudaklar birbirine girdi. İki aşık öpüşe öpüşe ayrıldılar. Mahmut gidince Ayça salona geçti ve sigarasını içerken olanları düşündü. Hayatında böyle güzel sevişmemişti.

           "Sanırım Mahmut'la görüşmeye devam edeceğim," diye düşündü. Tolga'yı kendi yatağında aldatmıştı ve en ufak bir pişmanlık duymuyordu. Aksine, sanki bir çeşit intikam duygusu mutlulukla gülümsemesine neden oluyordu. Ama şimdi hazırlanması lazımdı. Tolga'nın gelmesine az kalmıştı.

           Hazırlanmak üzere banyoya girdi ve tazyikli suyun vücudundaki aşk kalıntılarını alıp götürmesine izin verdi.

           Ayça ile Tolga o akşam yemekte bol bol konuştular. Evliliklerini, geçmişte yaşadıkları güzel günleri, gelecek beklentilerini, ayrıyken geçirdikleri zamanı. İkisi de bu konuda yalan söylediler. Sanki ne Tolga Mirey'le birlikte olmaya devam etmiş, ne de Ayça'nın başından onca olay geçmemişti. Aralarındaki tek fark Ayça'nın aldatılmaya devam ettiğini bilmesi, Tolga'nın ise bilmemesiydi. Kötü günleri unutmaya, herşeye kaldığı yerden devam etmeye karar verdiler.

           O gece Ayça çok seksi giyinmişti ve yalnızca Tolga'nın ilgisini çekmekle kalmamış, ortamdaki herkesi kendisine hayran bırakmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde içkinin de etkisiyle Tolga iyice tahrik olmuştu ve Ayça'yı bir an önce eve götürmek istiyordu.

           Sonunda hesabı ödediler ve yola çıktılar. Sahil yolundan eve giderlerken, Tolga bir yandan arabayı sürüyor, bir yandan da sağ eliyle Ayça'nın mini eteğinin kesinlikle gizleyemediği bacaklarını okşuyordu. Bir süre böyle gittikten sonra, eve kadar dayanamayacaklarına karar verip sahildeki ceplerden birine parkettiler. Tolga Ayça'nın dudaklarına küçük öpücükler kondururken, bir yandan da göğüslerini okşamaya çalışıyordu. Birden Ayça Tolga'yı itti ve:

           - "Sana daha önce hiç yapmadığım birşey yapmak istiyorum."

           - "Nedir o?"

           - "Arkana yaslan."

           Tolga merak içinde arkasına yaslandı. Ayça ağır hareketlerle Tolga'nın kemerini çözdü, pantolonunun fermuarını açtı ve bir hamlede penisini özgürlüğüne kavuşturdu. Bir süredir içerde sıkışıp kalan penis titreyerek Ayça'nın önünde dikildi. Ayça, hiç oyalanmadan penisin başını ağzına aldı. Tolga'nın dudaklarından bir zevk iniltisi döküldü. Biraz penisin başını öpüp yalayan Ayça, sonunda tamamına yakınını ağzına alıverdi. Son günlerde bu konuda o kadar tecrübe kazanmıştı ki, Tolga'nın standart boydaki penisini ağzına alması gayet kolay olmuştu.

           Tolga'yı çıldırtırcasına emmeye başladı. Bir süre ağzında tutuyor, ağzının sıcaklığını Tolga'ya hissettiriyor, sonra hızlı hızlı 31 çektirircesine emiyordu. Ayça'dan ilk kez böyle bir muamele gören Tolga, hem şaşırmış hem de zevkten gözü dönmüştü. Tolga'nın gelmek üzere olduğunu anlayan Ayça hiç istifini bozmadan emmeye devam etti. Tolga adeta haykırarak boşalmaya başladı.

           Gırtlağına değen ilk sperm damlalarıyla emmeyi yavaşlatan Ayça, yıllardır ilk kez tadına baktığı Tolga'nın spermlerini doya doya yuttu. Tadı hoşuna gitmişti.

           "Yıllardır boşuna zaman harcamışım," diye düşünmekten kendini alamadı. Tolga tüm spermlerini boşaltıp rahatladığında, Ayça bir süre daha emip yalayarak penisi temizledi. Nihayet ağzından penisi çıkardığında, ortada tek bir sperm taneciği bile yoktu. Gülümseyerek eşine baktı:

           - "Nasıl, hoşuna gitti mi?"

           - "Hem de nasıl. Ama şaşırdım da. Önceden hiç yapmazdın böyle?"

           - "Seni çok özlemişim. Herşeyini."

           - "Ben de senin. Hadi eve gidelim."

           O gece Ayça ve Tolga evde de sevişmeye devam ettiler. Uzun zamandır birlikte olmamanın verdiği özlemle günün ilk ışıklarına dek zaman zaman ara verip, güç toplayarak seviştiler. Ertesi sabah Tolga işe çok zor gitti; yorgundu ve uyumak istiyordu.

           Ayça ise öğlene kadar güzel bir uyku çekti. Uyandığında saat 12'yi geçiyordu. Mutlulukla odayı dolduran güneşe baktı. Son 24 saat içinde defalarca seks yapmıştı ve kendini hala biraz yorgun hissediyordu. Duşunu aldıktan sonra, birşeyler yemek ve alışveriş yapmak için Akmerkez'in yolunu tuttu.

           Ayça food court'ta kahvesini içerken son zamanlarda yaşadıklarını düşünmeye başladı. Hayatının ne kadar değiştiğine inanamıyordu. Son 10 günde Tolga dışında 4 farklı erkekle (Sadık, Mahmut, Sinan ve Tamer) ve Piraye ile sevişmişti.

           Sadık'la yaşadıkları içkinin verdiği sarhoşlukla ve istemeden olmuştu.

           Mahmut'la ilk birlikteliği ise resmen tecavüzdü. Fakat diğerleri tamamen kendi insiyatifi ile gerçekleşmişti ve şöyle bir düşündü de, yaşadığı herşeyden büyük zevk almıştı. Adeta zincirlerinden boşanmış gibi çılgınca sevişmiş, daha önce ancak porno filmlerde görebileceği ve hatta hayal bile edemediği şeyler yapmıştı. Pişman değildi. Sadece Piraye'ye karşı bir miktar utanma duygusu hissediyordu, o kadar.

           Kararını vermişti. Hayatta daha önce ıskaladığı çok şeyler olduğunu farketmişti. Artık özgür bir kadındı, istediği gibi yaşayacaktı. Canı kimi isterse onunla birlikte olacaktı. Tolga'nın kendisini aldatmasını sineye çekip oturacak değildi ya. Kendisine daha iyi bakacaktı. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu yıllardır sanki unutmuştu veya ikinci plana itmişti.

           Bundan sonra güzelliğini sergilemekten de kaçınmayacaktı. İlk iş olarak kendine seksi iç çamaşırları almaya karar verdi. Bugüne dek hep standart çamaşırlar giymişti. Şimdi artık şöyle jartiyerli, şeffaf, seksi renklerde şeyler giyecekti. Hemen kastettiği türden iç çamaşırı satan bir dükkana gitti ve canının istediği herşeyi aldı. Eve döndüğünde bunları giyerek ayna karşısında kendini inceledi ve mutlulukla gülümsedi.

           O gece Tolga yattıktan sonra bilgisayarı açtı ve Mirey'e bir cevap yazdı.

           "Merhaba Mirey, Mailini görünce çok şaşırmadım. Seni Tolga ile ilk gördüğümde çok kızmıştım ama sonradan sakin kafayla düşününce o kızgınlığım geçti. Sen çok hoş bir kadınsın ve Tolga'nın senin tekliflerini reddetmemesi gayet normal. İkinizi de affettim. Sadece senin adına üzülüyorum. İzak'la problemleriniz olması çok kötü. Dışardan bakınca çok iyi bir çift gibi görünüyordunuz. Demek ki, dış görünüş aldatıcı olabiliyor. Her neyse...Tolga ile ilişkine devam edebilirsin. Senden ricam bunu etrafa yaymamanız. Ve Tolga benim ilişkinize devam ettiğinizi bildiğimi bilmemeli. Ha bir isteğim daha olacak. Madem İzak senin Tolga ile birlikte olduğunu biliyor, o halde kendisi de bir değişiklik yapabilir. Bir şekilde beni İzak'la tanıştır. Mesela bir akşam bize yemeğe gelin veya biz size gelelim. Bugüne dek yatakta başarısız bir erkekle tanışmadım. Nasıl bir durum olduğunu gözlerimle görmek, anlamak istiyorum. Herhalde bu isteğim seni rahatsız etmez. Sonuçta sen de benim gibi özgür bir kadınsın ve benden isteklerde bulunabiliyorsun. Lütfen bu isteklerimi kabul et. Bu maili de senin bana yazdığın mail gibi aramızda tutalım. Unutmadan, Erman bey ve Rıfat bey'le benim de aram iyidir. Ve tahmin edersin ki, bir şirkete personel bölümü için eleman bulmak ürün müdürü bulmaktan daha kolay. Kendine iyi bak..."

           Maili gönderince Ayça kendini çocuklar gibi neşeli hissetti. Ertesi sabah Mirey'in maili okurken yüzünün alacağı şekli görmek isterdi. Bu mailin şirkette başkalarının eline geçmesinden hiç korkmuyordu. Mailde kasıtlı olarak Mirey-Tolga ilişkisinden ve Mirey'in üst yönetimle iyi ilişkilerinden sözetmişti. Mirey bunu yaymayı ve rezalete neden olmayı göze alamazdı. İzak çok zengin bir eşti ve Mirey kesinlikle ondan ayrılmayı istemezdi. Bundan sonra neler olacağını merak ederek yatağına gitti ve tatlı bir uykuya daldı.

           Sonunda tatil bitti. Pazartesi sabahı Ayça işe giderken son derece şık ve bir o kadar da seksi giyinmişti. İş merkezinin kapısındaki güvenlik görevlilerinin adeta bakışlarıyla onu soymaları çok hoşuna gitti. Ofise girdi, Mirey'in önünden yüzüne bile bakmadan geçti ve doğru Erman bey'in odasına girdi.

           - "Günaydın Erman bey"

           - "Aa. Günaydın Ayça. Bitti mi tatil?"

           - "Maalesef. Ama sizleri de özlemişim."

           - "Biz de seni özledik."

           Ayça, Erman bey'in karşısına öyle bir oturuş oturdu ki, adamcağız gözlerini Ayça'nın bacaklarından alamaz oldu. Erman bey'in hep kendisine gereğinden iyi davrandığını farketmişti ama ikisi de evli barklı insanlar olduklarından bunun ardında herhangi bir şey aramamıştı. Şimdi Erman bey'in bakışlarından kendisi için deli olduğunu anlayabiliyordu.

           Erman bey ise Ayça'nın bu oturuşuna anlam verememişti. Zaten kısacık olan eteği oturuş pozisyonu sayesinde iyice açılmış, adeta bir şort boyutuna gerilemişti. Deniz tatilinin sembolü olan yanık tenli upuzun bacaklar Erman bey'in başını döndürüyordu.

           Erman bey şirketin genel müdür yardımcılarındandı. Ayça direkt ona bağlı çalışıyordu. 45 yaşlarında, yapılı, hafif kır saçlı, iyi giyinen bir adamdı. 20 yıllık bir evliliği ve 3 çocuğu vardı. Eşi Aysel 40-45 yaşlarında bir ev kadınıydı. Uzun evlilik yıllarının ardından eşiyle arasında pek de heyecan verici bir seks hayatı kalmamıştı. Bir nevi görev kabilinden on günde bir filan sevişiyorlardı. Daha doğrusu 10 dakika içinde çiftleşiyorlardı. Erman bey arada sırada kaçamaklar yapmıştı. Ama bu ilişkilerde de pek tatmin olmamıştı. Para karşılığı yapılan seks insana zafer kazanma duygusu vermiyordu. Ayça'dan her zaman hoşlanmıştı. Gerçekten güzel bir kadındı. Arada bir o biçimli kalçalarına, diri göğüslerine, nefis bacaklarına bakmadan edemezdi. Arada bir birlikte öğle yemeğine çıkarlardı, genellikle müşteri ziyaretlerine gittikleri günlerde. İyi anlaşırlar, iyi vakit geçirirlerdi. Daha fazlası hiç olmamıştı. Erman bey Ayça'nın işini beğenirdi. Evli barklı kadına karşı çapkınlık yapmaya kalkacak hali yoktu. Zaten bu işlerden pek anlamazdı. Düşüncelerinden Ayça'nın sesiyle sıyrıldı.

           - "Erman bey, neler oldu şirkette ben tatildeyken? Herşey yolunda mıydı?"

           - "Evet evet. Sorun olmadı hiç. Bugün bir ara sana bazı gelişmeleri anlatırım artık. Öğleden sonra bir ara. Olur mu?"

           - "Çok iyi olur. Bu arada, renginiz çok soluk görünüyor. Tatile ne zaman çıkıyorsunuz?"

           - "Sorma. Çok bunaldım son zamanlarda. Rıfat bey'le henüz konuşamadık. Belli değil ne zaman izne çıkacağım. Neyse ki, Aysel'le çocukları kayınpederin yazlığına gönderdim 2 gün önce. Bari onlar tatil yapsınlar."

           - "Sizin gibi eş zor bulunur vallahi. Siz çalışın, onlar tatil yapsın. Ne güzel."

           - "Ee, ne yapalım. İş hayatı bu!"

           - "Haklısınız. Bakın aklıma ne geldi. Neden gelişmeleri bana akşam yemeğinde anlatmıyorsunuz? Aysel hanım olmadığına göre siz kesin öğünlerinizi ihmal ediyorsunuzdur."

           - "Bilmem ki. Tolga merak etmez mi?"

           - "Hayır. Bu akşam onun da bir toplantısı var. Geç gelecek."

           - "Olabilir. Konuşuruz."

           - "Hadi ama. Bildiğim güzel bir balık lokantası var. Sakin bir yer. Rahat rahat konuşuruz."

           - "Tamam o zaman. Mesaiden sonra direkt gidelim."

           - "Anlaştık!"

           Ayça ve Erman bey akşam 7 gibi ofisten ayrıldılar. Ayça Tolga'ya telefon edip, tatil dönüşü fazla mesai yapması gerektiğini, kendisini merak etmemesini söylemişti. Tolga'cık da inanmıştı buna! Ayça, Erman bey'i boğazda güzel bir balıkçıya götürdü. Hafta içi olduğundan etraf kalabalık değildi. Güzelce yiyip içtiler. Hatta çakırkeyif oldular. Sözde iş konuşmaya gelmişlerdi ama iş dışında herşeyi konuştular. Tatilden, siyasi gelişmelerden, havadan sudan...

           - "Söylesenize Erman bey, 20 yıldır evli olmak nasıl bir duygu?"

           - "Normal. Yani hiç bu şekilde düşünmedim. Alışıyor insan."

           - "Ben de tam bunu kastetmiştim. Tolga'yla ben 6 yıllık evliyiz ve bazen evliliğimizin eskidiğini düşünüyorum."

           - "Nasıl yani?"

           - "Nasıl desem, alışkanlık işte. Karşındakinin herşeyini biliyorsun. Ne yediğini, hangi tür filmleri sevdiğini, hangi elbiselerini beğendiğini, ayıptır söylemesi, yatakta neler isteyeceğini ve neler yapacağını. Heyecan azalıyor zamanla çünkü yenilik kalmıyor. Sürprizler kalmıyor. Herşey keşfedilmiş durumda. Sizce de öyle değil mi?"

           - "Haklısın aslında. Hele işin içine çocuklar da girince. Ama ne yapalım, hayat böyle. Ben sıkıldım deyip bırakamazsın."

           - "Elbette. Hem sosyal normlar da bunu gerektiriyor. Ama bu insanların yenilikleri denemesine, arada bir başına buyruk davranmasına engel olmamalı bence."

           - "Belki. Ama ben açıkçası pek de denemedim bu söylediklerini."

           - "Hiç birşey için geç kalmış sayılmaz insan."

           - "..."

           - "Özel şeyler konuşmamızdan rahatsız olmuyorsunuz herhalde?"

           - "Hayır. Ne münasebet. Kaç yıldır tanıyoruz birbirimizi. Sadece alışık değilim bu tür konuşmalara."

           - "Ben size her konuda güveniyorum Erman bey."

           - "Teşekkür ederim. Ben de öyle. Rica ederim Ayça, iş dışında benimle sizli-bizli konuşma lütfen. İşte bundan rahatsız oluyorum!"

           - "Pekala. O zaman bu pek alışık olmadığın konulara devam edelim mi? İnsanın arada sırada bu tür sohbete ihtiyacı oluyor."

           - "Edelim tabii. Neden olmasın?"

           - "O zaman söyle bakalım Erman, eşini hiç aldattın mı?"

           - "Çok zor bir soru."

           - "Evet ama cevabı kolay."

           - "Bir iki kez evet. Fakat hoşuma gitmedi."

           - "Neden?"

           - "Çünkü yanlış tercihlerdi."

           - "Peki pişmanlık duydun mu?"

           - "Bilmiyorum. Sanmam."

           - "Yani başka bir kadınla birlikte olmak eşinle ilişkinin rutinini bozmadı."

           - "Hayır. Söylesene sen aldattın mı Tolga'yı hiç?"

           - "Evet. Pişman da değilim. Çok zevkliydi, bana yaşama sevinci, hayatıma renk verdi."

           - "Çok açık sözlüsün."

           - "Evet. Açık sözlülük her zaman iyidir."

           Erman bey konuşmanın gidişatına inanamıyordu. Bunca zamandır iş dışı neredeyse hiçbir şey konuşmadığı Ayça'la neler konuşuyorlardı. Yoksa Ayça kendisiyle birlikte olmak mı istiyordu. Böyle bir girişimde kendisi bulunamazdı ama karşı taraftan gelecek bir teklife de hayır demezdi. En iyisi devam etmek diye düşündü.

           - "Bence de."

           - "Hem değişik erkeklerden değişik şeyler, bilmediğim özelliklerimi öğrendim."

           - "Ne gibi?"

           - "Mesela oral seks. Eskiden hiç denemezdim bile. İğrenç bulurdum. Şimdi en sevdiğim şeylerden biri."

           - Erman bey kasıklarındaki ürpermeyi hissedebiliyordu. Duyduklarına inanamıyordu.

           - "Sen sever misin sana oral seks yapılmasını? Veya karşındakine yapmayı?"

           - "Şey, bu konuda fazla tecrübem yok. Aysel yatakta tutucudur. Çok eskiden bir iki kez oral seks yapmıştı bana. Daha doğrusu yapacak gibi olmuştu. Ne yalan söyleyim, hoşuma gitmişti. Ama sonra bir daha yapmadı. Bunun doğal olmadığını düşünüyor."

           - "Bence yanılıyor. İki cins içinde hem yapmak, hem de insanın kendisine yapılması müthiş bir şey. Hem iğrenecek bişey de yok. Oluşan sıvılar vücudumuzun bir parçası."

           - "Doğru, ben de aynen senin gibi düşünüyorum. Fakat elden bişey gelmiyor. İnsanın belli bir yaştan sonra fikri değişmiyor maalesef."

           - "Beyefendi, Pazartesi günleri erken kapatıyoruz. Özür dileriz, hesabınız."

           Erman bey'i hayretten hayrete düşüren bu konuşma garsonun sözleriyle kesilmişti. Garson kredi kartını alıp gittiğinde, söze giren Ayça oldu.

           - "Tam da muhabbetin en tatlı yerinde gidin diyorlar. Haksızlık bu."

           - "Maalesef."

           - "Ama geceyi hemen bitirmemiz gerekmiyor bence. Ne dersin, evde devam edelim mi?"

           - "Bizim evde mi?"

           - "Madem yalnızsın. Komşuların gerikafalı değillerse tabii?"

           - "Ok, kalkalım mı?"

           - Erman bey ayağa kalktığında penisinin sertleştiğini, pantolonunu zorladığını farketti. Utancından biraz yan durmaya dikkat etti. Yolda giderlerken pek konuşmadılar. İkisi de gecenin devamında neler olacağını merak ediyorlardı. Ayça, bu gece Erman bey'le birlikte olmayı kafasına koymuştu. Bu yüzden onu tahrik etmek için herşeyi yapıyordu. Erman bey ise yan gözle Ayça'nın bacaklarına bakmadan edemiyordu.

           Arabayı apartmanın bahçesine parkettiler. Asansörde neredeyse birbirlerinin kalp atışlarını duyabiliyorlardı.Önce mutfağa gittiler. Ayça güzel bir kahve yaptı ve ardından salona geçtiler. Geniş koltuğa yanyana oturdular ve ilgisiz konulardan konuşarak kahvelerini içtiler. Ayça Erman bey'in gözlerindeki heyecanı ve arzuyu görebiliyordu. İlk hamleyi kendisinin yapması gerektiğini de biliyordu.

           - "Erman, evin çok sıcakmış. Kliman bozuk mu?"

           - "Şey, klimamız yok. Çocuklar üşütürler diye taktırmadık."

           - "Evet ama şimdi çocuklar yok ve ben çok terledim. Banyo yapmamın sakıncası var mı?"

           - "Tabii. Kendini evinde hisset. Banyo koridorun sonunda."

           Böylece Ayça Erman bey'in evinde hızlı bir duş aldı. Duştan çıkınca elbiselerini giymedi. Banyodaki bornozlardan birini üzerine geçirdi. Aynada kendine baktı. Bornozun yakasında belli olan göğüsleri, ıslak saçlarıyla çok seksiydi. Salona gittiğinde Erman bey'in tüm pencereleri açarak salonu serinlettiğini gördü. Serin hava gerçekten çok hoşuna gitmişti. Sehpada soğuk bir şişe beyaz şarap ve iki kadeh vardı. Kendisini bornozla gören Erman bey'in şaşaladığını fark etti.

           - "Şey, banyodan sana sormadan bir bornoz aldım ama..."

           - "Önemli değil, keyfine bak. Benim bornozum o."

           - "Teşekkür ederim."

           Ayça doğru Erman bey'in yanına oturdu. Bacak bacak üstüne atarak çıplak bacaklarını sergilemeye başladı. Erman bey'in nefes alıpverişleri hızlanmıştı. Eline hayatının fırsatı geçmişti. Ne yapacağına karar veremiyordu. Söze yine Ayça girdi.

           - "Sana bir hediye vermek istiyorum Erman."

           - "Nasıl bir hediye?"

           - "Hani yemekte konuştuk ya. Hoşuna gittiği halde yapamadığın birşey."

           - "..."

           - "Arkana yaslan ve kendini rahat bırak."

           - "..."

           Erman arkasına yaslandı ve gözünü kırpmadan Ayça'yı izlemeye başladı. Ayça ayağa kalktı, üzerindeki bornozu bir hamlede yere bıraktı.

           - "Banyodan sonra en iyisi çıplak kurumak."

           Erman gözlerine inanamadı. Ayça'nın güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü. Karşısında Aysel'le mukayase edilmeyecek bir güzellik vardı. Ayça yere, Erman'ın bacaklarının arasına çömeldi. Çabuk hareketlerle pantolonunun kemerini çözdü, fermuarını açtı, pantolonu Erman'ın bacaklarından aşağı kaydırdı ve çıkardı. Elini taş gibi sertleşmiş erkeklik organına attı. Külodun üzerinden yavaşça okşamaya başladı.

           Erman'ın adeta nefesi kesilmişti. Epeydir bu kadar heyecanlanmamıştı. Ayça yavaşça Erman'ın külodunu da indirdi. Şimdi karşısında normal boyda, epey kalınca, kıllı bir penis duruyordu. Elini alttan sokup Erman'ın taşaklarını avuçladı. Erman'ın gırtlağından bir hırıltı koptu. Dilini taşaklardan penisin başına kadar olan bölgede aşağı yukarı gezdirdi, Erman'ın penisi terliydi ve biraz kokuyordu. Fakat iğrenmedi. Değişik bir tecrübe olacak diye düşündü. Erman başını arkaya atarak inledi.

           - "Ayça, kalbim duracak. Harikasın."

           - "Biliyorum. Ama henüz bişey görmedin. Bekle bakalım."

           Ve oral sekste edindiği tüm tecrübeyle Erman'ın penisine eğildi. Başını dudaklarının arasına aldı ve ağır ağır emdi. Sonra yumuşak dudak darbeleriyle penisi boydan boya öperek aşağıya indi ve yeniden yukarı çıktı. Erman gözlerini kapamış, ellerini Ayça'nın ıslak saçlarında gezdiriyordu. Ayça penisin başını yeniden ağzına aldı ve salyasını bulaştırarak iyice kayganlaştırdı. Yarattığı canavarı ağzından çıkardı ve tatlı tatlı 31 çektirmeye başladı. Penis o kadar kayganlaşmıştı ki, yerinde durmuyordu.

           Bunun üzerine aynı işi ağzıyla yapmaya karar verdi ve nefesini tutup, Erman'ın penisini adım adım ağzına soktu. Erman'ın inlemeleri ayyuka varmıştı. Adım adım penisin tamamını ağzına aldı. Burnu penisin kökündeki kılların arasındaydı. Bu şekilde penisi ağzında tuttu ve diliyle gövdesini yalamaya devam etti. Erman çılgın gibi titriyordu.

           Ayça'nın aklına başka birşey geldi. Penisi ağzından çıkardı ve sehpadaki kadehlere uzandı. İkisini de doldurdu, birini Erman'a uzattı. Erman'ın penisi pıtpıt atıyordu, üzeri tamamen Ayça'nın salyasıyla kaplanmıştı. Erman kadehini bir dikişte bitirdi. Ayça ise yarısını içti. Gülümseyerek Erman'ın penisini kökünden kavradı ve buz gibi kadehi gövdesinde gezdirdi. Erman titreyerek kendini çekmeye çalıştı. Ayça engel oldu. Penisin başını kadehe daldırdı.

           Erman gözlerine inanamıyordu. Ayça şarapla yıkadığı penisi yeniden ağzına aldı ve çılgınca emmeye başladı. Hem emiyor, hem de 31 çektiriyordu. Gitgide temposunu artırdı. Dilinin üzerinde Erman'ın ilk sperm damlasını hissetti. Penisi ağzından çıkardı. Erman yalvaran gözlerle baktı.

           - "Ne olur Ayça, durma, devam et. Az kaldı."

           - "Biliyorum."

           - GMY'sini yalvartması uygun değildi! Penisin başını süt içen bir kedi gibi küçük ve hızlı darbelerle yalamaya başladı. Erman kasılmaya başladı. Kasıklarından yükselen ateşi durdurması artık imkansızdı. Ateş taşaklarından penisinin başına dek yakıcı bir zevkle ilerledi. Birden bir çağlayan gibi köpürdü, inanılmaz bir tazyikle Ayça'nın yüzüne patladı. Gırtlağından önce bir hırıltı, ardından bir haykırış koptu. Ayça dudaklarına, diline, burnuna vuran sperm seliyle bir an şaşaladı. Daha önceki erkekleri hiç bu kadar tazyikli ve bol boşalmamışlardı.

           Penisi hemen ağzına aldı ve dudaklarıyla gitgel hareketine başladı. Erman titreye titreye, kasıla kasıla spermlerini Ayça'nın ağzına boşaltmaya, o güzel ağzı doldurmaya devam etti. Hayatında böyle bir zevk yaşamamıştı. Tüm beyni sanki uyuşmuştu. Adeta işer gibi boşalıyordu. Bir an gerçekten de işediğinden korktu. Fakat Ayça'nın hiç rahatsız olmuş bir hali yoktu. Aksine iştahla emiyordu. Erman'ın spermlerini ziyan etmemek için penisi ağzından çıkarmadan emmeye ve yutmaya devam etti.

           Sonunda penis yumuşayıp, küçülmeye başlayınca ağzından çıkardı. Erman'ın gözlerinin içine bakarak parmaklarıyla yüzündeki spermleri toplayıp, ağzına aldı. Sonra ağzını açtı ve biriken spermleri Erman'a gösterdi. Gülümseyerek hepsini yuttu. Erman'ın bacaklarına sıçrayan sperm artıklarını da yalayıp temizledi. Ardından kadehinde kalan şarabı içip bitirdi.Erman mayışmış bir halde arkasına yaslanmış, kendisine hayatının en güzel anlarını yaşatan bu güzel kadına minnettarlıkla bakıyordu. Ayça,

           - "Nasıldı Erman, hediyemi beğendin mi?"

           - "Hem de nasıl beğendim. Sanırım bundan sonra sık sık yeniden isteyeceğim."

           - "Zevkle. Hediye vermek çok hoşuma gider. Ama şimdi gitmem gerek. Tolga şüphelenmemeli."

           - "Ben de sana bir hediye vermek isterdim."

           - "Bunu ben de çok isterim ama bu gece olmaz. Bak aklıma ne geldi. Madem tatile de çıkmadın henüz. Yarın akşam veya çarşamba günü ikimiz birkaç günlüğüne bir bayi gezisine çıkalım. Birkaç gün tatil yaparız birlikte. Ne dersin?"

           - "Olabilir. Epeydir Akdeniz bayilerini ziyaret etmemiştim zaten."

           - "Harika. Yarın ayrıntıları konuşuruz."

           O akşam Ayça Tolga'ya tatilden sonra işe başlamanın ne kadar zor olduğunu, sanki herşeyi unuttuğunu filan anlatarak dert yandı. Üstelik yarın akşam 2-3 günlüğüne bayiler toplantısına gitmesi gerekecek gibiydi. Bu toplantıya Erman bey ve Nazan hanım'la birlikte gideceklerdi. Sesine ağlamaklı bir ton vererek o kadar yakındı ki, sonunda Tolga'nın bile morali bozuldu ve

           - "Ne olucak canım, 2-3 gün gidiver. Hem haftasonu birlikte Şile'ye gideriz," diyerek eşine moral vermeye çalıştı.

           Ayça ertesi sabah işe gider gitmez soluğu Erman bey'in odasında aldı. Erman bey uzun zamandır görünmediği kadar canlı ve neşeli görünüyordu.

           - "Bugün nasılsın bakalım Ayça? Akşam iyi dinlenebildin mi?"

           - "Harikayım Erman. Bayi toplantısı işini ayarladım. İstersen hemen bu akşama biletleri aldırayım, oteli filan ayarlayayım."

           - "Çok iyi olur. Ben de Aysel'e 3 günlüğüne Akdeniz bayilerine gideceğimi söyledim. Rıfat bey'le de konuştum. Herşey yolunda yani."

           Böylece herşey ayarlandı. Ayça hemen o gece 19.00 için uçak biletlerini aldırdı. Antalya'da beş yıldızlı bir tatil köyüne 3 günlük rezervasyon yaptırdı, Tolga'yı arayıp durumu üzüntülü bir sestonuyla bildirdi ve eşyalarını hazırlamak için öğleden sonra şirketten ayrıldı.

           Ha, bu arada bir fırsatını bulup, sigara içme odasında Mirey'le yalnız kalmayı da başardı. Kıza karşı o kadar rahat ve kendinden emin davrandı ki, kızcağız şaşaladı.

           - "Mireyciğim, bu akşam Erman bey'le bayiler toplantısına gidiyorum. Anlayacağın 3 gece Tolga yalnız. İstediğinizi yapmakta özgürsünüz. Yalnız toplantı dönüşü İzak'la bir program ayarlamış ol lütfen."

           - "Şey.. Bu kadar free takılmana inanamıyorum Ayça. Tolga'yı kıskanmıyor musun?"

           - "Hayır, kıskanmıyorum. Kıskançlık son derece ilkel bir huydur. Ben tüm ilişkilerimde özgürlük ve açıklıktan yanayım. Yoksa sen benim İzak'la birlikte olmamı kıskanır mıydın?"

           - "Şey..Hayır, sanmam. Hem nasıl olsa İzak pek bişey yapabilecek durumda değil."

           - "İyi o zaman. Aramızda mesele yok. Hadi kendine iyi bak. Görüşürüz."

           İstanbul uçağı saat 20 sularında Antalya'ya indi. Ayça ve Erman bir taksiye atlayıp tatil köyünün yolunu tuttular. Kısa sürede birlikte kalacakları odaya yerleşip, akşam yemeği için restorana indiler.

           - "Söylesene Ayça, sendeki bu ani değişimin nedeni ne? Her zaman aramız iyi olmuştu ama böylesine bir ilişki. Hiç aklıma gelmezdi."

           - "Değişim hoşuna gitmedi mi?"

           - "Gitmez olur mu? Dün gece bana yıllardır yaşamadığım bir orgazm yaşattın. Üstelik, seni hep beğenmişimdir. Yine de tuhaf geliyor olanlar biraz."

           - "Aslında ben de senden hep hoşlanırdım ama ikimiz de evli olduğumuzdan herhangi bir girişimde bulunmayı düşünmemiştim. Fakat Tolga ile aramızda geçen birtakım olaylar sonucu farklı düşünmeye başladım. Artık kendimi sınırlamıyorum. Hem bunları bırakalım şimdi. Önümüzde bizi bekleyen 3 güzel gün var. Keyfini çıkaralım."

           - "Anlaştık. Bu gece ne yapıyoruz?"

           - "Senin bir önerin yoksa, bu geceyi otelde odamızda geçirelim!"

           - "Çok iyi fikir!"

           Yemekten sonra Ayça ve Erman odalarına çıktılar. Duş almak için banyoya giren Ayça birkaç dakika sonra banyo kapısının açıldığını ve Erman'ın içeri girdiğini farketti. Hiç beklemeye tahammülü yok, diye düşündü. Erman duşakabinin kapısını açtı ve karşısında çırılçıplak duran Ayça'nın nefis vücudunu uzun uzun seyretti. Ayça arada bir arkasını dönerek, eğilerek filan Erman'a kendini iyice sergiliyor ve yıkanmaya devam ediyordu. Erman karşısındaki sütun gibi biçimli ve uzun bacakları, dolgun ve diri göğüsleri, sımsıkı popoyu büyülenmiş gibi izliyordu. Bir rüyadaydı sanki. Nice sonra Ayça'nın kendisini çağıran sesiyle hareketlenmek aklına geldi.

           - "Hadi Erman, sırtımı sabunlamayacak mısın?"

           Erman aceleyle soyundu, vücudundaki son giysi parçalarını da çıkarıp küvete girdi. Sabunluğu güzelce köpürttü ve arkasını dönen Ayça'nın güzel sırtına sürtmeye başladı. Sonra arkadan ellerini geçirdi ve Ayça'nın şahane göğüslerini avuçladı. Aysel'in küçük ve şekilsiz göğüslerinden sonra Ayça'nınkiler inanılması güç bir mucizeydiler onun için. Bir süre hareketsiz kaldı ve avuçlarını dolduran göğüslerin sıcaklığını, yumuşaklığını, kıvrımlarını hissetti. Derken önce ağır ağır, sonra gitgide heyecanlanıp hızlanarak yoğurmaya başladı. Bir yandan da kazık gibi olan penisini Ayça'nın kalçalarını sürtüyordu.

           Ayça inleyerek Erman'ı cesaretlendirmekten başka birşey yapmıyordu; tamamen teslim olmuştu. Ayça dakikalar boyunca göğüslerini Erman'a mıncıklattıktan sonra yüzünü döndü ve iki kaçak sevgilinin dudakları birleşti. Tutkuyla, arzuyla, açlıkla öpüşmeye başladılar. Ayça dilini ustalıkla Erman'ın ağzına sokuyor, erkeğinin dilini ve dudaklarını çılgınca emiyordu. Erman zevkten çılgına dönmüştü. İki eliyle Ayça'nın poposunu avuçlamış, hırsla ve istekle parmaklarını geçirmişti. Uzun süre öpüştüler; birbirlerinin ağızlarının ve dudaklarının her noktasını keşfettiler, tattılar. Tükürükleri birbirine karıştı.

           Sonunda nefes nefese ayrıldıklarında Ayça eğildi ve Erman'ın kazık gibi olmuş, zonklayan penisini ağzına aldı. Derin derin emdi. Erman'ın gırtlağından bir zevk iniltisi koptu. Ayça bu kez erkeğini ağzına boşaltmak istemiyordu. Kısa bir süre yaladıktan sonra penisi bıraktı ve küvetin kenarına domaldı. Erman hemen önündeki muhteşem kalçalara yumuldu. Ayça'nın kalçalarını hırsla öptü, ısırdı, kokladı. Parmaklarıyla araladığı kalçaların arasına dilini soktu ve Ayça'yı çığlık çığlığa bırakan bir hızla arka deliğini yaladı. Başparmağını vıcık vıcık olmuş vajinaya yerleştirdi ve ritmik hareketlerle bir süre okşadı. Ayça kendinden geçmişti:

           - "Hadi Erman, hadi sevgilim. Hadi sik beni artık. Dayanamıycam..."

           Erman'ın da dayanacak hali kalmamıştı. Bir çırpıda penisini köküne kadar Ayça'nın yumuşacık vajinasına soktu. Vajinadan yayılan sıcaklık tüm vücudunu zevkle titretti. Yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara Ayça'nın arkasında yaylanmaya başladı. Ayça gözlerini kapatmış, kendini tamamen içindeki sıcacık penisin hareketlerine teslim etmiş, tatlı tatlı esniyordu.

           Erman birden ritmini artırdı, bu zevke fazla dayanamadan boşalacağını anlamıştı. Birkaç saniye içinde zevkle titremeye başladı ve sanki aylardır biriktirmiş gibi bol ve şiddetli kasılmalarla spermlerini Ayça'nın içine boşalttı. Erman boşaldıktan sonra bir süre hareketsiz olarak Ayça'nın üzerine yığıldı. Ayça'ya dayanamamış ve biraz erken boşalmıştı.

           Ayça'nın henüz yeterince tatmin olmadığını anladı ve genç kadını kollarında yatağa taşıdı. Ayça kendini tamamen erkeğine teslim etmişti. Erman sevgilisini sırtüstü yatırdı, ayak parmaklarından başlayarak yukarıya doğru ilerledi. Sırasıyla, ayaklarını, bacaklarının neredeyse her santimetrekaresini öperek, yalayarak aşk üçgenine doğru yöneldi.

           Ayça nefes nefese kalmıştı. Onu iyice heyecanlandırmak isteyen Erman, aşk üçgenini pas geçti ve göbek deliğini, karnını öptü, yaladı. Daha önce avuçlarında tüm sıcaklıklarını, yumuşaklıklarını, harika kıvrımlarını hissettiği göğüsleri yeniden kavradı. İki eliyle sıkıca yanlardan bastırdı ve dilini iki meme ucu arasında fırça gibi kullanarak uzun uzun yaladı. Bir bebek gibi uçlarını sırayla ağzına aldı ve emdi.

           Ayça'nın inlemeleri dışarıdan duyulacak kadar artmıştı. Biraz da onu susturmak amacıyla, Erman dudaklarıyla Ayça'nın ağzını örttü. Altında yatan bu nefis kadını iştahla öptü. İki sevgilinin dilleri zevkle ve arzuyla dansettiler. Erman, Ayça'nın yüzünün her noktasının tadına baktı; burnunu, kulak memelerini yaladı, emdi, Ayça'yı öpüşmekten dudakları çatlayana kadar öptü, öptü, öptü...

           Sonunda Erman'ın penisi yeniden sertleşmeye başlamıştı. Ayça'yla yeniden birleşmek istiyor ama tam sertleşemediği için bundan kaçınıyordu. Zevkten çılgına dönen ve Erman'ın penisini içinde isteyen Ayça, yavaşça erkeğin altından kalktı, üste çıktı ve tüm hünerini kullanarak yarı-sert penisi emmeye başladı. Erman'ın penisi gitgide ağzında büyümeye, pıtpıt atmaya başlamıştı. Bunun üzerine penisi ağzından çıkaran Ayça, biraz daha aşağılara yöneldi ve Erman'ın arka deliğini diliyle uyarmaya başladı. Daha önce başına böyle bir şey gelmemiş olan Erman bir an şaşırdıysa da kendini dayanılmaz bir zevk dalgasına kaptırmakta gecikmedi.

           Ayça şimdi bir yandan Erman'ın arka deliğini ve taşaklarını emip-yalıyor, bir yandan da sağ eliyle şiddetle mastürbasyon yaptırıyordu. Bir süre sonra Erman'ın gerekli kıvama geldiğine karar verdi ve hızla doğrulup, bir hamlede yarattığı canavarın üzerine oturdu. İki sevgilinin gırtlaklarından şiddetli bir zevk iniltisi koptu. Müthiş bir tempoyla sevişmeye devam ettiler. Erman hem üzerindeki bu nefis vücudu, zıplarken özgürce salınan göğüsleri doya doya izliyor, hem de arada bir belini doğrultup onları küçük küçük ısırıyordu.

           Bu kez Ayça beyninin zonkladığını, yaklaşmakta olan muhteşem orgazmı hissediyordu. Tempolarını hiç bozmadılar ve Ayça gözlerinden yaşlar gelerek orgazma ulaştı. Adeta dakikalar boyu süren bu orgazmın ardından minnettarlık duygularıyla Erman'a baktı ve ona bir hediye vermek ve büyük bir zevkle boşalmasını sağlamak istedi.

           Boşalmak isteğiyle tutuşan Erman'ın yüzüne oturur pozisyona geçti ve arka deliğini yalattı. Sonra erkeğinin üzerine sırtüstü uzandı ve penisini yavaşça arka deliğine yerleştirdi. Erman hayatı boyunca bir kadına arkadan sahip olmamıştı ve heyecandan nefesini tuttu. Ayça yumuşak hareketlerle gidip gelmeye, adeta Erman'ın penisini sağmaya başladı. Erman'ın zevkten gözleri kararıyordu; penisi kazık gibi olmuş, nabız gibi atarak Ayça'nın daracık ve sıcacık arka deliğine gömülmüş, durmaksızın pompalıyordu.

           "Hayatta ne zevkler varmış bilmediğim", diye düşünüyordu. Çok geçmeden taşaklarından yükselen sperm dalgasını hissetti. Kendini tutamadı ve yüksek sesle inleyerek hepsini Ayça'nın içine boşalttı. Boşalma bittikten sonra bile Ayça hafif hafif gidip gelmeye, Erman'ın son sperm kırıntılarını sağmaya devam etti. Sonunda penisi arka deliğinden azat ettiğinde, koca bir sperm gölü Erman'ın göbeğine şıpır şıpır damlayarak boşaldı. Erman kendinden geçmiş, olanları izliyordu.

           Ayça gayet kendinden emin bir şekilde eğildi ve dilini bu sperm gölüne daldırdı. Erman gözlerine inanamıyor, ne düşüneceğini bilmiyordu. Birkaç gün önce birlikte iş konuştukları, güzelliğini her zaman takdir ettiği ama bir ilişkiye gireceklerine hiç ihtimal vermediği Ayça, bir tastan süt içen bir kedi yavrusu gibi, göbeğinden spermlerini içiyordu. Ayça diliyle spermleri yayıyor, birazını Erman'ın göbek deliğine dolduruyor, sonra yine göbek deliğinden içiyordu. Böylece bir kaç dakika içinde kıvamını yitiren, şeffaf bir sıvı haline gelen ve soğuyan tüm spermleri yaladı yuttu. Bir damla bile kalmamacasına Erman'ın karnını temizledi.

           Yüzünde kaltak bir ifadeyle erkeğinin üzerine uzandı ve onu tutkuyla öpmeye başladı. Erman itiraz etmedi. Tuhaf, alışılmadık bir zevk denizinde yüzüyordu ve kendini tamamen bırakmıştı. İki sevgili Ayça'nın ağzında kalan sperm artıklarını paylaştılar ve derin derin öpüştüler.

           Bir süre sonra Erman'ın horultuları yükselmeye başlamıştı. Ayça yaşadıklarına kendisi de hala inanamıyordu. Sanki bir şey kafasındaki oto kontrolü tamamen kaldırmıştı. Sanki cinsel zevk eşiği düşmüştü. Kendini her erkekle sevişebilecek gibi hissediyor ve açıkçası bunu istiyordu da. Bunca yıllık kocasına sadık, namuslu Ayça gitmiş, yerine nemfomanyak bir fahişe gelmişti. Bu düşünceye gülümsemeden edemedi. Yapabileceklerini, olasılıkları düşündükçe heyecanlanıyordu.

           "Dur bakalım Mirey hanım", diye fısıldadı, "Seninle işimiz İstanbul'a dönünce başlıyor. Kimin kocasına el attığını göreceksin."

           Tatilin geri kalanı da iki sevgili için çok hareketli geçti. Bol bol yüzdüler, güneşlendiler, kumsalda keyif yaptılar. Hiç iş konuşmadılar. Geceleri çevredeki barlara, discolara gittiler, dans ettiler. Ve her fırsatta, daha doğrusu Erman'ın yeniden her hazır oluşunda seviştiler. Odada, banyoda, kumsalda, denizde, uygun olan her yerde seviştiler. Akıllarına gelen her pozisyonu gerçekleştirdiler. İstanbul'a döndüklerinde eşlerine, bu sıcaklarda şehir dışında çalışmanın, iş hayatının ne kadar sıkıcı ve yorucu olduğunu kendilerini bolca acındırarak anlattılar.

          

           Yeniden işe başladığının ikinci günü Ayça şirketin yönetim kurulu toplantısına katıldı. Erman bey'in çocuğu rahatsızlandığı için toplantıda ona Ayça ikame ediyordu. Bu toplantıda dikkatini çeken bir nokta Ayça'nın aklına daha önce gelmeyen bazı olasılıkları getirdi. Genel müdür Rıfat bey kendisiyle gereğinden çok daha fazla ilgileniyor, gözlerini sık sık vücudunda gezdiriyordu. Ayça da minicik eteği ve gömleğinin düğmeleri arasından bir görünüp, bir kaybolan sütyeniyle dikkat çekmeyecek gibi değildi.

           Rıfat bey 60'a merdiven dayamış, belki de gelmiş, şişman, kel kafalı, parası hariç hiç bir şekilde bir kadının ilgisini çekmeyecek bir adamdı. Bugüne dek Ayça'nın da ilgisini hiç çekmemişti fakat artık Ayça'nın aklından başka şeyler geçiyordu. Şirket içindeki pozisyonu ve gerçekleşmesini istediği bazı olaylar açısından Ayça'nın ilgi alanına girmişti. Yine de,

           "bu aralar olmaz, başka planlarım var", diye düşünen Ayça, Rıfat bey'in bakışlarına fazla karşılık vermedi.Toplantıdan sonra yerine geçince hemen telefona sarıldı ve Mirey'i aradı. Birlikte öğle yemeğine çıkmayı teklif etti. Mirey biraz tereddüt ettiyse de teklifi kabul etti. Öğle yemeğinde Ayça sözü fazla dolandırmadan konuya girdi:

           - "Mireyciğim, nasıl, ben yokken Tolga ile iyi vakit geçirdiniz mi?"

           - "Tolga ile görüşmedik Ayça. Sen izin verdin diye hemen birlikte olacak değildik ya!"

           - "Siz bilirsiniz. Sizin cinsel hayatınıza karışmıyorum. Fakat, bil ki, ikinizi sevişirken izlemek istiyorum."

           - "Ne diyorsun sen Ayça? Aklını mı kaçırdın? Nasıl olur?"

           - "Çok güzel olur. Belki sizden alacağım dersler vardır. Hem sen çok hoş bir kızsın."

           - "Sana inanmıyorum. Hayır, olmaz."

           - "Bence bir kez daha düşün. Teklifimi kabul etmezsen, öğleden sonra doğru Rıfat bey'in odasına gidip, senin eşimi baştan çıkarmaya, yuvamı yıkmaya çalıştığını anlatacağım. Bu aralar aramızın nasıl iyi olduğunu biliyorsun. Bu durum sanırım hoşuna gitmez. Belki de şirkete yeni bir personelci almak ister."

           - "Çok adisin. Bunları söylediğine inanmıyorum."

           - "Bence bir an önce kararını ver. Bu akşam için Tolga'yı ara. Bizim evde buluşun. Ben bu akşam çok geç geleceğimi söyledim zaten. Saat 9 gibi sessizce gelirim. Sizi izlemek harika bir tecrübe olacak."

           Tolga yemekten yeni dönmüş, Ayça'yla telefonda görüşmüştü. Ayça'nın işleri bu aralar çok yoğundu; yine geç saatlere kadar çalışıp, yeni ürünün promosyon kampanyası üzerine kafa patlatacaklardı. Tolga önündeki dosyalara gömülmüştü ki, çalan telefonla irkildi.

           - "Alo. Merhaba Tolga, ben Mirey."

           - "...Merhaba Mirey. Şaşırdım biraz, işe dalmışım. Nasılsın?"

           - "Teşekkür ederim. Sen?"

           - "Ben de iyiyim. Ne var ne yok, İzak nasıl?"

           - "Boşver onu şimdi. Bu akşam ne yapıyorsun?"

           - "Bu akşam mı? Bilmem. Neden sordun?"

           - "Seni çok özledim."

           - "...."

           - "Sen de beni özlemedin mi?"

           - "Şeyy, özledim elbette. Fakat... Bu şekilde nereye kadar devam edeceğiz, bilmiyorum."

           - "Gittiği yere kadar. Bence günün tadını çıkaralım. Söylesene sizin ev uygun mu, Ayça sanırım yine geç çıkacak, burada konuşurlarken duydum."

           - "Evet. Yine geceyarısına kadar çalışacakmış."

           - "Harika! Yedibuçukta sendeyim."

           - "..."

           - "Hadi sevgilim, görüşürüz. Bye!"

           - "Bye!"

           Ayça arabasını evin yan sokağına park etti. Apartmana girdi, merdivenleri yürüyerek çıktı. Anahtarı dikkatlice, ses çıkarmamaya özen göstererek deliğe yerleştirdi. Döndürdü ve kapı sessizce açıldı. "Geçenlerde iyi ki yağlamışız", diye düşündü. Ayakkabılarını çıkardı, parmaklarının ucuna basarak, usulca koridorda ilerledi. Evin ışıkları yanmıyordu, sadece koridorun sonundan, yatak odalarından gece lambasının soluk ışığı süzülüyordu.

           Kararlı ve sessiz adımlarla o tarafa yürüdü. Yaklaştıkça içeriden gelen sesleri duymaya başladı. Kısık sesle konuşan iki kişi. Kapının yanına gelince durdu. Karanlıkta elinde bir alet belirdi: Bir dijital kamera...

           Soğukkanlı hareketlerle kamerayı koridorda, kapının çaprazında, yatağı yandan gören bir sandalyenin üzerine yerleştirdi ve record düğmesine bastı: Çıt! Gerçi içerdekilerin onu duyacak durumları yoktu ama yine de bir süre hareketsiz kaldı. Kamera çok sessiz çalışıyordu. Sandalyenin arkasına atılmış bir t-shirti kameranın üzerine çekti. Artık teknoloji harikası bu mini kamerayı t-shirtü üzerinden almadıkça kimsenin görmesi veya duyması mümkün değildi. Ayça geldiği gibi sessizce kapıya yürüdü. Ayakkabılarını giydi, sessizce kapıdan dışarı süzüldü. Az sonra arabasının direksiyonunda Boğaz'a doğru ilerlerken kendi kendine gülümsüyordu.

           "Bakalım bu ev yapımı film İzak'ın ilgisini ne kadar çekecek? Üstelik 120 dakika!" diye düşündü. "Ayrıca ben de merak ediyorum."

           Saat 12 civarında Ayça yeniden evine geldi, bu gece ikinci kez! Zili çaldı, kapıyı Tolga açtı.

           - "Hoşgeldin canım, çok geç kaldın, merak ettim seni." "Sorma. Bu kampanya bizi öldürecek. Neyse, sonunda geldim işte. Sen neler yaptın?"

           - "Televizyon seyrettim. Biraz uyukladım. Sıradan şeyler..."

           - "Canım benim. Sıkılmışsındır. Biraz eğlenelim mi, ne dersin?"

           - "Aslında çok iyi olurdu ama ikimiz de yorgunuz. Bugün ben de ofiste epey yoruldum."

           - "Hadi yatalım o zaman."

           Ayça içten içe sinirlenmeden edemedi. Kaç yıllık kocası nasıl da kolaylıkla yalan söylüyordu. Yatak odasına yürürken, hızlı bir hareketle kamerayı sakladığı yerden aldı ve banyoya girdi. Kaset bitmişti. İçindekilere ertesi gün bakacaktı. Duşunu aldı, ertesi gün olacakları düşünerek yatağa uzandı. Yastıkta hala Mirey'in kokusu vardı.

           Ayça ertesi sabah erkenden işyerine telefon edip, o gün işe geç geleceğini bildirdi. Kahvaltıdan sonra, elinde kahvesiyle televizyonun karşısına geçip, dün geceki kasedi izlemeye başladı. Kendi yatak odasında müthiş bir seks filmi çevriliyordu.

           Mirey tam da kendisinin yattığı tarafa uzanmıştı. Tolga büyük bir iştahla Mirey'in silikonlu izlenimi veren nefis biçimli göğüslerini emiyordu. İki sevgilinin inanılmaz bir zevk aldıkları belliydi. Tolga dakikalar boyunca Mirey'in iki göğsünü de emdi, yaladı, ısırdı. Yanlardan bastırıp, diliyle ikisini birden yaladı. Meme uçlarını sıkıştırdı, emdi. Mirey'in inlemeleri çok net duyuluyordu.

           Ardından uzun uzun öpüştüler. Daha doğrusu birbirlerini yediler. İki aşığın dilleri iştahla birbirlerine dolanıyor, dudakları diğerininkini zevkle emiyordu. Ayça gördükleri karşısında biraz şaşırmıştı.

           "Bu ikisi birbirine aşık", diye düşündü.

           Bu arada Mirey ayağa kalktı ve odadan çıktı. Kapıya doğru yürürken kameraya iyice yaklaşınca Ayça onun ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemedi. Kusursuz bir vücudu vardı; iri, biçimli göğüsler, upuzun sütun gibi bacaklar, ince bir bel, şahane kalçalar, masmavi gözler...

           "Vajinasını da yeni traş etmiş kaltak", dedi kendi kendine Ayça.

           Bu arada yatakta yalnız kalan Tolga sırtüstü uzanmış, kazık gibi olmuş penisini okşuyordu. Ayça, "Nasıl da iştahla bekliyor onu Mirey'e geçirmeye" diye düşündü. Az sonra Mirey geri döndü ve doğruca Tolga'nın hazır bekleyen penisini dudaklarının arasına aldı. Tolga zevkten gözlerini kapamıştı. Mirey ağzında tuttuğu penisi ufak ufak emiyor, bir yandan da Tolga'ya bakıyordu. Sonra dondurma yalar gibi yalayarak tüm penisi tükürüklerine buladı. Taşaklara indi ve onları da vantuzlayarak emdi. Dilini Tolga'nın taşaklarının dibinde, arka deliğinin yakınlarında gezdiriyordu. Tolga hayvan gibi inliyordu. Birden kasılmaya, titremeye başladı. Bunu farkeden Mirey hemen penisi ağzına aldı ve hızla emmeye başladı. Tolga'nın çıkardığı seslerden boşalmakta olduğu anlaşılıyordu ama penisin başı Mirey'in ağzında olduğundan bir şey görülemiyordu.

           Bir süre sonra Tolga'nın inlemeleri kesildi, nefes alması normale döndü. Mirey hala penisi ağzında tutuyor, emmeye devam ediyordu. Sonunda başını dudaklarının arasından serbest bıraktığında penisin başı tertemiz, pırıl pırıldı. Ortalıkta en küçük bir sperm izi yoktu.

           "Hepsini yutmuş orospu", diye söylendi Ayça. Daha fazla seyretmek istemedi. Hızlı hızlı ileri sararak şöyle biraz bakındı. Tolga boşaldıktan sonra Mirey'i yüzükoyun yatırmış, ensesinden ayak parmaklarının ucuna dek her noktasını tadını çıkarırcasına öpüyor, yalıyor, kokluyordu.

           "Bana hiç bunu yapmamıştı", diye düşündü Ayça, Tolga'nın Mirey'in ayak parmaklarının aralarını yaladığını görünce. Bu uzun yalama seansının sonunda Tolga başını Mirey'in vajinasına gömdü ve dakikalar boyunca oradan ayrılmadı. Ayça ayrıntıları göremiyordu ama Mirey'in inanılmaz zevk aldığı çıkardığı seslerden ve titremelerinden belliydi.

           "Galiba bir kaç kez orgazm oldu," diye düşündü Ayça.

           Sonunda Tolga yeniden sırtüstü uzandı ve Mirey'i kucağına aldı. Yeniden iyice sertleşmiş penisini ıslatması için Mirey'in ağzına verdi. Mirey iştahla yaladı ve tükürükledi. Sonra bir hamlede içine aldı. Ayça sarmaya devam etti. Uzun süre bu şekilde seviştiler. Tolga bir yandan da, Mirey'in tadına doyamadığı göğüslerini avuçluyor, sıkıştırıyordu. Ayça daha fazla seyretmedi. Kamerayı kapadı, çantasına koydu. Kararlı adımlarla kapıya yöneldi.

           Öğle yemeğinden erken dönen Ayça'nın aklından şeytanca planlar geçiyordu. Doğru insan kaynaklarına, Mirey'in masasına yöneldi. Departmanda kimse yoktu. Hiç tereddüt etmeden masanın çekmecesinden Mirey'in ajandasını aldı ve "İ" harfinden bulduğu İzak'ın telefon numarasını kendi ajandasına yazdı. Yerine döndü. Hemen telefona sarıldı.

           - "Alo, İzak bey'le mi görüşüyorum?"

           - "Evet, buyrun?"

           - "Merhaba İzak bey. Ben Ayça, XX şirketinden. Beni hatırladınız mı, Mirey'le nikahınızdan?"

           - "Merhaba Ayça hanım. Evet, hatırladım. Nasıl yardımcı olabilirim size?"

           - "Sanırım benim size yardımcı olmam gerekecek."

           - "Anlayamadım. Nasıl yani?"

           - "Mirey sizi benim eşim Tolga'yla aldatıyor."

           - "..."

           - "Önce ben de inanmadım. Fakat onları bizim evde bastım. Üstelik, elimde video görüntüleri de var. Size de haber vermek istedim."

           - "Nasıl olur? İnanmıyorum size."

           - "İnanın İzak bey. Doğru söylüyorum. Sorabilir miyim, dün akşam Mirey neredeydi?"

           - "İşteydi. Yeni eleman alımları üzerinde çalışıyorlardı."

           - "Hayır, İzak bey. Maalesef bu doğru değil. Dün akşam Mirey ve Tolga bizim evde birlikteydiler."

           - "Ama nasıl olur? Hay allah, ne diyeceğimi bilemiyorum."

           - "Çok şaşırdığınızı biliyorum. Ben de şaşırdım ve üzüldüm."

           - "Peki, ne yaptınız? Yüzleştiniz mi?"

           - "Hayır. Henüz değil."

           - "Ben hala söylediklerinize inanmakta zorlanıyorum."

           - "O halde size bir teklifim var. Bana ev adresinizi verin, bir saat sonra geleyim. Yanımda kanıtları da getireyim. Hem bundan sonra ne yapacağımıza da birlikte karar veririz."

           - "Ayça hanım, iş yerindeyim şu an."

           - "Ben de öyle. Ama bu konu herşeyden önemli. İzin alıp çıkacağım."

           - "..."

           - "Neden tereddüt ediyorsunuz ki? Beğenmeseniz de gerçeği anlamış olacaksınız."

           - "Peki, tamam. Adres: ...."

           Ayça telefonu kapadıktan yarım saat sonra, müşteri ziyaretine gideceğini söyleyerek işyerinden ayrıldı. Arabasını doğru İzak'ın evine sürdü.

           Ayça zile basıp bekledi. Burası çok zengin bir semtte, son derece lüks bir apartman dairesiydi. Kapıyı İzak açtı. 35 yaşlarında, biraz kilolu, gözlüklü, pek de bir özelliği olmayan bir adamdı. Ayça'yı içeri aldı ve salona geçtiler. Kısa bir süre ortadan kayboldu. Ayça dikkatlice evi inceledi. Oldukça zevkli döşenmiş, çok büyük bir salondaydı. Ev sahiplerinin zenginlikleri her ayrıntıda belliydi.

           Kamerayı çantasından çıkardı. Az sonra İzak içeri girdi. Televizyonu açtı. Ayça kamerayı televizyona bağladı, kasedi başa sardı ve oturup izlemeye başladılar. Bir süre hiç konuşmadan izlediler. Ayça çaktırmadan İzak'ı inceliyordu. Güzel karısının Tolga'nın penisine dondurma muamelesi yaptığı bölümlerde ter içinde kalmıştı. Yüzündeki ifadeden büyük bir şaşkınlık okunuyordu. Bunun dışında bakışlarından kızgın mı, üzgün mü olduğu, daha doğrusu hangisinin ağır bastığı anlaşılmıyordu.

           Ayça kasedi epey ileri sardı. Artık kendisinin de izlemediği bölümlere gelmişlerdi. Tolga sırtüstü uzanmış, Mirey de onun göğsüne yatmıştı. İki aşık sohbet ediyorlardı.

           - "Sen benim bugüne dek seviştiğim en iyi erkeksin Tolga. Uçuruyorsun beni."

           - "Sen de harikasın sevgilim. Ben hayatımda senin kadar ateşli bir kadın tanımadım." Bu sözler üzerine Ayça ve İzak bir an birbirlerine baktılar. Tolga devam etti:

           - "Yakın zamana dek Ayça bana oral seks yapmazdı. İğrenirmiş. Sen ise aklımı başımdan alıyorsun. Hele o sıcacık ağzına boşaldım ya, zevkten aklımı kaçırıyorum sandım."

           - "Tolga, bu kaçamak sevişmeler bana yetmiyor. Yatakta çok yalnızım. İzak, biliyorsun iktidarsız..."

           - "Biliyorum. Ama ne yapabiliriz? İkimiz de evliyiz."

           - "Belki bu durumu İzak'a anlatmalıyım. Bilmiyorum. Ama sevgilim, sana doyamıyorum." İzak hırsla televizyonu kapadı.

           - "Daha fazla katlanamayacağım buna."

           - "Nasıl da ilerletmişler işi değil mi İzak? Sana İzak dememin bir mahsuru var mı?"

           - "Hayır, istediğini söyle. Ben de sana Ayça diyebilirim sanırım."

           - "Tabii."

           - "Peki şimdi ne yapıyoruz?"

           - "Emin değilim. Aklımdan bazı şeyler geçiyor ama..."

           - "Ben altüst oldum. Hiç birşey düşünemiyorum."

           - "Bence senin temiz havaya ihtiyacın var. Hadi bir yere gidip, bir şeyler içelim. Hem ne yapacağımızı konuşuruz."

           - "Ok. Hadi."

           Ayça ve İzak yarım saat sonra çok güzel İstanbul manzarası olan bir cafe'de oturmuş, konuşuyorlardı.

           - "Söylesene İzak, biz bunu hakedecek ne yapmış olabiliriz?"

           - "..."

           - "Hem de kendi yatağımda, inanamıyorum."

           - "Ayça, duydun ya, ben iktidarsızım."

           - "Yani? Kusura bakma, daha önce iktidarsız olduğunu söyleyen bir erkekle bu konuyu konuşmamıştım."

           - "Haklısın. Bu konuyu konuşmak zor."

           - "Seninle artık kader birliği ettik. Söylesene nedir problemin?"

           - "Nasıl desem,..."

           - "Çekinme lütfen."

           - "Penisim sertleşmiyor. Daha doğrusu yeterince sertleşmiyor. Mirey'le ilişkiye giremiyoruz. İlk zamanlarda epey uğraştık. Ama başaramadık. Artık zaten olmayan seks hayatımızı tamamen bitirdik. Bu konuyu adeta unuttuk."

           - "Doktora göründün mü? Hep mi böyleydi?"

           - "Eskiden, evlenmeden önce, bir kaç kez sertleşmiştim. Kendi kendime. Ama bir kadınla asla sertleşemedim. Olmayacak korkusu zaten olmamasına yetiyor. Doktor, aslında sorunumun tamamen psikolojik olduğunu düşünüyor. Çünkü fiziki testler bu durumu açıklayamıyor. Herşey normal görünüyor."

           - "Gerçekten ilginç. Bence doktorun haklı. Gayet sağlıklı bir erkek olduğuna eminim ben."

           - "Teşekkür ederim ama maalesef..."

           - "Neden kendini koyveriyorsun? Henüz gençsin. Önünde tadını çıkarabileceğin yılların var."

           - "Sözlerin gerçekten beni onore ediyor ama sanmıyorum."

           - "Denemeye var mısın?"

           - "Nasıl, neyi?"

           - "Birlikte."

           - "Yanlış mı anlıyorum? Sen şimdi bana...?"

           - "Evet, yanlış anlamıyorsun. Seni son derece çekici buluyorum ve sana erkekliğini kazandırmak istiyorum. Hem ne yalan söyleyim, bunu yaparak Tolga'dan intikam da almış olacağım."

           - "Ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında ben de Mirey'den intikam almak isterim. Hem ben de senin çok güzel bir kadın olduğunu düşünüyorum. Eşin seni aldatmakla büyük haksızlık etmiş. Ama, yine de..."

           - "Ne kaybedersin İzak? Düşünsene, ya bir de herşey yolunda giderse? Önünde açılacak fırsatları düşünsene!"

           - "Haklısın sanırım. Hem intikam ikimizi de rahatlatır. Peki ama, nasıl, nerede olacak bu deneme?"

           - "Sizin evde. Bugün, hemen şimdi."

           - "Ciddi olamazsın!"

           - "Çok ciddiyim. Hadi hemen kalkalım."

           - "Ayça, sana hiçbir şey için söz veremiyorum."

           - "Biliyorum, bunu senden isteyemem zaten. Ben de sana söz veremem hem."

          

           Ayça ve İzak yarım saat sonra İzak'ların evine geldiler. İzak izin isteyip, duş almak için banyoya girdi. Ayça da kendine içecek bişeyler hazırladı. İçkisini alıp, evi dolaştı.

           "Demek burada oturuyor fahişe," diye düşündü; "İntikamım acı olacak."

           İzak'ı beklerken yatak odasına geçti. Yatak odası son derece geniş ve konforlu döşenmişti. Dev gibi bir yatak odayı ortadan bölüyordu. Ayça üzerindekilerin bir kısmını çıkardı. Üzerinde sadece iç çamaşırlarıyla yatağa uzandı. Az sonra İzak banyodan çıktı.

           - "Nerdesin Ayça?"

           - "Burdayım İzak, yatak odasında."

           İzak üzerinde bornozuyla yatak odasına geldi ve Ayça'yı iç çamaşırlarıyla yatakta bulunca şaşkınlığını gizleyemedi.

           - "Bakıyorum çok hızlısın."

           - "..."

           - "Nasıl başlayalım, ne yapıcaz şimdi?"

           - "Evde hiç masaj için kullanabileceğim bir çeşit yağ var mı? Mirey'in vücut losyonu filan olabilir."

           - "Olması lazım. Getireyim mi?"

           - "Sen yatağa gel. Ben alırım. Banyoda mı?"

           - "Evet, sanırım."

           - "Ok. Sen uzan bakalım. Döndüğümde o bornozu görmeyeyim."

           Ayça banyoya gitti ve tam aradığı gibi bir losyonla odaya döndü. İzak bornozu çıkarmış ama katlayarak tam penisinin üzerine koymuştu.

           - "Utanıyor musun benden? Bak ben ne yapacağım şimdi."

           Ve Ayça gözlerini bir an bile İzak'ınkilerden ayırmadan sütyenini ve külodunu çıkardı. Tamamen çıplaktı. İzak'ın iyice görebilmesi için kendi etrafında döndü.

           - "Nasıl, beğendin mi?"

           İzak, Ayça'nın güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü.

           - "Sen gördüğüm en güzel kadınlardan birisin. Harikasın!"

           - "Teşekkür ederim. Şimdi yüzükoyun yat bakalım. Bornozu da bana ver."

           İzak hızlı bir hareketle kendini göstermemeye çalışarak döndü. Bornozu yere bıraktı.

           - "Çok güzel. Şimdi gözlerini kapa ve kendini rahat bırak. Güzel şeyler düşün, mesela beni düşün."

           Ayça yatağa çıktı ve çıplak vücudunu İzak'ınkine yaslayarak üzerine uzandı. İzak hafifçe inledi. Ayça'nın vücudundan yayılan sıcaklık tüm vücudunu kapladı. Bir kaç dakika bu şekilde yatan ve İzak'ın ensesine küçük öpücükler konduran Ayça, daha sonra dizlerinin üzerinde doğruldu ve avucuna bolca losyon boşalttı. Losyonu İzak'ın sırtına yaydı ve yumuşak hareketlerle masaja başladı. Omuzlarını, sırtını uzun uzun yağladı. İzak'tan ses gelmiyordu, gözlerini kapamış öylece yatıyordu.

           Ayça bir miktar daha losyon aldı ve İzak'ın poposuna yöneldi. İki eliyle birden İzak'ın kalçalarını, bacaklarının arkalarını, ayak bileklerini, ayaklarını yağlayarak masaja devam etti. İzak tatlı tatlı inliyordu. Uzun süren bu masaj seansının ardından Ayça, İzak'tan sırtüstü uzanmasını istedi. İzak tepki vermeden isteneni yaptı ama eliyle penisini gizledi. Ayça gülümsedi ve losyonla bu kez İzak'ın göğsüne, beline masaja başladı.

           Sonunda son derece rahat bir hareketle İzak'ın ellerini kenara aldı. Karşısında İzak'ın penisi duruyordu. Penis tamamen yumuşak ve inikti. Buna karşın hiç te küçük değildi.

           - "Penisin çok güzel İzak."

           - "..."

           - "Az sonra onu uyandıracağım, hazır ol!"

           Ayça İzak'ın taşaklarını avuçlarına aldı ve tatlı tatlı okşamaya başladı. Sonra avuçlarına biraz daha losyon döktü ve İzak'ın penisini sağ eliyle kavradı. İzak inledi. Ayça bir yandan İzak'ın penisini vıcık vıcık olana dek yağlayıp, okşarken, bir yandan da sol eliyle göğsüne masaja devam ediyordu. Peniste küçük kıpırdanmalar vardı. Ayça gülümsedi ve eğilerek penisin başına bir öpücük kondurdu. Sonra küçük öpücüklerle penisin tüm gövdesini dolaştı. Öpmeye bırakınca İzak yalvaran bir sesle;

           - "Ne olur durma Ayça. Uzun zamandır bu kadar zevk duymamıştım. Hadi devam et!"

           Bunun üzerine Ayça penisin başını ağzına aldı ve emmeye başladı. Pek büyümediği için kolaylıkla tamamı ağzına sığıyordu. Bir süre bu şekilde, yumuşak yumuşak emdi. İzak Ayça'nın saçlarını okşuyordu. Ayça emmeyi bıraktı ve İzak'ın karnına oturdu. Losyonu kendi göğüslerine döktü.

           - "Hadi İzak, sıra sende. Sen de bana masaj yapacaksın. Bunlarla başla."

           Ve dimdik göğüslerini okşaması için İzak'a teslim etti. Deminden beri hayranlıkla seyrettiği göğüsleri İzak hoyratça kavradı. Ayça hafifçe inledi. İzak önce yavaş yavaş, sonra gitgide hızlanarak Ayça'nın nefis göğüslerini yoğurmaya başladı. O bunu yaparken, Ayça da elini arkaya götürmüş, İzak'ın penisini okşuyor, ona mastürbasyon yaptırıyordu.

           İzak, avuçlarındaki muhteşem göğüslere doyamıyordu. Onları patlatmak istercesine yanlardan bastırıyor, uçlarını ufak ufak çimdikliyordu. Ayça müthiş zevk almaya başlamıştı. Emmesi için göğüslerini İzak'ın dudaklarına uzattı. İzak korkunç bir açlıkla göğüslere yumuldu. Çılgınca emiyor, uçlarını ısırıyor, yanlardan bastırıp ikisini birden yalıyor, tamamını ağzına almaya çalışıyordu. Bir süre sonra Ayça kendini İzak'ın ellerinden kurtardı ve iki aşık 69 pozisyonuna geçtiler. İkisi de birbirlerinin cinsel organlarını zevkle, müthiş bir arzuyla yalamaya, emmeye, öpmeye başladılar. İzak boğulurcasına

           "Harikasın Ayça. Ben hayatımda hiç bu kadar zevk almamıştım. Ne olur devam et. Olacak bu iş," diyerek Ayça'nın ön ve arka deliklerini yalamaya, dilini her ikisine de sokup çıkarmaya, bu arada bir yandan da Ayça'nın vajinasını parmaklamaya devam ediyordu.

           Ayça cevap vermedi. İçinde yükselen korkunç zevke teslim olmuştu ve İzak'ın penisini artık çılgınca emiyordu. Taşaklarını avuçluyor, dilini penisin her noktasında gezdiriyordu. Ve yavaş yavaş İzak'ın penisi sertleşmeye, büyümeye başladı. Ayça yaratmakta olduğu mucizeye bakmak için penisi ağzından çıkardı. İzak'ın penisi gayet iri ve kalındı. İzak mutlulukla Ayça'nın arkasını yalamaya ve inlemeye devam ediyordu. O kadar istekle yalıyordu ki, Ayça kendine engel olamadı ve kadınlık sıvılarını çığlık çığlığa İzak'ın yüzüne boşalttı.

           İzak istifini bozmadan yalamaya, içmeye devam ediyordu. Ayça'yı orgazma ulaştırmış olmak onu tam anlamıyla gururlandırmıştı ve hayatında ilk kez boşalacağına inanmaya başlamıştı. Ayça bir yandan İzak'a mastürbasyon yaptırmaya, bir yandan da penisin başını hızlı dil darbeleriyle yalamaya devam etti. Konuşarak ta erkeğini coşturmak istiyordu.

           - "Haydi İzak, haydi erkeğim. Sana iktidarsız diyenler halt etmiş. Ben böyle güzel sik görmedim. Doyamıyorum yalamaya. Az sonra boşalacaksın sevgilim. Tüm döllerini içmek istiyorum. İçir bana hayatım. Hadi emzir beni."

           İzak kulaklarına inanamıyordu. Bu tür sözleri kimseden duymamıştı. Korkunç tahrik olmuş bir şekilde Ayça'nın ağzını pompalamaya devam etti. Kasıklarında yükselen ateşi hissedebiliyordu. İlk sperm damlası penisin başında belirdi. Ayça iştahla yaladı ve,

           - "Geliyor sevgilim, geliyor. Ohhh, çok lezzetli. Hadi doyur beni sikine," diyerek temposunu iyice artırdı.

           Losyondan ve Ayça'nın salyalarından vıcık vıcık olan penis, arada bir dudaklardan kurtuluyor, şak şuk sesler çıkarıyordu. Ayça delice bir ritimle İzak'ın sikini hem emiyor, hem yalıyor, hem de mastürbasyon yapıyordu. Bu işe çok fena kaptırmıştı kendini. Öyleki, İzak'ın penisini daha önce birlikte olduğu tüm erkeklerinkinden fazla istiyordu.

           Birdenbire İzak titremeye, kasılmaya başladı. Tüm vücudunu kasıyor, adeta debeleniyordu. Ayça devam etti. İzak'ın böğürmeye benzer çığlığıyla genzine vuran ilk sperm damlalarını aynı anda hissetti ve emmeye, vantuzlamaya devam etti. İzak sanki yıllarca biriktirmişti tüm spermlerini. Koyu koyu, katı katı boşaldı. Zevkten gözleri karardı. Başı dönüyordu. Boşalması sanki dakikalarca sürdü. Tüm spermlerini, arzularını, hayal kırıklıklarını, taşaklarını kuruturcasına Ayça'nın sıcacık ağzına fışkırttı.

           Bu esnada Ayça iştahla emmeye devam ediyordu. Ağzı tamamen dolmuştu. Spermleri yutmadı. Nice sonra İzak'ın kasılmaları sona erince doğruldu, yüzünü döndü ve ağzını açarak bembeyaz spermleri İzak'a gösterdi.

           İzak mutlulukla gülümsüyor, konuşamıyordu. Ayça ona dünyanın en büyük hediyesini vermiş, erkekliğini kazandırmıştı. Ayça da gülümsedi ve ağız dolusu spermi bir hamlede yuttu. İzak şaşkınlıkla sırıttı. Ayça yeniden İzak'ın penisini ağzına aldı ve derin derin emerek son sperm damlalarını da taşaklarından söküp aldı. Tatlı tatlı yalayarak koca penisi tertemiz yaptı.

           İzak'ın penisi hala sertti. Sonra yukarı yöneldi ve İzak'a sarıldı. İki sevgili zevkle öpüşmeye başladılar. Dakikalarca öpüştüler. Dudakları, dilleri sarmaş dolaş oldu. Sonunda birbirlerine gülümseyerek öylece uzandılar. İkisi de kendi hesaplarına büyük bir zafer kazanmışlardı. Sözlere ihtiyaç yoktu. Önlerinde onları bekleyen harika deneyimler vardı...

          

           Ertesi gün İzak'tan gelen bir telefonla Ayça güne başladı. İzak'ın söylediğine göre Mirey'in yıllık izni başlamak üzereydi ve güneye gitmek istiyordu. İzak ise işlerini bahane ederek İstanbul'da kalmak ve günlerini Ayça ile geçirmek niyetindeydi. Eğer Ayça da bunu istiyorsa, hemen Mirey'i arayıp, onu Marmaris'teki annesinin yazlığına gönderecekti. Ayça biraz tereddüt ettiyse de teklifi kabul etti. Böylece Mirey tek başına Marmaris'in yolunu tutarken, İzak'la Ayça birlikte geçirecekleri günlere başladılar.

           Ayça hergün işyerinden mutlaka 1-2 saat erken çıkıyor, doğru İzak'la buluşuyordu. Bazen İzak'ın evinde, bazen şehrin lüks otellerinden birinde biraraya geliyorlardı. İzak yılların acısını çıkarmak istercesine sürekli seks yapmak arzusundaydı. Ayça da birlikte oldukları ilk gün o kadar zevk almıştı ki, İzak'la sevişmek onun içinde müthiş deneyimler anlamına geliyordu.

           Yine de bazı sorunlar vardı. Tolga ve Erman bey'i de idare etmek zorundaydı. Tolga ile seks hayatı oldukça düzenliydi; haftada 2-3 kez yatıyorlardı ve sevişmeleri de gayet zevkliydi. Buna karşılık Erman bey'le ilişkisi son derece düzensizdi. Adamcağız Ayça'nın müptelası olmuştu adeta. Karısını atlatabildiği her fırsatta Ayça'yla sevişmek istiyordu. Öğle tatillerinde ofiste seviştikleri bile oluyordu.

           İzak, Ayça'yla doyasıya sevişebilmek için kendini iddialı bir diyete almıştı. Sadece erkeklik gücünü artırıcı olduğunu öğrendiği yiyecekleri yiyor, uykusuna dikkat ediyor, kendine çok iyi bakıyordu. Mirey'in tatilde olduğu iki hafta boyunca Ayça'yla hemen hergün buluştular. Yatakta denemedikleri pozisyon kalmadı. İzak, Ayça'nın hayran olduğu göğüslerinin arasında, ön ve arka deliklerinde, yüzünde defalarca boşaldı.

           Ayça birlikte olduğu tüm erkeklerin oral seks tutkusuna bazen şaşırmadan edemiyordu. Hepsi onun ağzına sokmak, mümkünse ağzında boşalmak ve ona spermlerini içirmek istiyorlardı. Sperm adeta günlük besinlerinden biri olmuştu. O kadar çok sperm yutuyordu ki, bazen akşamları midesi bulanıyordu. Yine de bundan memnundu. Ve inanılmaz ustalaşmıştı. Erkeklerinin penislerinin ağzında büyümesi, o emerken çıkardıkları sesler, damağına vuran sperm seli çok hoşuna gidiyordu.

           Yine de, sonunda bazı şeyleri değiştirmeye karar verdi. Tolga'dan intikam almak ve biraz da özgürlüğünün tadına varmak için başladığı ilişkiler sonucunda kendini kontrol edemez olmuştu. Adeta bir seks oyuncağı haline gelmişti. Üç değişik erkeğin arasında gidip geliyor, onlara hayatlarının en güzel anlarını yaşatıyor ama kendi açısından seksten aldığı zevk dışında bir kazancı olmuyordu.

           Bunun üzerine oturdu ve bir plan yaptı. Mirey'den nefret ediyordu ve ondan müthiş bir intikam alacaktı. Öncelikle İzak'la yattığını ve ona erkekliğini kazandırdığını gösterecekti. Böylece kendisinin bir türlü yapamadığı birşeyi yapmış olacak, kadınlık gururunu incitecek, ayrıca elinin altındaki fırsatı değerlendirememe duygusunu yaşatacaktı.

           Fakat bununla da yetinmeyecekti. Mirey'le ilgili yapmak istediği iki şey daha vardı. Mirey çok güzel bir kadındı ve onunla sevişmek istiyordu. Piraye'yle tatilde yaşadıklarından sonra Mirey'le de sevişme isteği Ayça'da dayanılmaz bir takıntı olmuştu. Bir de, belki de hepsinden önemlisi, Mirey'i işten attırmak istiyordu. Böylece intikamı tamamlanmış olacaktı.

           Ayça kısa sürede planlarını uygulamaya koydu. Öncelikle Mirey'i çatlatacaktı. Ofiste yalnız yakaladığı bir gün Mirey'le konuşmaya girişti:

           - "N'aber Mirey? Nasılsın bu günlerde?"

           - "Merhaba Ayça. Gayet iyiyim. Sen?"

           - "Ben de çok iyiyim. Bu biraz da İzak sayesinde tabii!"

           - "Ne demek istiyorsun?"

           - "Sana söz etmedi mi? Biz haftalardır sevişiyoruz. İnan bana yatakta onun gibi birini epeydir görmemiştim."

           - "Nasıl yani? Sen ve İzak mı sevişiyorsunuz? Ama o iktidarsız!"

           - "Sanmam. Sadece yeterince ilgilenilmemiş. Birlikte psikolojik sorunlarını aştık. Şu anda inan bana tam bir aygır gibi. Fırsat bulsa, benimle hergün sevişmek istiyor."

           - "İnanmıyorum sana. Hem nasıl olur, İzak'la sen nasıl biraraya geldiniz ki?"

           - "Teknoloji sayesinde."

           - "Anlamadım."

           - "Çok basit. Yaklaşık 1 ay önce senle Tolga'yı bizim evde sevişirken videoya kaydettim ve kayıtları İzak'a izlettim. Baştan ne kadar üzüldü bilemezsin. Tabii tek amacı senden intikam almak oldu. Bunun için de benden uygun bir partner bulamazdı. Birlikte ona erkekliğini kazandırdık."

           - "Bütün bu anlattıkların gerçek olamaz. Beni kızdırmak için böyle konuşuyorsun."

           - "O halde İzak'a telefon et ve akşam eve geç döneceğini, bir toplantı olacağını söyle. Saat 9 gibi eve gel. Kapıyı anahtarınla aç. Göreceklerin sana herşeyi kanıtlayacak."

           Ve Ayça, Mirey'in cevabını beklemeden hızla uzaklaştı.

           O akşam saat tam 9'da Mirey asansörden indi. Gündüz Ayça'dan duyduklarına pek inanmamıştı ama yine de merak yüzünden bu şekilde davranıyordu. Yavaşça sokak kapısını açtı ve içeri girdi. Sessiz adımlarla yatak odasına ilerledi. Yaklaştıkça İzak'ın sesini, daha doğrusu inlemelerini duymaya başlamıştı. Kulaklarına inanamadı. Neler oluyordu? Sesini çıkarmadan yatak odasının kapısına geldi. Tam çaprazındaki aynadan herşeyi net olarak görebiliyordu.

           Önce hayal gördüğünü sandı. Gözlerine inanamadı. İzak yatağa sırtüstü uzanmıştı. Gözlerini kapamış kendini Ayça'ya teslim etmişti. Ayça da çırılçıplak vaziyetteydi. İzak'ın, Mirey'in hiç görmediği şekilde sertleşmiş, kazık gibi olmuş penisini müthiş bir arzuyla emiyordu. Odayı İzak'ın iniltileri ve emilen penisle, dudakların arasından çıkan şapırtılar doldurmuştu. Ayça arada bir penisi ağzından çıkarıyor, tüm gövdesini uzun uzun yalıyor, sonra yeniden ağzına alarak emmeye devam ediyordu.

           Mirey ne yapacağını bilemez halde beklerken, İzak korkunç iniltiler çıkararak titremeye başladı. Ayça da hareketlerini hızlandırdı ve İzak'ın penisini tam anlamıyla vakumlamaya devam etti. Bu işlerde artık tecrübe kazandığından, kapının açıldığını ve Mirey'in geldiğini anlamıştı. Şu an izlendiklerini bilmek, Mirey'den aldığı intikamın zevkiyle İzak'ı öyle bir gayretle emiyordu ki, zavallı adamcağızın dayanmasına imkan yoktu.

           İzak'ın boşalmak üzere olduğunu farkeden Ayça, birdenbire penisi ağzından çıkardı ve tüm gücüyle 31 çektirmeye başladı. Bir yandan da diliyle penisin başını yalıyordu. Çok geçmeden İzak haykırarak spermlerini fışkırtmaya başladı. Ayça'nın yüzü, elleri, ağzı-burnu sperm içinde kalmıştı. Ayça durmadı ve İzak'ın penisini dudaklarının arasına alarak, erkeğine hem mastürbasyon, hem de emme hizmeti sunmaya başladı.

           İzak kan ter içinde taşaklarında biriken son sperm damlalarını da, Ayça'nın sıcacık ağzına bıraktı ve hareketsiz kaldı. Ayça bir süre daha ağzında pıtpıt atan penisi emdikten sonra, başını kaldırdığında Mirey'i odanın kapısında kendilerini gizlenmeye gerek duymadan, ya da bunu düşünemeden izlerken buldu. Gülümsedi. Aynı anda gözlerini açan İzak da Mirey'i gördü.

           - "Hoşgeldin sevgilim. Mesainiz bitti mi?"

           - "...."

           - "Biz de Ayça'yla canımız sıkılmasın diye eğleniyorduk. Sağolsun son zamanlarda beni çok mutlu etti."

           - Bu arada Ayça iştahla İzak'ın göbeğinde ve kendi yüzünde biriken spermleri yalıyor, yutuyordu. Mirey resmen paralize olmuştu ve ne diyeceğini bilemiyordu. Ayça'nın kendisini çağıran sesiyle kendine geldi.

           - "Mirey, gelsene. Bak çok lezzetli. Sen de tatsana. Neler kaçırmışsın bir bilsen."

           Mirey şoktan şoka giriyordu. Kocası ve şirketin ürün müdiresi Ayça kendi yataklarında çırılçıplak yatıyorlardı ve onun gelişini hiç takmamışlardı. Asla sertleşmeyeceğini düşündüğü kocasının penisinin ürettiği sperm gölü Ayça'nın dilinde, dudaklarındaydı.

           - "Sen bilirsin, benden söylemesi," diyen Ayça ağzında biriktirdiği spermleri iştahla yuttu ve biraz daha süt isteyen bir kedi gibi İzak'ın karnını yalayarak, kalan sperm artıklarını da mideye indirdi.

           Mirey gördüklerinden fena halde etkilenmişti. Birden kararını verdi ve hızla odadan çıktı. Orada bulunması, kendini aptal yerine koymaktan başka bir işe yaramıyordu. Evi terketti.

           Saat gece yarısını epey geçmişti. Mirey eve döndü. Gidecek bir yeri yoktu ve ne İzak'a, ne de Ayça'ya bu yaptıkları için fazla kızamıyordu. Kendisi başlatmıştı herşeyi. Sadece olayların oluş biçimi moralini bozmuştu. Kapıyı açtığında, salonun ışığının yanmakta olduğunu gördü. "İzak yatmamış henüz," diye düşündü. Bu konuşmak için iyi bir fırsattı. Salona girdiğinde yeni bir şok yaşadı. Ayça hala oradaydı. İzak ve Ayça geniş kanepeye sarmaşdolaş yarıçıplak oturmuşlar, televizyon izliyorlardı. Ayça'nın üzerinde Mirey'in bornozu vardı. Onu görünce, hiç istiflerini bozmadılar.

           - "Hoşgeldin Mirey. Kendine içecek bişeyler alsana."

           Mirey ne diyeceğini hala bilemiyordu. Gitti, buzdolabından bir diet-cola aldı ve salona döndü. Karşılarındaki koltuğa oturdu. İzak televizyonu kapattı. Söze Mirey girdi:

           - "Sanırım konuşmamız gerek."

           - "Evet. Nerden başlayalım dersin?"

           - "Öncelikle şunu söyleyeyim. Size kızgın değilim. Sonuçta herşeyi başlatan benim Tolga'yla beraber olmamdı."

           - "Haklısın. Böyle mantıklı düşünmene de sevindim. Ama sonuçta yaptığın çok önemli olaylara yolaçtı. Ayça beni kendimi bildim bileli özlemini duyduğum, hiç yaşayamadığım zevklerle tanıştırdı. O harika bir kadın."

           - Mirey midesinde oluşan ağrıya kulak vermemeye çalışarak konuştu:

           - "Senin adına sevindim. Demek ki sorunun psikolojikmiş."

           - "Evet, tamamen öyle."

           Ayça söze girdi:

           - "İnan bana Mirey, İzak muhteşem bir erkek. Bence biran önce sen de elindeki fırsatı değerlendirmelisin."

           - "Önerin için teşekkür ederim. Biz meseleyi kendi aramızda hallederiz. Sen karışma lütfen!"

           - "Bir dakika Mirey," diye söze girdi İzak. "Hepimiz Ayça'ya minnet borçluyuz. Onunla öyle zevkler tattım ki, onsuz bir hayatı düşünmek bile istemiyorum."

           Salona sessizlik çöktü. Mirey nasıl davranması gerektiğine karar veremiyordu; tam anlamıyla hazırlıksız yakalanmış, gardı fena halde düşmüştü.

           - "Siz bilirsiniz. Ben yokken istediğinizi yapın. Ben de Tolga'yla artık daha rahat görüşeceğim sanırım."

           - "Neden sen yokken istediğimizi yapacakmışız ki? Sen, ben, Ayça, birlikte eğlenebiliriz. Senden vazgeçmeye niyetim yok!"

           - "Nasıl yani? Ne demek oluyor bu?"

           - "Birbirinizi kıskanmazsanız, ki buna hiç gerek yok, neden üçümüz birlikte eğlenmeyelim?" Bu tür bir teklifi açıkçası Ayça da beklemiyordu ama buna itirazı da yoktu. Mirey'le ilgili üç planının ilki gerçekleşmişti. Bu sayede ikincisi de gerçekleşecekti. Fakat Mirey bu tekliften hiç hoşlanmamıştı.

           - "Dalga mı geçiyorsun İzak? Ben lezbiyen değilim!"

           - "Lezbiyen olmana gerek yok, biseksüel ol yeter. Hem baksana, Ayça ne kadar güzel bir kadın."

           - "Küstahlaşma İzak! Ayça, senin de hemen gitmeni istiyorum. Bir daha ben buradayken lütfen gelme!"

           Ayça'nın birşey söylemesine veya yapmasına fırsat kalmadan İzak yerinden kalktı, ağır hareketlerle Mirey'in yanına gitti. Ayağa kalkınca bornozunun önü açılmış, penisi ortaya çıkmıştı. Kendinden emin hareketlerle Mirey'i omuzlarından kavradı ve sert bir hareketle yere çökertti. Mirey çok şaşırmıştı.

           - "Ne yapıyorsun İzak? Ne oluyor?"

           - "Hiç. Sadece sikimi ağzına sokmak istiyorum."

           - Ve sikini Mirey'in yüzünde gezdirmeye başladı. Mirey yarı sertleşmiş bu penisi ağzına almak istemiyordu. Direndi ve ayağa kalkmayı başardı. Bir an boş bulunup ayağa kalkmasına izin veren İzak, birden kimsenin beklemediği birşey yaptı ve Mirey'i uzun saçlarından kavrayarak sert bir hamleyle kendine çekti. Bir anda İzak'ın tokadı Mirey'in yüzünde patladı. Mirey çığlığı bastı. Ayça olanları şaşkınlık, merak ve hoşnutlukla izliyordu. Bu tokat onun için bir "bonus" olmuştu. İzak Mirey'i sımsıkı tutarak yanına çekti ve bir tokat daha attı. Mirey'in yanakları kıpkırmızı olmuştu. İzak bağırmaya başladı:

           - "Kaltak, beni Tolga'yla aldatırken bunları hesaba katmamıştın, değil mi? Ama yaptıklarını ödeyeceksin! Hem de hepsini. Hadi şimdi aç ağzını. Yoksa seni öyle bir benzetirim ki, bir daha insan içine çıkamazsın."

           Mirey'in fena halde canı acımıştı ve kadınlık gururu incinmişti. Ayça gülümseyerek kendisine bakıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı ama birden İzak'ın üçüncü tokadı yüzünde patladı. Dudağı kanamaya başlamıştı. Öylece kalakaldı. İzak onu başından tuttu ve penisini yüzüne sürtmeye başladı. Mirey itiraz etmiyordu ama büyük bir şaşkınlık içindeydi. İzak'ın penisine Mirey'in dudağından sızan kanlar bulaşmıştı. İzak birden Mirey'i kendi haline bıraktı ve üzerindeki bornozu çıkarıp attı. Çırılçıplaktı ve penisi yumuşaktı. Ayça'ya emredercesine seslendi:

           - "Ayça! Lütfen buraya gel ve sikimi ağzına al. Mirey'in biraz derse ihtiyacı var galiba."

           - "Mirey'in bence derse ihtiyacı yok. Tolga'nınkini gayet güzel emiyordu."

           - "Lütfen dediğimi yap!"

           - Ayça tereddüt etmeden ayağa kalktı, bornozunu koltuğa bıraktı. Mirey'e bir bakış attı ve İzak'ın önünde diz çöktü. Yumuşacık penisin tamamını ağzına aldı ve emmeye başladı. Dilinde Mirey'in kanının tadını hissetti ama iğrenmedi. Aksine tuzlu ve sıcak tadı hoşuna gitmişti. İzak'ın penisi Ayça'nın ağzında büyümeye başladı. Ayça vantuzlayarak emiyor, dilini de boydan boya gezdiriyordu. İzak sağ eliyle Ayça'nın başına arkadan destek veriyor, penisinin emilme ritmini kendi belirliyordu.

           Az sonra Ayça ağzındaki penisin tamamını sığdıramaz oldu. İzak'ın koca penisini ağzından çıkardı. Yarattığı esere hayranlıkla baktı ve küçük dil darbeleriyle başını yalamaya başladı. Zevkten titreyen İzak, çabucak boşalmak istemediği için Ayça'yı penisinden uzaklaştırdı ve kenarda anlamsız gözlerle kendilerini izleyen Mirey'in yanına gitti. Ayça'nın tükürükleriyle vıcık vıcık olmuş penisini karısının yüzünde gezdirmeye başladı. Mirey itiraz etmeden duruyordu.

           - "Aç ağzını" diye fısıldadı İzak.

           Mirey ağzını açtı. İzak kazık gibi olmuş penisini köküne kadar Mirey'in ağzına soktu ve gidip gelmeye başladı. Mirey karşı koymuyor ama emmiyordu da. Bir süre bu şekilde karısının ağzını pompalayan İzak sonunda vazgeçti ve Mirey'i ayağa kaldırdı. Kararlı hareketlerle kanepeye taşıdı. Mirey'i sırtüstü kanepeye yatırdı. Ayça'yı çağırdı

           - "Gel Ayça. Soy onu. Çırılçıplak kalsın."

           Ayça bu gece bir denileni iki yapmamaya niyetliydi. Hayatının en ilginç gecelerinden birini yaşıyordu. Mirey'i soymaya başladı. Önce ayakkabılarını çıkardı. Pantolonunun düğmelerini çözdü ve belinden/bacaklarından sıyırarak çıkardı. Mirey'in upuzun ve harika biçimli bacaklarında ellerini gezdirdi.

           "Bu kaltağı perişan edeceğim" diye düşündü.

           Gömleğinin düğmelerini de çözdü. Her zaman ilgisini çekmiş olan silikonlu görünümlü iri göğüsler sütyenden de kendilerini belli ediyorlardı. İzak kenara çekilmiş olanları izliyordu. Ayça tepkisiz yatan Mirey'in sütyenini de çıkardı.

           "Gerçekten olağanüstü göğüsleri var orospunun" diye düşünmeden edemedi.

           Mirey'in külodunu da çıkardı ve karşısında çırılçıplak yatan bu harika yaratığı uzun uzun inceledi.

           "Bir vücut bu kadar mı kusursuz olur?"

           Kendine daha fazla engel olamadı ve Mirey'in şahane göğüslerini iki eliyle yanlardan kavradı. Diriliklerine hayran oldu. Taş gibiydiler. Kendi göğüsleri de güzeldi ama Mirey'inkiler bambaşkaydı. Diliyle uçlarına dokundu. Daireler çizerek yalamaya başladı.

           Mirey hala tepkisizdi. Gözlerini tavana dikmişti. Dudaklarının kenarında kurumuş kan vardı. Ayça Mirey'in göğüs uçlarını emmeye girişti. İkisini de uzun uzun emdi, sömürdü. Tadlarına doyamıyordu. Dilini fırça gibi kullanarak iki göğüs ucu arasında hızla gidip geliyordu. Yavaş yavaş ısırmaya başladı.

           Mirey hafifçe inledi. Bu inleme zevkten mi, acıdan mı anlaşılmadı. Ayça dakikalar boyunca Mirey'in göğüslerine adeta tapındı. Onları yedi bitirdi. Onlara doyduğunda diliyle aşağılara yöneldi. Önüne çıkan her noktayı yalayarak, göbek deliğine ulaştı. Bu güzel çukuru uzun uzun yaladı. Vajinayı pas geçti ve Mirey'in uzun bacaklarının her noktasını yalayarak, öperek, ısırarak ayaklarına kadar indi.

           Mirey gözlerini kapamıştı. İzak ise koltuğa oturmuş, mastürbasyon yapıyordu. Ayça'nın Mirey'e tapınma seremonisine karışmak istememişti. Böyle bir sahneyi bir daha izleyemeyebilirdi. Ayça, Mirey'in ayak bileklerini, topuklarını öptü. Parmak aralarını tek tek yaladı ve parmaklarını emdi. Bir kadına bunu yaptığına inanamıyordu ama yapmaktan da kendini alıkoyamıyordu.

           Dakikalar süren bu ayak fetişizmi sahnesinden sonra Mirey'i kanepede ters çevirdi. Mirey itiraz etmeden yüzükoyun uzandı. Ayça önünde uzanan şahane popoya, kalçalara, sırta baktı. Az önce ön tarafa yaptıklarını arkaya da uyguladı. Mirey'in bacaklarının arkalarını, sırtını, omuzlarını öptü, yaladı. Sonunda poposuna geldi. Yumuşacık kalçaları uzun uzun öptü, kokladı, ısırdı. Mirey artık açık açık inlemeye başlamıştı.

           "Güzel" diye düşündü Ayça. "Kıvama geliyor."

           Elleriyle Mirey'in kalçalarını açtı ve küçücük popo deliğine baktı. Başını gömdü ve iştahla bu deliği yalamaya, adeta diliyle onu becermeye başladı. Mirey'in inlemeleri hızlandı ve kesik kesik çığlıklar atmaya başladı. Birden İzak'ın sesi duyuldu. Daha fazla dayanamamıştı.

           Ayça aceleyle Mirey'i bıraktı ve İzak'ın önüne çömeldi. İzak boşalmak üzereydi. Ayça hemen İzak'ın kazık gibi sert penisini eline aldı ve erkeğine mastürbasyona devam etti. İzak'ın gözleri kaymış, kendinden geçmişti. Ayça penisi ağzına almadan eliyle İzak'ı boşalttı. İzak nefes nefese, inleyerek, hırlayarak tüm spermlerini Ayça'nın yüzüne fışkırttı. Ayça'nın ağzı, burnu, çenesi, gözleri, kısacası tüm yüzü İzak'ın spermleriyle kaplanmıştı.

           Ayça bu spermlerin hepsini parmaklarıyla topladı ve ağzına aldı. Ama yutmadı. Doğru Mirey'in yanına gitti ve ağzında biriktirdiği tüm spermleri Mirey'in yüzüne, dudaklarına akıttı. Mirey ifadesiz gözlerle bakmaya devam ediyordu ama karşı koymadı. Ayça tükürdüğü spermleri diliyle Mirey'in tüm yüzüne yaydı, adeta bir güzellik maskesi yaptı. Sonra dudaklarını Mirey'in dudaklarına bastırdı ve öpmeye başladı. Mirey hemen ağzını araladı ve bu öpücüklere karşılık verdi.

           Derken iki kadın tutkuyla öpüşmeye başladılar. Gerçekten ilginç bir görüntü oluşmuştu. Ayça ve Mirey zevkle, şehvetle öpüşüyorlar, dilleri-dudakları birbirlerini kavrıyordu. Mirey'in dudaklarının kenarındaki kurumuş kan, İzak'ın cıvıklaşan spermleri dillerinin arasında köprüler oluşturuyordu. Uzun süren bu öpüşmenin ardından, Ayça aşağıya yöneldi ve az önce yarım kalan işine geri döndü.

           Bu sefer doğrudan Mirey'in vajinasını öpmeye, diliyle vajina dudaklarını ayırıp yalamaya, dilini mümkün olduğunca Mirey'in içine sokmaya başladı. Mirey kendini koyvermiş, yüksek sesle inliyordu. İzak:

           - "Hani sen biseksüel değildin, ne oldu karıcığım?" diye seslendi.

           Mirey cevap vermedi. Bu arada Ayça ritmini artırdı ve sanki cinsel birleşme yaşıyorlarmış gibi Mirey'i diliyle becermeye başladı. Bu işi o kadar ustaca yapıyordu ki, Mirey zevkten kendinden geçmiş, elleriyle Ayça'nın başına bastırıyordu. Derken Mirey çığlık çığlığa orgazm oldu. Kadınlık sıvıları Ayça'nın yüzünü kapladı. Ayça istifini bozmadan yalamaya, öpmeye devam etti. Sıvıların bir kısmını zevkle yuttu.

           Sonra doğruldu ve gidip İzak'ı öpmeye başladı. Diliyle Mirey'in kadınlık sıvılarını kocasının ağzına, yüzüne yaydı. İzak çılgınca Ayça'yı öpüyor, Ayça'nın dilini tutkuyla emiyordu. Bir süre sonra Ayça yeniden Mirey'e yöneldi ve Mirey'in bacaklarını iyice aralayıp, hem ön hem arka delikleriyle ilgilenmeye başladı. Tatlı tatlı arka deliğini yaladı ve dilini sokabildiği kadar içine soktu. Mirey yeniden inlemeye başlamıştı. Derken Ayça birden sağ elinin iki parmağını Mirey'in vıcık vıcık olmuş vajinasına soktu. Mirey zevkle titredi. Bunun üzerine Ayça iki parmağını daha biraz zorlayarak Mirey'e soktu.

           Böylece Ayça'nın dört parmağı Mirey'in içindeydi. Yavaş yavaş sokup çıkarmaya, Mirey'i eliyle becermeye başladı. Bir yandan da arka deliğini zevkle emip, yalıyordu. Birkaç dakika sonra Mirey çıldırmış gibi inlemeye, tüm vücudu titremeye, kasılmaya başladı. Bu arada Ayça elini içerde tutmakla beraber kendisi yukarıya yöneldi ve Mirey'in göğüslerini ısıra ısıra emmeye başladı. Sol elinin baş parmağını da Mirey'i inlete inlete arka deliğine soktu. İki eli Mirey'in iki deliğinde, dudakları göğüslerinde, dakikalar boyunca Mirey'i sömürdü. Bu sırada Mirey üstüste orgazmlar yaşadı ve kendinden geçti.

           Gördükleri karşısında yeniden uyarılan İzak artık olaya katılma vaktinin geldiğini anladı ve iki kadını birbirinden ayırdı. Mirey'i sırtüstü, başı dışarı sarkacak şekilde kanepeye uzattı ve yarı sertleşmiş penisini karısının ağzına yerleştirdi. Mirey minnettarlıkla emmeye başladı. Böylece İzak, bir yandan ritmik hareketlerle karısının ağzını becerirken, bir yandan da iri göğüslerini yoğuruyordu.

           Az sonra İzak'ın penisi kazık gibi olmuştu ve Mirey'in ağzına sığmamaya başlamıştı. İzak hiç aldırmadan pompalamaya devam ediyordu. Arada bir nefes alması için penisini bir kaç saniyeliğine çıkarıyor, bu esnada Mirey ağzında biriken salyaları tükürüyor, sonra yeniden kocasının iri penisini gırtlağına kadar alıyordu. Tüm odayı ıslak dudaklar ve dille, penisin birleşmesinden kaynaklanan şapırtılar, inlemeler, Mirey'in zaman zaman öğürme sesleri kaplamıştı.

           Müthiş tahrik olan Ayça ki odada orgazm olmayan tek kişi o kalmıştı ne yapacağını bilemez halde İzak'ın arkasına geçip, poposunu ısırmaya, öpmeye girişti. Bunun üzerine, İzak biraz öne eğilerek arka deliğini ortaya çıkardı ve Ayça'yı oraya yöneltti. Ayça dilini kılların arasından İzak'ın arka deliğine sokup çıkarmaya, önüne gelen her yeri öpüp, yalamaya başladı.

           İzak, penisi Mirey'in ağzında, arka deliği Ayça'nın dilinde zevk çığlıkları atıyordu. Ayça, İzak'ın arka deliğinin hafif koktuğunu farketti ama aldırmadan yalamaya devam etti. Bir süre sonra Ayça da kanepeye Mirey'in yanına aynı pozisyonda uzandı. Bunun üzerine İzak penisini sırayla kızların ağzına sokup pompalamaya, "deepthroating"e başladı. Böyle bir zevk çok az erkeğe nasip olmuştur. İki şahane kadın önünde yatarken, İzak sırayla penisini ağızlarına veriyor, elini de boşta kalanın ağzına sokup parmaklarını emdiriyordu. Kısa bir süre önce boşaldığı için kolay kolay gelmeyeceğini biliyor, anın zevkini iyice çıkarıyordu. Penisi kızların salyalarıyla sırılsıklam olmuştu ve penisi birinin ağzından diğerine geçerken arada salya köprücükleri oluşuyordu. Bir süre sonra İzak kanepeye sırtüstü uzandı.

           - "Hadi kızlar. Gelin, ikiniz birden sikimi yalayın."

           Kızlar ikiletmeden hemen göreve atıldılar. Önce Ayça penisi ağzına alıp emmeye başladı. Mirey de bu esnada penisin gövdesini iştahla yalıyor, İzak'ın taşaklarını avuçlayıp, ağzına sokmaya çalışıyor, zevkle emiyordu.

           Sonra yer değiştirdiler; Mirey penisin başını, Ayça taşakları emmeye başladı. En sonunda da ikisi birden penisin gövdesini yalamaya, bir yandan da öpüşmeye başladılar. İzak gözlerini kapamış, iki eliyle kızların başlarına bastırıyor, yalama tempolarını ayarlıyordu.

           Daha fazla dayanamayan Ayça birden doğruldu ve bir hamlede İzak'ın penisinin üzerine oturdu. Çılgınca bir ritmle gidip gelmeye, İzak'la birleşmeye başladı. Orgazma ulaşması an meselesiydi. Mirey de boş durmuyor, Ayça'nın göğüslerini öpüp, emiyordu. Kısa süre sonra Ayça çığlık çığlığa orgazma ulaştı ve biraz sakinleşti.

           Ama hala çok azgındı ve İzak'ın üzerinde ters dönerek bu kez koca penisi arka deliğine yerleştirdi. Az önce Ayça'nın kadınlık sıvılarıyla ıpıslak olan İzak'ın penisi rahatça deliğe girdi. Ayça atar biner gibi İzak'ın penisine binmiş, ileri geri yaylanarak arkasını becertiyordu. Mirey de kocasının göğsünü, karnını öpüp yalıyor, sonra yukarı gelip dudaklarını öpüyordu. Karı-koca uzun zamandır yaşamadıkları bir tutkuyla öpüşüyor, birbirlerini yiyorlardı.

           Ayça yaklaşan ikinci orgazmı hissedince temposunu iyice artırdı ve az sonra yeniden orgazm oldu. İzak hala boşalmamıştı ama az kaldığını hissediyordu. İki kadını birden kendine çekti ve penisini ağızlarına verdi. Ayça ve Mirey erkeklerini boşaltmak için müthiş bir gayretle emmeye, yalamaya giriştiler. Az sonra İzak kasılmaya, titremeye başladı. Boşalmak üzereydi. Kızlar penisi serbest bıraktılar ve iki yandan aşağı yukarı yalamaya devam ettiler. Penisin başının serbest bırakılması İzak'ın orgazmını biraz geciktirdi ama kızların dillerinin ritmik hareketlerinin yeniden başını döndürmesi pek zaman almadı. Gelmekte olan orgazm beynini uyuşturdu, gözlerini kapadı.

           Ayça ve Mirey sırılsıklam yaptıkları penisi şiddetle ve arzuyla yalamayı sürdürüyorlardı. Olacakları anlamışlardı. Birden İzak inleyerek döllerini fışkırtmaya başladı. Ayça ve Mirey penisi bir o yana, bir bu yana çeviriyorlar, ikisi de fışkıran döllerden nasiplerini almaya çalışıyorlardı. İzak uzun uzun boşaldı. Taşakları ağrırcasına spermlerini sevgililerinin yüzlerine saçtı.

           Sonunda sakinleştiğinde, Ayça ve Mirey yüzlerine, dudaklarına, İzak'ın karnına saçılan dölleri yalayarak topluyor, dilleri arasında paylaşıyor ve sonunda yutuyorlardı. Bir kaç dakika içinde ortalıkta İzak'a ait en ufak bir sperm damlası kalmamış, hepsi kızların midelerine gitmişti. On dakika sonra odayı sessizlik kaplamış, sarmaş dolaş olmuş iki kadın ve bir erkek derin bir uykuya dalmışlardı...

           Ertesi sabah Ayça uyandığında mutfaktan nefis bir kahve kokusu geliyordu. Hava sıcak olduğundan üzerine birşey giymeden, çırılçıplak mutfağa gitti. Utanma duygusunu neredeyse tamamen yitirmişti. Mirey geceliğiyle kahvaltı hazırlıyordu. Ayça'yı karşısında çırılçıplak görünce şaşkınlığını gizleyemedi.

           - "Günaydın Ayça. Giysilerini bulamadın herhalde."

           - "Günaydın. Yoo, içerisi sıcak. Zaten duşa giricem şimdi."

           - "OK. Kahvaltı 10 dakikaya hazır."

           - "İzak çıktı mı?"

           - "Evet, bu sabah toplantısı vardı. Aslında benim de fazla vaktim yok."

           Ayça duşunu alırken aklından şeytani fikirler geçiyordu. Mirey'den intikamını almıştı. Onunla ilgili tek bir planı kalmıştı: İşten attırmak! Bunun da yolu Rıfat bey'den geçiyordu. O halde artık Rıfat bey'e oynamalıydı. Rıfat bey'in kendisine her zaman ilgi gösterdiğini biliyordu. Şimdi ilgisine karşılık görecekti...

           Ayça ofisin asansöründe Erman bey'le karşılaştı. Onu bir süredir ihmal etmişti; açıkçası hem vakti olmuyordu, hem de ondan sıkılmıştı. Erman bey ise aksine çok istekliydi.

           "Ayça, seni çok özledim. Ne dersin bu akşam bize gidelim mi? Bizimki annesinde kalacak."

           Erman bey bunları söylerken bir yandan da ellerini Ayça'nın göğüslerine götürmüş, elbisesinin üzerinden memelerini avuçluyordu. Ayça kendini kurtardı.

           - "Erman rica ederim sakin ol! Burası yeri değil."

           - "Ne olucak canım. Kim görecek?"

           - "Bu konuda riske giremem. Rezalet çıkmasını istemiyorum."

           - "Ee, akşam için ne diyorsun? Geliyor musun bana?"

           - "Sanmıyorum Erman. Bu akşam Tolga'yla gitmemiz gereken bir yer var."

           - "Ne zaman görüşücez peki?"

           - "Bilmiyorum."

           - "Bu akşam ne yapıcam ben tek başıma? Kaç gündür seni hayal ediyordum."

           Asansör katta durdu. Ayça odasına doğru yürürken eliyle "sonra görüşürüz" anlamında bir hareket yaptı. Yarım saat sonra kahvesini içerken aklına yepyeni bir fikir geldi. Asansörde Erman'dan ne kadar sıkıldığını hatırladı. Üstelik yerli yersiz istekleriyle kendisini zora sokuyordu. Harika bir planı vardı. Aynı anda hem Mirey'den, hem de Erman'dan kurtulacaktı. Hemen planını uygulamaya koymaya karar verdi ve doğru Mirey'in yanına gitti. Yerinde yoktu. Sonunda Mirey'i asansör boşluğunda sigara içerken buldu.

           - "Mirey sana maalesef kötü haberlerim var."

           - "Nasıl yani, ne haberi?"

           - "Yarım saat önce Rıfat bey'le Erman bey'i aralarında konuşurlarken duydum. Senin performansından hiç memnun değillermiş. Böyle giderse yakında işten çıkarmamız gerekebilir dediler."

           Mirey'in beti benzi attı. Şaşkınlıktan ve üzüntüden konuşamadı.

           - "Ben de az önce Erman bey'e bu konuyu açtım."

           - "Ne dedin?"

           - "Rıfat bey'le konuştuklarınıza kulak misafiri oldum. Neden Mirey'in performansını beğenmiyorsunuz diye sordum?"

           - "O ne dedi peki?"

           - "Seni biraz ilgisiz ve dalgın buluyorlarmış."

           - "Ne münasebet? Ben görevlerimi gayet güzel yapıyorum."

           - "Bu konuda seninle hemfikirim. Ama böyle düşünüyorlar işte."

           Mirey sustu. Düşüncelere dalmıştı. Bir sigara daha yaktı.

           - "Demek beni işten çıkaracaklar. Off Ayça, şu an buna kesinlikle hazır değilim."

           - "Üzme kendini."

           - "Nasıl üzmem? Ben bu şirkette çalışmaktan çok memnunum."

           - "Bence yapabileceğin bişeyler var."

           - "Ne gibi?"

           - "Erman bey senden her zaman çok hoşlanmıştır."

           - "Hadi canım! Ciddi misin? Hem ne yapayım yani? Bak işte, hem hoşlanıyor, hem işten atıyor!"

           - "Çünkü senden karşılık göremiyor. İkiniz de evlisiniz. Senden öylesine hoşlanıyor ki, hergün karşısında görüp, bişey yapamamak onu çok rahatsız ediyor."

           - "Bu yüzden mi beni gözden çıkardılar?"

           - "Bence bu iş tamamen Erman bey'in başının altından çıkıyor. Rıfat bey senin performansını nereden bilecek?"

           - "Hmm. Haklısın sanırım. Ama ne yapabilirim?"

           - "Bence çok şey yapabilirsin."

           - "Nasıl yani? Gidip Erman bey'e yakınlık mı göstereyim şimdi durup dururken?"

           - "Aynen öyle."

           Erman bey keyifsiz bir şekilde bir yandan kahvesini yudumlayıp, bir yandan internette girdiği seks sitelerinde dolaşıyordu. Kaç gündür bu akşamı bekliyordu. Ayça ile yaşadıklarını aklından çıkaramıyor, tüm bunlar hiç olmamış gibi eski hayatına, Aysel'e dönmeyi kabullenemiyordu. Ayça'nın kendisine olan ilgisini neden kaybettiğini de anlayamıyordu. Düşüncelere dalmıştı. Kapısının tıklatıldığını duydu.

           - "Gir." Açılan kapıdan Mirey başını uzattı.

           - "Erman bey, vaktiniz var mı?"

           Erman bey bir an şaşaladı. Hemen internet explorer'ı kapattı. Birkaç saniyelik gecikmeyle Mirey'i cevapladı:

           - "Tabii Mirey. Gelsene."

           - "Şey oturabilir miyim?"

           - "Elbette, sorman ayıp! Buyur!"

           Mirey hafifçe kırıtarak Erman bey'in karşısındaki koltuğa kuruldu. Doğrudan Erman bey'in gözlerinin içine bakarak söze girdi.

           - "Erman bey. Bugünlerde kafam çok karışık. Biliyorsunuz, bu şirkette neredeyse üç yıldır çalışıyorum. Başlangıçta yönetici asistanı olarak işe başlamıştım, sonradan insan kaynaklarına geçtim. Bence kariyerime yeni bir yön vermenin zamanı geldi. Sizinle bu konuda konuşmak istiyordum."

           - "Benimle fikirlerini paylaşmana gerçekten sevindim Mirey. Fakat bu konu enine boyuna konuşulmalı." Durdu. Birden aklında bir şeytanlık uyanmıştı. "İstersen bunu mesaiden sonra konuşalım. Hem ofis atmosferinin dışına çıkmış oluruz. Ne dersin, mesela bu akşam bir yerde yemek yerken konuşalım mı?"

           - "Benim de aklımdan böyle birşey geçiyordu. Nereye gidelim?"

           - "Siz gençler bu işleri daha iyi bilirsiniz. Sen seç."

           - "Ok. Saat 7 gibi çıkarız, olur mu?"

           - "Çok iyi."

           Mirey odadan çıkarken, Erman bey daracık kotun gizleyemediği harika kalçalardan gözlerini ayıramıyordu. Upuzun bacakların üzerindeki nefis popo her erkeği baştan çıkarabilirdi.

           "Bende de ne şans var ama. Bir kapı kapandı, başkası mı açılıyor ne? Dur bakalım, en azından bir yemek yeriz. İnsan böyle bir kızla her zaman dışarı çıkamaz" diye düşünmekten kendini alamadı.

           O akşam saat yedibuçuğa doğru Erman bey ve Mirey şirketten birlikte çıktılar. Departmanlardaki herkesin çıkmasını beklemişlerdi. Birlikte çıktıklarının görülmesi dedikodulara yol açabilirdi. Yarım saat sonra şehrin yeni açılan pahalı restoranlarından birinde içkilerini yudumlarken, söze Erman bey girdi.

           - "Anlat bakalım Mirey. Kariyerini hangi yönde ilerletmek istiyorsun? Aklından neler geçiyor?"

           - "Erman bey, aklımda net birşey yok aslında. Sadece yeni bir motivasyona, farklı görev tanımlarına ihtiyaç duyuyorum."

           - "Mirey, bak baştan anlaşalım. Ofiste değiliz, lütfen bana "Erman bey' demekten vazgeç. 'Erman' yeterli; kendimi iş görüşmesinde hissediyorum." Mirey kıkırdadı.

           - "Peki Erman, sen nasıl istersen."

           - "Hah şöyle. Biz şu anda iki arkadaş olarak sohbet ediyoruz. Resmiyeti bırakalım. Yoksa aklımızdan geçenleri yeterince açık ifade edemeyiz."

           Aradan bir saat daha geçtiğinde samimiyet ilerlemiş, içkinin de katalizörlüğünde muhabbetin dozu artmıştı.

           - "Mirey, biz neden 3 yıldır seninle böyle bir yemeğe çıkmamışız ki? Baksana harika vakit geçiriyoruz. Bundan sonra sık sık bunu tekrarlarız artık."

           - "Kaybedilmiş bişey yok. Ben de seni daha yakından tanımak isterim. Ofiste tanıdığım Erman bey'le, bir arkadaş olarak tanıdığım Erman birbirlerinden çok farklılar. Kusura bakma, ben seni soğuk bir adam olarak tanımıştım. Şimdi anladım yanıldığımı. Sen çok sıcak, tatlı biriymişsin."

           - "Teşekkür ederim. Sen de öyle. Ben de seni kendini beğenmiş, çevresini pek takmayan bir kız sanıyordum. Bunda da haklı olduğunu düşünürdüm."

           - "Aa, neden?"

           - "Çünkü sen çok güzel bir kadınsın. Ve bunun farkındasındır sanırım. İnsanlara biraz uzak durmanda fayda var."

           - "İltifat için teşekkürler. Fakat anlamadım. Neden insanlara uzak olmalıyım?"

           - "Aksi takdirde hemen seninle yakınlaşmak isteyen çapkın erkekler ve kıskanç kadınlar olur da ondan. Hem ben bunları iltifat etmek için söylemiyorum."

           - "Tekrar teşekkür ederim Erman. Söylesene, sen de beni çekici buluyor musun?"

           Erman böyle bir soru karşısında ne diyeceğini bir an düşündü. İşler beklemediği bir yöne kayıyordu. Ve bu yön Erman'ın hayalini bile kuramayacağı bir yöndü.

           - "Evet, neden saklayayım, bence çok çekici bir kadınsın. Umarım açık sözlülüğümden rahatsız olmazsın."

           - "Aksine, çok hoşuma gitti. Cesur erkekleri severim."

           Bir süre ikisi de sustu. Şimdi ne diyeceklerini bilemiyorlardı. İkisinin de kendilerine göre çekinceleri vardı. Sessizliği bozan, artık bu noktadan dönülmeyeceğini bilen Mirey oldu.

           - "Aslında benim sana bir itirafım olacak."

           - "Nedir?"

           - "Bu akşam beni gerçekten çok şaşırttın, etkiledin. Böyle birşeyi hiç beklemiyordum."

           - Erman kulaklarına inanamıyordu. Şans meleğinin omuzuna dokunduğunu hissediyordu.

           - "Buna çok sevindim. Senin gibi birini etkileyebildiğime göre, demek ki, biz de hala iş varmış."

           - "Buna eminim."

           Erman hesabı öderken, "şimdi ne demeliyim?" diye düşünüyordu. Doğrudan hamle yapıp, başka bir yere filan mı davet etmeliydi, yoksa dozunda mı bırakmalıydı. Şans yine kapısını çaldı.

           - "Aa, saat 10'a geliyor. Hiç farkına varmamışım."

           - "Eşin merak edecek."

           - "Yoo, ondan yana sorun yok. Bu akşam geç çıkacak İzak. Önemli birileri Türkiye'ye gelmişler. Böyle günlerde ofiste kaldığı bile olur. Ben senin adına kaygılandım."

           - "Ben bu akşam bekarım. Eşim evde yok."

           - "O zaman dert etmeye gerek yok. Belki kahve içmeye başka bir yere gidebiliriz."

           - "Mirey, benim müzikten, kalabalıktan canım sıkıldı. Ne dersin, kahveyi benim evde içelim mi? Buraya çok yakın oturuyorum."

           Mirey biraz duraksadı. Fakat artık kendini çekemezdi. Hem Erman'dan gerçekten biraz etkilenmişti. İçkiden olsa gerek diye düşündü.

           - "Tamam. Neden olmasın. Hadi gidelim."

           Yol boyunca samimiyet iyice arttı. Bir radyo programındaki yarı müstehcen esprilere bol bol güldüler. Az sonra asansörde çıkarlarken, ikisi de susmuşlardı. Aralarında oluşan elektrik elle tutulabilecek bir yoğunluğa ulaşmıştı.

           Erman anahtarla kapıyı açıp, içeri girer girmez, loş antrede bir an birbirlerine baktılar ve ardından Erman Mirey'i sert bir hareketle kapıya dayayıp, dolgun dudaklarına yapıştı. Mirey bu kadar acele edeceğini düşünmemişti ama dudaklarında dolaşan Erman'ın sıcacık diline karşı koyamayacağını anladı. Sadece biraz daha rahat bir ortam istiyordu. Erman'ı iterek kendinden uzaklaştırdı.

           - "Lütfen kızma. Sadece kapı önünde istemiyorum."

           - "Dayanamıyorum. Seni çok arzuluyorum."

           Erman'la Mirey içeri girdiler. Erman kızı elinden tuttuğu gibi doğru yatak odasına yöneldi. Mirey itiraz etmiyordu. Mirey'i sırtüstü yatağa adeta fırlatan Erman, aceleyle kızın gömleğinin düğmelerini koparırcasına açtı ve sütyenin üzerinden patlamaya hazır bomba gibi duran iri göğüslerini avuçladı. Mirey'in dudaklarından bir "oh" sesi çıktı. Erman ellerini göğüslerden çekmeden aşağıya indi ve Mirey'in göbek deliğini yalamaya başladı. Fısıldar gibi bir sesle

           - "sütyenini çıkar" dedi.

           Mirey itiraz etmeden sütyenin kopçalarını çözdü. Erman gördüğü manzara karşısında bir an büyülenmiş gibi bakakaldı. Karşısında en az 95 cm'lik, son derece dik ve dolgun, harika biçimli memeler duruyordu. Bir an "silikonlular mı?" diye soracak oldu, sonra sorunun yersizliğinden utanıp, vazgeçti. Çıldırmış gibi memelere saldırdı. İki eliyle iki göğsü yanlardan sıkıştırıp, dilini aralarında badana yapar gibi gezdirmeye başladı. Zevkten başı dönmüştü. Penisi patlayacak gibi zonkluyordu. Mirey gözlerini kapamış, başını iyice geriye atmıştı. Aldığı zevk her halinden belli oluyordu. Erman inanılmaz bir coşkuyla Mirey'in göğüslerini somuruyordu. Göğüsleri öyle bir avuçlamıştı ki, adeta acıtmak istiyordu Mirey'i. Erman nefes almaksızın tüm salyalarını akıtarak göğüs uçlarını emiyor, yalıyor, diliyle daireler çiziyordu. Arada bir hızını alamayıp, bir memeyi tek eliyle avuçluyor ve tamamını ağzına sokmaya çalışıyordu. Mirey zevk içinde inlerken,

           - "N'olur Erman, dişlerinin izi çıkmasın, kocam sorabilir" diye fısıldıyordu.

           - "Merak etme bebeğim."

           Ve Erman sanki Mirey'in sözlerini duymamış gibi ısıra ısıra, kanırta kanırta emmeye, Mirey'in bombalarına tapmaya devam ediyordu. Sonunda öyle bir an geldi ki, spermlerinin kendiliğinden boşalıvereceğinden korkan Erman, aceleyle göğüslerden ayrıldı, pantolonunu ve külodunu sıyırdı; Mirey'i soyacak vakti ve hali yoktu; hızla yatağa tırmandı, kız ne oluyor diyemeden kazık gibi olmuş penisini Mirey'in yüzüne dayadı. Mirey bir an şaşırdı ama karşı koymadı. Kendini olayın hızına bırakmıştı.

           Ağzını açtı ve Erman'ın penisinin alabildiği kadarına ağzına aldı. Erman'ın dudaklarından bir "ohh" koptu ve Mirey'in ağzını pompalamaya başladı. Çok değil, 10-15 saniye geçmişti ki, taşaklarından yükselen yakıcı sıvıyı hissetti. Mirey'in gözlerine baktı; kızcağız öylece yatıyor, üzerinde kudurmuş gibi hareket eden bu adama bakarak, ağzındaki penisin gidip gelmesini izliyordu. Erman bişeyler söyleyecek oldu, gırtlağından ses çıkmadı. Başı döndü, nefesi kesilircesine kasılarak spermlerini adeta canını yakarcasına, katı katı Mirey'in ağzına boşaltmaya başladı.

           Mirey'in midesi bulandı, Erman yaşında bir adamın bu kadar sperm üreteceğini herhalde ummamıştı. Öncü grubu karşı koymadan yuttu. Erman gelmeye devam ediyordu. Midesi bulanan Mirey, öğürerek Erman'ın penisini ağzından çıkardı. Erman hala boşalmaya devam ediyordu ve gözlerini kapamıştı. Sperm banyosunun son kısmı, Mirey'in dudaklarına, yüzüne ve biraz da boynuna devam etti. Bu kadar zevkle boşalmamıştı epeydir.

           Sonunda gözlerini açtığında karşısında kendisini izleyen Mirey'i buldu. Eliyle bastırarak penisindeki son damlaları da çıkardı ve Mirey'in sol göğsüne sürdü. Sonra parmaklarıyla Mirey'in yüzünden toparladığı spermlerini, kızın göğüslerine yayarak, yeniden göğüsleri yoğurmaya başladı. Artık Mirey'in göğüsleri Erman'ın şeffaflaşan spermleriyle pırıl pırıl olmuştu. Kendi sperm kalıntılarını bu harika göğüslerden yalamamak için kendini zor tutuyordu Erman. Sonunda sırtüstü yatağa serildi.

           İki aşık hiç konuşmadan bir süre öylece yattılar. Erman durumlarının tuhaflığını düşündükçe gitgide artan bir utanca kapılıyordu. Kendisinin pantolonu ve külodu dizlerindeydi; Mirey'in ise sadece belden yukarısı çıplaktı. Yarım saat önceye kadar centilmence ve bir ağabey edasıyla konuştuğu Mirey'e sanki bir fahişe muamelesi yapmıştı. En ufak bir söz söylemeden ve onun alacağı zevkle hiç ilgilenmeden tamamen kendi zevkinin ve hayvansı güdülerinin peşine düşmüştü. Yavaşça Mirey'e döndü ve yumuşak bir sesle konuşmaya başladı:

           - "Mirey, senden özür dilemek istiyorum."

           Mirey de başını ondan yana çevirdi.

           - "Neden?" "Çünkü...çünkü ben kendime yenildim. Çok bencilce davrandım. O kadar tahrik oldum ki, sanki 15 yaşında bir yeniyetme gibi hareket ettim."

           - "Üzülme. Sen içinden geleni yaptın."

           - "Sevişmek tek taraflı birşey değildir ki. Seni de düşünmeliydim."

           - "Evet, tabii. Ama geç kaldın!"

           - "Çok üzgünüm."

           Sessizlik...

           - "Bunu telafi etmeme izin ver."

           - "Nasıl?"

           - "Seninle gerçekten sevişmeme izin ver. Göreceksin, çok mutlu edeceğim seni."

           - "Bunu yapmak istediğine emin misin Erman? "

           Mirey'in sesindeki kırgınlık çok net bir şekilde belli oluyordu. Bu gece herşey çok hızlı gelişmişti. Aslında zorla katıldığı yemekte, saatler ilerledikçe beklemediği biçimde Erman'dan hoşlanmaya başlamıştı. Bunda İzak'la son zamanlarda yaşadıklarının (veya yaşayamadıklarının!) payı inkar edilemezdi. İzak erkekliğine kavuştuktan sonra kendisini tamamen yok saymaya başlamıştı. Sanki bunca zamandır senin yüzünden boşa zaman geçirmişim, şimdi kaybettiğim zamanı başka kadınlarla değerlendirerek senden intikam alıyorum der gibi, nerede akşam-orada sabah, son derece hızlı bir seks hayatına kendini kaptırmıştı.

           Mirey, onun Ayça ile arada sırada seviştiğini biliyordu ama İzak bunun dışında da boş durmuyor, başta işyerindeki sekreteri olmak üzere (o kaltak bunu hep istemişti zaten!) parasının ve mevkisinin olanaklarını da kullanarak, önüne geleni beceriyordu. Yanıbaşındaki gencecik eşini, karşılaştığı her erkeğin başını döndüren eşini tamamen unutmuştu.

           Tüm bunların da etkisiyle, o gece Mirey Erman'ın evine gelirken gerçekten onunla birlikte olmak, sevişmek istiyordu. Fakat bu şekilde, ucuz bir fahişe gibi değil. Yüzünde hala Erman'ın sperm artıkları vardı. Kendini çok mutsuz ve kullanılmış hissediyordu. Kıpırdamadan yatakta yatıyor, ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

           Bu arada banyodan dönen Erman, elinde tuttuğu kırmızı şarap şişesi ve kadehlerle yatağın kenarına oturdu. Gözleri Mirey'in göğüslerine takılmıştı ve penisinin yeniden hareketlenmeye başladığını hissediyordu. Banyoda üzerindekileri çıkarmış, yıkanmış ve çıplak vücuduna bornozunu geçirmişti. Kendini Mirey'e affettirmek, nasıl bir erkek olduğunu kanıtlamak için herşeyi yapmaya hazırdı.

           - "Şarap içeriz değil mi?"

           - "Bilmem, ... ok."

           - Erman kadehleri doldurdu ve kendininkini bir dikişte bitirdi.

           - "Şimdi Mireyciğim. Kendini tamamen bana bırak. Sana harika bir gece yaşatacağım."

           Mirey'in itiraz etmesine gerek yoktu zaten. Erman ağır hareketlerle Mirey'in kotunun düğmelerini çözdü, ve genç kadının upuzun bacaklarına özlemle bakarak pantolonu indirdi, ayaklarından çıkardı. Şimdi Mirey karşısında sadece beyaz, küçük bir külotla yatıyordu. Harika bir vücudu var diye düşündü Erman; bu vücutla çok rahat bir topmodel olabilir.

           Külodu çıkardı, Mirey'in yeni traşlanmış aşk üçgenine hayranlıkla baktı. Yavaş hareketlerle bacaklarında dudaklarını gezdirmeye başladı. Öpücüklerle aşağılara indi, ayak bileklerini uzun uzun öptü, yaladı. Ayaklarına geçti ardından, bu biçimli, zarif parmakları, aralarını, tabanları öpücüklere boğdu. Parmakları tek tek emdi. Sonra yeniden tüm o uzun bacakları diliyle, dudaklarıyla, salyalarıyla katederek ve tek bir santimetreyi ihmal etmeden Mirey'in vajinasına yöneldi.

           Mirey gözlerini kapatmış, kendini Erman'a tamamen teslim etmişti. İçinde yükselen zevk dalgalarını hissedebiliyordu. Erman parmaklarıyla Mirey'in vajinasını hafifçe araladı, klitorisine tatlı tatlı masaj yaptı. Mirey'in gırtlağından kopan inilti doğru yolda olduğunu kanıtlıyordu. Dilini ağzından çıkarabildiği dek çıkardı ve küçük küçük darbelerle vajinanın dudaklarını okşamaya başladı. Bu sefer saldırmıyor, önünde duran bu şahane kadınlık organının tadını çıkarıyordu.

           Bu arada Mirey'in zevkten gözleri kararmıştı. Emmesi, yalaması için kendini Erman'ın ağzına doğru itiyordu ama Erman oralı değildi. İşkence eder gibi ağırdan alıyor, Mirey'i hayranlıkla izliyordu. Mirey çılgına dönmüştü:

           - "Hadi Erman, devam etsene. Em beni!"

           - "Biraz bekle sevgilim. Tadını çıkar."

           Erman komedinin üzerinden şarap şişesini aldı ve bir miktar şarabı Mirey'in göbek deliğinden aşağı boşalttı. Mirey zevkle titredi. Erman dilini göbek deliğine daldırdı ve biriken şarabı içti. Sonra aşağı indi ve Mirey'in organının dudaklarını ihtirasla emmeye başladı. Mirey bir çığlık attı. Biraz daha şarap döken Erman, bu sefer dilini iyice içerilere sokmaya başladı. Dilini ritmik bir şekilde 3-4 kez Mirey'in içine sokuyor, sonra çıkarıp klitorisini emiyordu. Bu tempoya Mirey'in dayanması mümkün değildi. Kısa süre sonra, çığlığı bastı:

           - "Ohh! Geliyorum! Geliyorum, harikasın. N'olur durma, devam et!"

           Erman'ın durmaya hiç niyeti yoktu zaten. Böyle güzel, böyle lezzetli bir vajina görmemişti daha önce. Penisi yeniden sertleşmiş, çarşafları sürtünmekten kızarmıştı. Tüm gücünü diline vererek Mirey'i yalamaya, diliyle becermeye devam etti. Az sonra Mirey çılgınca titremeye, kasılmaya başladı. Hareketlerini kontrol edemiyor gibiydi.

           Erman dilinde yeni, farklı bir tat hissetti. Mirey boşalıyordu; ama ne boşalma! Kadınlık sıvısı bir sel olmuş, Erman'ın ağzına fışkırıyordu adeta! Erman yalamaya devam etti, bir yandan da bu şahane kadının sıvılarını yutuyordu. Mirey bir süre sonra tamamen hareketsizleşti ve yatağa gömüldü. Erman ise tam anlamıyla zevke gelmişti.

           Hiç ara vermeden Mirey'in yeniden bacaklarına yöneldi; baldırlarını, diz kapaklarını ve arkalarını uzun uzun, tadını çıkara çıkara öptü, yaladı. Diğer ayağının her milimini salyalarına buladı. Sonra yeniden Mirey'in vajinasına ulaştı. Şiddetle emmeye, yalamaya başladı. Mirey yeniden kıvranmaya, hareketlenmeye başlamıştı. Bu sefer vajinada fazla kalmayan Erman, yukarılara çıktı, az önce tadına doyamadığı göğüsleri yeniden avuçlamaya, öpmeye, ısırmaya, yalamaya başladı.

           Diliyle göğüs uçlarında daireler çizerken, bir yandan da sağ elinin orta ve işaret parmaklarını Mirey'in kadınlık organına sokup çıkarıyor, onu eliyle beceriyordu. Mirey çılgınca inliyordu; Erman bir an için komşular duyacak diye korktu. Mirey kıvranarak ve yumuşak hareketlerle esneyerek fısıldadı:

           - "Erman, harikasın! Müthişsin! Hadi artık, seni içimde istiyorum!"

           Erman'ın amacı farklıydı. Biraz önce duyduğu utancı tamamen yok etmek, kendisini kanıtlamak, Mirey'i perişan etmek istiyordu. Daha fazla konuşmasına fırsat vermeden Mirey'in dudaklarını kendi dudaklarıyla kapattı. İki aşık tutkuyla öpüşmeye başladılar. Aslında bunun için öpüşmekten farklı bir terim kullanmak lazımdı çünkü Erman ve Mirey kah birbirlerinin dudaklarını emiyorlar, kah dillerini birbirlerinin ağızlarında keşfe gönderiyorlar, kah dilleri ortada buluşup ıpıslak, tükürük dolu bir dansa başlıyordu.

           Erman bir yandan da Mirey'in göğüslerini avuçlarında hissediyor, gördüğü en güzel kadınlardan biriyle seviştiği düşüncesi aklını başından alıyordu. Penisi Mirey'in içine girmek, o sıcacık, yumuşacık amın içinde kasılmak arzusuyla zonkluyordu; ama yapmadı. Bunun yerine ağzını Mirey'inkinden kurtardı, kızı sert bir hareketle ters çevirdi ve altında yatan enfes vücudu inceledi. 3 yıldır her gördüğünde zevkten titrediği, güzelliğiyle adeta sinirlendiren kalçalara, popoya baktı. Şimdi elinin altındaydı işte. İstediğini yapabilecek denli tava gelmiş olarak hem de!

           Uzandı ve Mirey'in ensesinden başlayarak aşağı doğru ilerlemeye başladı. Sırtını diliyle boydan boya katetti ve sonunda dilini poponun iki yarısını ayıran yarığın başlangıç noktasına soktu. Sıcacıktı. Tutkuyla yaladı. Sonra başını kaba etlere gömdü. Uzun uzun kokladı, Mirey'in kokusunu içine çekti. Önce yavaş yavaş öptü kaba etleri, sonra tüm yuvarlakları yaladı. Diliyle adını yazdı sol yarım küreye.

           Kendi kendine gülümsedi. "Bir erkeğin bundan daha mutlu olacağı bir an olabilir mi acaba", diye düşündü. Sonra şarap şişesine uzandı yeniden, yukardan aşağı, en tepe noktadan başlayarak Mirey'in iki deliğini de şarapla yıkadı. Erman'ın sıcak ağzından sonra şarabın serin teması Mirey'i ürpertti.

           "Bu adam ne yapıyor böyle?" diye düşündü. "Çıldırtacak mı beni?"

           Yaklaşan yeni bir orgazmı hissediyordu. Erman, eline geçen yastıklardan birini Mirey'in altına yerleştirdi ve önündeki nefis popoya yumuldu. Ritmik hareketlerle boydan boya yalıyordu şimdi; Mirey'in iki deliğini de tadıyordu. Arka deliğini uzun uzun emiyor, dilini sokabildiği kadar sokuyordu içeri. Bu arada sağ elinin dört parmağını birden vıcık vıcık olmuş vajinaya sokup, içerisini kurcalıyordu.

           Mirey'in gözleri kaymıştı zevkten; başı dönüyor, daha önce bilmediği şiddette bir orgazma kendini teslim ediyordu. Bağırmamak için yastığı ısırıyordu. Erman bileğine kadar sırılsıklam olmuştu. Kendini zafer kazanmış bir komutan gibi hissediyordu şimdi. Kendinden en az 20 yaş küçük bu enfes kadını tam anlamıyla teslim almıştı. Ama inatla onunla birleşmiyordu. Temposunu daha da artırarak Mirey'i yeniden yalamaya, dillemeye, emmeye başladı. Dudaklarının, dişlerinin arasına sıkıştırdığı klitorisini koparırcasına emiyordu. O kadar kendinden geçmişti ki, Mirey'in sesini zor duydu.

           - "Erman, ben de istiyorum. Ben de seni emmek istiyorum. Hadi 69 yapalım!"

           Erman bu isteği reddetmedi. Hemen yatağa sırtüstü uzandı ve Mirey de erkeğinin üzerine ters şekilde yattı. Kudurmuş gibi Erman'ın penisini ağzına aldı ve son sürat vakumlamaya başladı. Erman da önünde uzanan popoyu zevkle izleyerek, Mirey'in ön ve arka deliklerini dillemeye başladı. Bir yandan da genç kadının sırtını ve yanlardan göğüslerini okşuyordu.

           Sonra başına bastırmaya başladı, penisini köküne kadar Mirey'in ağzına sokmaya çalışıyor, ritmik bastırışlarla genç kadının ağzıyla kendine mastürbasyon yaptırıyordu. Mirey boğulacak gibi oluyurdu ama o kadar zevk alıyordu ki, Erman'ın penisini vargücüyle somuruyor, gırtlağına değdirmek ister gibi emiyordu.

           Birden vajinasında farklı bir kasılma hissetti. İnanılmaz bir zevk dalgasıyla tüm vücudu ürperdi. Yeniden orgazm oluyordu. Çığlık atmamak için önündeki penisi iyice ağzına soktu. Erman da bu sefer yuttuğu sıvının tadının farklılaştığını anlamıştı. Birden gerçeği gördü; Mirey zevkten işiyordu! Hem de ne işeme! Mirey bir yandan çıldırırcasına orgazm oluyor, bir yandan da kaslarını kontrol edemeyip, Erman'ın ağzına işiyordu. Korkunç bir utanma içinde kendini kaçırmak istedi ama Erman engel oldu.

           - "Dur, gitme! Olan oldu artık."

           Ve Erman Mirey'in birbirine karışmış kadınlık sıvılarını ve çişini yutmaya devam etti. Müthiş hoşuna gitmişti bu duygu. Sanki artık tamamen sahip olmuştu Mirey'e...Mirey ise utana sıkıla Erman'a kaçamak bakışlar atıyor, yaptıklarına inanamıyordu. Bu kadar zevk alacağını, böyle kontrolden çıkacağını hiç beklemiyordu. Bir yandan da Erman'ın salyalarıyla vıcık vıcık ettiği penisini emmeye devam ediyordu. Kendisini bu kadar mutlu eden ve herşeyini kabullenen erkeğinin spermlerini son damlasına dek içmek istiyordu. Ama Erman'ın niyeti başkaydı... Kendini Mirey'den kurtaran Erman, yeniden genç kadını altına aldı.

           - "Artık ben de boşalmak istiyorum Mirey. Hazır mısın?"

           - "Evet sevgilim, hazırım. Nasıl istiyorsun beni?"

           - "Arkanı dön ve domal!"

           Mirey yüzükoyun yattı ve harika kalçalarını havaya dikti. Erman'ın penisini kayganlaştırmak için bişey yapmasına gerek yoktu. Bir hamlede köküne dek Mirey'in kadınlığına girdi. Mirey zevkle çığlığı bastı.

           - "Yavaş Mirey. Duyacaklar."

           - "Engel olamadım kendime Erman. Harikasın. Kazık gibi!"

           Erman ritmik hareketlerle gidip gelmeye başlamıştı bile. Mirey ise kıvranarak erkeğinin tempo tutturmasına yardım ediyor, aklını başından alan bu erkeğin kendisini en iyi şekilde becermesini sağlamaya çalışıyordu. Bu sefer Erman zevkten kudurmuş gibiydi. Kelimeler ağzından dökülüyordu:

           - "Ohh, ohh! Harika! Nasıl? Hoşuna gidiyor mu Mirey? Nasıl sikiyorum seni?"

           - "Harikasın Erman. Harikasın sevgilim. Devam et, iyice geçir bana."

           Bu sözlerin üzerine Erman ritmini artıracağına, aklına gelen şeyle aniden durdu ve zonklayan penisini Mirey'in vajinasından çıkardı.

           - "Değişik bişey yapmak istiyorum Mirey. Ne dersin?"

           Bir yandan da, Mirey'in arka deliğini yalayarak, salyalarıyla ıslatmaya başlatmıştı bile. Olacakları anlayan Mirey, kararsızlık içindeydi. Bir yandan korkuyor, bir yandan da meraktan ve arzudan yanıyordu. Üstelik az önceki beklenmedik olay yüzünden kendini mahçup ve borçlu hissediyordu.

           - "Tamam, ama çok acıtmazsın, değil mi?"

           - "Merak etme, çok güzel olacak."

           Ve Erman iyice kayganlaştırıp, vıcık vıcık ettiği Mirey'in arka deliğine penisinin başını dayadı. Yavaş yavaş itmeye başladı. Mirey tüm vücudunda hissediyordu penisin başını, canı yanıyor ama zevk de alıyordu. Birden Erman tüm gücüyle yüklendi ve penisinin büyük bir kısmını Mirey'in arkasına soktu. Mirey'in gözlerinde şimşekler çaktı. Daha önce arkadan hiç yapmamıştı. Bir an sonra, aldığı zevkle titredi. Harika bir duyguydu bu. Daracık deliği erkeğinin penisini tam anlamıyla hissetmesini sağlıyordu. Tatlı tatlı esnemeye başladı. Erman da penisini iyice yerleştirdikten sonra, ritmik hareketlerle yaylanmaya, hadi adını tam koyalım, Mirey'in harika götünü sikmeye başladı. Zevkten kulakları uğulduyordu. Eğildi ve Mirey'in her istikamete özgürce sallanan iri göğüslerini avuçlarına aldı. Patlatırcasına sıkıyordu onları. İçine girdiği delik öyle sıcak, öyle dar ve kaygandı ki, hayatında benzerini duymadığı bir zevkle titriyor, kontrolsüz hareketlerle gidip geliyor, inliyordu.

           - "Nefis, nefis bişey bu. Harikasın Mirey! Tapıyorum sana. Götün enfes. Offf. Sonsuza dek sikmek istiyorum onu."

           - "Evet, evet, evet. Sik beni, götümü, amımı, ağzımı, her yerimi sik. Her zaman sikebilirsin beni. Her yerde. Seninim Erman."

           Erman'ın artık dayanacak hali kalmamıştı. Yakıcı bir zevk tüm beynini uyuşturuyor, gözleri kararıyordu. Gelmek üzereydi. Zevkini artırmak için tam gelmek üzereyken bir an durdu. Kendini tuttu ve ardından haykırarak patladı. Evet, resmen patladı. Mirey, spermlerin adeta içine saplandığını hissedebiliyordu. Bir an gözleri karardı ve içinde yükselen yeni bir orgazm selini farketti. İki sevgili eş zamanlı olarak doruğa ulaştılar.

           Dakikalar sonra sakinleştiklerinde Erman penisini Mirey'in arkasından çıkarmadan Mirey'i yan çevirdi ve sırtından sarılarak yattı. Yüzünü genç kadının saçlarına gömdü. İki aşık tatlı bir rehavetle karşı koyamadıkları uykuya daldılar.

           Ertesi sabah hem Mirey, hem de Erman için yepyeni bir gündü. Kendi paylarına harika bir gece geçirmişlerdi ve buna inanamıyorlardı. Erman, bugüne dek hep uzaktan izlediği, hiçbir yakınlaşma fırsatı bulamadığı ve herhangi bir ilişkiyi aklına bile getirmediği Mirey'le harikulade bir gece geçirmiş, bu enfes kadınla her pozisyonda birlikte olmuştu. Mirey ise Erman'ın hiç bu kadar sevecen ve yatakta kendisine uyumlu olacağını düşünememişti. Ve şimdi ikisi de birbirlerine karşı yoğun bir çekim hissediyorlardı. Buna aşk bile denebilirdi. Birbirlerini yeniden görmek için yanıp tutuşuyorlardı.

           Sigara içmek için çıktıkları merdiven boşluğunda karşılaşan Mirey ve Ayça kısaca olanları konuşmuşlardı. Ayça kulaklarına inanamıyordu. Kim derdi ki, kariyerini kurtarma uğruna Erman bey'le yatan Mirey ona aşık olsun? İpler elinden kaçmadan bişeyler yapmak isteyen Ayça'ya beklemediği fırsatı Mirey verdi: Erman eşiyle konuşup, onu annesinde birkaç gün daha kalmaya ikna etmişti. Bu arada kendisini cepten arayan kocasına o gece çok geç çıkacağını, belki de eve gelemeyeceğini söyleyen Mirey durumu netleştiriyordu. Mirey ve Erman'ı yeni bir aşk gecesi bekliyordu...

           Eline geçen fırsatı kaçırmak istemeyen Ayça soluğu tuvalette aldı. Makyajını tazeledi, zaten dizüstü olan eteğini biraz daha yukarı çekti, aynada kendisini dikkatle inceledi. Kararını vermişti; doğru Rıfat bey'in yanına gidecek ve onu avucunun içine alacaktı. Kendisine her zaman ilgili davranmıştı Rıfat bey. Ama asılmamıştı. İşte şimdi ilgisine karşılık görecekti. Ayça, patronunu elde ederek, Erman ve Mirey'i şirketten silmek istiyordu. Böylece hem Mirey'den intikam almış, hem de Erman bey'in yerine GMY olma şansını yakalamış olacaktı. Bunun için herşeyi yapabilirdi...




Anasayfa